ABD öncülüğündeki yeni dünya düzenbazları, kapı komşumuz İran’a karşı kamuoyu oluşturmaya, Türkiye’yi de BOP ekseninde Irak ve Afganistan işgallerinde olduğundan daha fazlasıyla maşa olarak kullanmaya çabalıyorlar.
Bugün, dünden daha farklı
Bu sefer avuçlarını yalayacaklar!
Başbakan R. T. Erdoğan, dünkü Erdoğan değil... Türkiye, eski Türkiye değil... İran’a gelince, o da hiç eski İran değil!
Türkiye’nin duruşu, hem kendi geleceğini, hem de bölgenin kaderini belirleyecektir. Güney Akım projesinde Rusya ile işbirliğine tam onay veren Erdoğan, hayati bir kavşaktadır.
Amerika ve İsrail’in savaş lobileri, Avrupa Birliği’nde, Uzakdoğu ve Asya devletlerinde ve hatta BM nezdinde “savaş havası” oluşturabilirler. Yönlendirmeye çalışabilirler. Demokrasi hikayesi okuyabilirler. Irak’ta okudukları Kimyasal Ali mavallarının benzerini, İran’da nükleer silah olarak okuyabilirler. Bu onlar için doğaldır; onların vahşi ve yalan karakteristiklerinin tezahürüdür.
Lakin, bundan böyle her onurlu ve bağımsız devlet gibi, Türkiye de kendi ülkesi ve bölgesinin menfaatine olandan yana dik duruş sergileyecektir, sergilemelidir. Haçlı’nın bölgemizdeki savaşının hiçbir şekilde ülkemiz, bölgemiz ve insanlık için hayır getirmediği ortadadır. Afganistan ve Irak’taki vahşi işgal ve sonrasındaki ölümcül kargaşalara, Sudan, Mısır ve diğer Müslüman ülkelerdeki kardeş kavgalarına ve zayiata görme özrü olmayan her göz, akıl, iz’an ve imana sahibi herkes şahittir. Ne Türkiye’nin, ne de İran’ın işgalci Haçlının vahşi tezgah ve yalanlarına pabuç kaptırma lüksü yoktur.
Damarlara savaş şerbeti veriyorlar ama
Etrafa haberler salıyorlar… Avrupa Birliği ve diğer devletler, İran’a ambargo uygulayacaklar.
Uygulayamazlar… Günde 600 bin varil petrol, yılda 200 milyon–250 milyon varil petrol alan Avrupa Devletleri, bu ihtiyaçlarını nereden karşılayacaklar. Önceki gün bizde olduğunun bir benzeri gibi, 3–4 saat benzinsiz, mazotsuz veya enerjisiz kalan bir Avrupa düşünün. Batan Avrupa tam dibe vurur. Birbirlerini yerler.
Hangi AB ülkesi böyle bir işe tevessül ederse, o gider kafa üstü... Avrupa ülkeleri zaten sarsılıyor, dağılıyor, batıyor. Hasbelkader böyle bir ambargoya girişirlerse, batışları hızlanır.
Acı patlıcanı kırağı çalmaz
İran’a bir şey olur mu? Zannetmiyorum.
Yıllardan beri bu ambargolar uygulanıyor.
Acı patlıcanı kırağı çalmaz, derler bizde.
Amerika ve uydusu devletler, İran devrimiyle birlikte o günden beri ambargo uyguluyor. Japonya bile son 4 yılda, İran’dan petrol alımını yüzde 40 azalttı. Şimdilerde, yeni bir ambargodan endişeliyiz, biz böyle bir işe giremeyiz diyor Japonya.
Ne oldu? Vız geldi, tırıs gitti.
Dünya dersini aldı; darısı Türkiye’nin başına
2003 yılında Almanya’nın Heidelberg şehrinde yapılan 3. Uluslararası Milli Ekonomi Modeli kongresinde Prof. Dr. Martin Maier, Mili Ekonomi Modeli’nin şu yönüne dikkat çekmişti: “Küresel sermayenin sınır ötesi serbestisi milli ekonomileri tehdit ederek bağımsızlıklarını ortadan kaldırıyor, onları tehlikeye atıyor. Ülkelerin bu küresel tuzaklardan kurtulabilmeleri için Prof. Dr. Haydar Baş’ın Milli Ekonomi Modeli’ni yegane şans olarak görüyorum.”
Bu kongrelerden sonra dünyanın 100’ü aşkın devleti, Milli Ekonomi Modeli’nin formüllerinin bazılarını uygulamaya koyuldu. Batan dünyada Prof. Dr. Baş’a kulak verenler paçayı kurtardılar, batmaktan kurtuldular, hatta dünyanın sayılı ekonomileri haline geldiler.
Türkiye gibi kulak asmayanlar da, şimdi ecnebilerin borç ve faiz sarmalında asılıyorlar.
İran, Müslüman görüntüsü altında Amerika’nın 52. eyaleti gibi iş gören çevresindeki devletlerin oyun ve oyalamalarına rağmen, kendi ayakları üstünde durmayı öğrendi.
Türkiye, sadece Kıbrıs Harekatı’ndaki ambargodan ders almış olsaydı, Prof. Dr. Baş’a kulak vermiş olsaydı; bugün KKTC’sini de kaybetmemiş olacaktı, ekonomisini de, işletmelerini de, bölgedeki inisiyatif ve onurunu da…
Hakkında ambargo kararının çıktığı ilk günden beri İran, kendine yönelik tehditleri görerek ders alıyor, dersine çok iyi çalışıyor, dersini yapıyor. Böylece kendi milli ekonomisini altyapısını ve pazarını oluşturuyor. Neticede ortada; nükleerde dünyayla yarışan bir İran görünüyor.
Ülkesi üzerinde gözü ve iştahı olmayan devletlerle işbirliğini geliştirdi, kendi piyasasını oluşturdu.
Çin, Hindistan, Güney Kore, Japonya, İtalya, Türkiye, Güney Afrika, Sri Lanka, İspanya, Yunanistan, Fransa… vs, İran’a bağımlılar.
Savaşı hayır demek için “petrol riski” yeter
Dünyada 3. sırada petrol rezervine sahip, günde 5 milyon varil petrol üretimiyle OPEC’in 2. Büyük petrol üreticisi İran… Doğalgazı da petrolü kadar güçlü…
Türkiye 10 milyon varil petrol alıyor.
Hatta “İran karşıtlığında ve ambargoda güya baş çeken” Amerika’nın sermayedarlarının bile, Ürdün ve Türkiye’de kurdukları “takkeli aracı şirketler” üzerinden İran’la yüksek meblağlı ticaret yaptıkları biliniyor.
Dünya petrolünün yüzde 40’ının geçtiği Hürmüz Boğazı’ndaki herhangi bir daralma veya bir tıkanıklık, petrolün varil fiyatını 150–200 dolara fırlatır. Dünyayı vurur, Türkiye’yi kavurur, batırır… İran’ı değil!
Hangi devletin Hazinesi buna dayanabilir?
Borç batağındaki AB ülkelerinin mi?
Kamu maliyesini dahi yabancıların faiz yüklü emanet paralarıyla döndürmeye çalışan, cari açıkta rekor üstüne rekor kıran Türkiye’nin mi?!
Sadece petrol eksenli şu risk bile, bölgemizde en küçük bir kaosa veya savaşa geçit vermemeyi farz kılıyor.
Savaşa dur demek öncelikle Türkiye’ye farz
Amerika ve İngiltere başta olmak üzere onun dümen suyunda ortaklık içinde olan Haçlı dünyası, ülkelerindi buhran ve krizi bölgemize “İran veya Suriye eksenli bir savaş” olarak yansıtmak isteyebilirler. Bu toprakların yeni bir kardeş kavgasını taşımaya takati kalmamıştır; böyle bir vahşi savaş, ülkemizi, tüm bölgeyi ve dünyayı yok eder.
İran veya Suriye’den önce; Haçlı dünyasının savaş naralarına “dur” demesi gereken Türkiye’dir, Türk milletidir, AKP hükümetidir, sayın Erdoğan’dır. Hayati bir kavşakta bulunan Erdoğan’ın, bunca tecrübeden ve yakın çevresindeki siyasi muhterislerin hastalık dönemindeki düzenbazlıklarına şahit olduktan sonra böyle bir yanlışlığa geçit vermeyeceğine inanıyorum.
Bugün, dünden daha farklı
Bu sefer avuçlarını yalayacaklar!
Başbakan R. T. Erdoğan, dünkü Erdoğan değil... Türkiye, eski Türkiye değil... İran’a gelince, o da hiç eski İran değil!
Türkiye’nin duruşu, hem kendi geleceğini, hem de bölgenin kaderini belirleyecektir. Güney Akım projesinde Rusya ile işbirliğine tam onay veren Erdoğan, hayati bir kavşaktadır.
Amerika ve İsrail’in savaş lobileri, Avrupa Birliği’nde, Uzakdoğu ve Asya devletlerinde ve hatta BM nezdinde “savaş havası” oluşturabilirler. Yönlendirmeye çalışabilirler. Demokrasi hikayesi okuyabilirler. Irak’ta okudukları Kimyasal Ali mavallarının benzerini, İran’da nükleer silah olarak okuyabilirler. Bu onlar için doğaldır; onların vahşi ve yalan karakteristiklerinin tezahürüdür.
Lakin, bundan böyle her onurlu ve bağımsız devlet gibi, Türkiye de kendi ülkesi ve bölgesinin menfaatine olandan yana dik duruş sergileyecektir, sergilemelidir. Haçlı’nın bölgemizdeki savaşının hiçbir şekilde ülkemiz, bölgemiz ve insanlık için hayır getirmediği ortadadır. Afganistan ve Irak’taki vahşi işgal ve sonrasındaki ölümcül kargaşalara, Sudan, Mısır ve diğer Müslüman ülkelerdeki kardeş kavgalarına ve zayiata görme özrü olmayan her göz, akıl, iz’an ve imana sahibi herkes şahittir. Ne Türkiye’nin, ne de İran’ın işgalci Haçlının vahşi tezgah ve yalanlarına pabuç kaptırma lüksü yoktur.
Damarlara savaş şerbeti veriyorlar ama
Etrafa haberler salıyorlar… Avrupa Birliği ve diğer devletler, İran’a ambargo uygulayacaklar.
Uygulayamazlar… Günde 600 bin varil petrol, yılda 200 milyon–250 milyon varil petrol alan Avrupa Devletleri, bu ihtiyaçlarını nereden karşılayacaklar. Önceki gün bizde olduğunun bir benzeri gibi, 3–4 saat benzinsiz, mazotsuz veya enerjisiz kalan bir Avrupa düşünün. Batan Avrupa tam dibe vurur. Birbirlerini yerler.
Hangi AB ülkesi böyle bir işe tevessül ederse, o gider kafa üstü... Avrupa ülkeleri zaten sarsılıyor, dağılıyor, batıyor. Hasbelkader böyle bir ambargoya girişirlerse, batışları hızlanır.
Acı patlıcanı kırağı çalmaz
İran’a bir şey olur mu? Zannetmiyorum.
Yıllardan beri bu ambargolar uygulanıyor.
Acı patlıcanı kırağı çalmaz, derler bizde.
Amerika ve uydusu devletler, İran devrimiyle birlikte o günden beri ambargo uyguluyor. Japonya bile son 4 yılda, İran’dan petrol alımını yüzde 40 azalttı. Şimdilerde, yeni bir ambargodan endişeliyiz, biz böyle bir işe giremeyiz diyor Japonya.
Ne oldu? Vız geldi, tırıs gitti.
Dünya dersini aldı; darısı Türkiye’nin başına
2003 yılında Almanya’nın Heidelberg şehrinde yapılan 3. Uluslararası Milli Ekonomi Modeli kongresinde Prof. Dr. Martin Maier, Mili Ekonomi Modeli’nin şu yönüne dikkat çekmişti: “Küresel sermayenin sınır ötesi serbestisi milli ekonomileri tehdit ederek bağımsızlıklarını ortadan kaldırıyor, onları tehlikeye atıyor. Ülkelerin bu küresel tuzaklardan kurtulabilmeleri için Prof. Dr. Haydar Baş’ın Milli Ekonomi Modeli’ni yegane şans olarak görüyorum.”
Bu kongrelerden sonra dünyanın 100’ü aşkın devleti, Milli Ekonomi Modeli’nin formüllerinin bazılarını uygulamaya koyuldu. Batan dünyada Prof. Dr. Baş’a kulak verenler paçayı kurtardılar, batmaktan kurtuldular, hatta dünyanın sayılı ekonomileri haline geldiler.
Türkiye gibi kulak asmayanlar da, şimdi ecnebilerin borç ve faiz sarmalında asılıyorlar.
İran, Müslüman görüntüsü altında Amerika’nın 52. eyaleti gibi iş gören çevresindeki devletlerin oyun ve oyalamalarına rağmen, kendi ayakları üstünde durmayı öğrendi.
Türkiye, sadece Kıbrıs Harekatı’ndaki ambargodan ders almış olsaydı, Prof. Dr. Baş’a kulak vermiş olsaydı; bugün KKTC’sini de kaybetmemiş olacaktı, ekonomisini de, işletmelerini de, bölgedeki inisiyatif ve onurunu da…
Hakkında ambargo kararının çıktığı ilk günden beri İran, kendine yönelik tehditleri görerek ders alıyor, dersine çok iyi çalışıyor, dersini yapıyor. Böylece kendi milli ekonomisini altyapısını ve pazarını oluşturuyor. Neticede ortada; nükleerde dünyayla yarışan bir İran görünüyor.
Ülkesi üzerinde gözü ve iştahı olmayan devletlerle işbirliğini geliştirdi, kendi piyasasını oluşturdu.
Çin, Hindistan, Güney Kore, Japonya, İtalya, Türkiye, Güney Afrika, Sri Lanka, İspanya, Yunanistan, Fransa… vs, İran’a bağımlılar.
Savaşı hayır demek için “petrol riski” yeter
Dünyada 3. sırada petrol rezervine sahip, günde 5 milyon varil petrol üretimiyle OPEC’in 2. Büyük petrol üreticisi İran… Doğalgazı da petrolü kadar güçlü…
Türkiye 10 milyon varil petrol alıyor.
Hatta “İran karşıtlığında ve ambargoda güya baş çeken” Amerika’nın sermayedarlarının bile, Ürdün ve Türkiye’de kurdukları “takkeli aracı şirketler” üzerinden İran’la yüksek meblağlı ticaret yaptıkları biliniyor.
Dünya petrolünün yüzde 40’ının geçtiği Hürmüz Boğazı’ndaki herhangi bir daralma veya bir tıkanıklık, petrolün varil fiyatını 150–200 dolara fırlatır. Dünyayı vurur, Türkiye’yi kavurur, batırır… İran’ı değil!
Hangi devletin Hazinesi buna dayanabilir?
Borç batağındaki AB ülkelerinin mi?
Kamu maliyesini dahi yabancıların faiz yüklü emanet paralarıyla döndürmeye çalışan, cari açıkta rekor üstüne rekor kıran Türkiye’nin mi?!
Sadece petrol eksenli şu risk bile, bölgemizde en küçük bir kaosa veya savaşa geçit vermemeyi farz kılıyor.
Savaşa dur demek öncelikle Türkiye’ye farz
Amerika ve İngiltere başta olmak üzere onun dümen suyunda ortaklık içinde olan Haçlı dünyası, ülkelerindi buhran ve krizi bölgemize “İran veya Suriye eksenli bir savaş” olarak yansıtmak isteyebilirler. Bu toprakların yeni bir kardeş kavgasını taşımaya takati kalmamıştır; böyle bir vahşi savaş, ülkemizi, tüm bölgeyi ve dünyayı yok eder.
İran veya Suriye’den önce; Haçlı dünyasının savaş naralarına “dur” demesi gereken Türkiye’dir, Türk milletidir, AKP hükümetidir, sayın Erdoğan’dır. Hayati bir kavşakta bulunan Erdoğan’ın, bunca tecrübeden ve yakın çevresindeki siyasi muhterislerin hastalık dönemindeki düzenbazlıklarına şahit olduktan sonra böyle bir yanlışlığa geçit vermeyeceğine inanıyorum.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019