Şiddetin salıncağındaki Türkiye barışa hasret. Kaş yapayım derken göz çıkarıyoruz. Nefret ateşini söndürmekten söz ederken kin kusuyoruz.
O kadar ki, ülkemizin ulusuyla birlik ve beraberliği için ömrünü adayan, sosyal barış projeleriyle topluma barış kültürünü kazandırmaya çalışan bir lider Prof. Dr. Baş'ın Susurluk'ta şiddete maruz kalması ve sorumluların, İçişleri Bakanı dahil, kahreden suskunluğu… Sizler susmanın utancını dahi yaşamıyor musunuz?
Ve bir başka lider Kılıçdaroğlu'na yapılan saldırı…
Yapanın yanına kâr kaldığı, şiddeti özendiren, terörü tırmandıran, adalete dönüşümü sağlayamayan "Hukuk Devleti" garabeti.
Hani biz bir aileydik, hani sevgi, hani dayanışma, hani anlayış?..
Sosyal ve kültürel egemenliği ele geçiremediklerine hayıflanan siyasi egemenler! Önce şunu anlayın, sözde özlem duyduğunuz o kültür ele geçirilmez; sindire sindire kazanılır, zorlama ve talimatla, hele hele ısmarlama hiç olmaz.
Kültüre bakışı bu olanlara "Hani barış kültürü" demek, abesle iştigal olur.
Biz yine ahalimize dönelim ve "Barış kültürümüz" için çaba harcayalım:
Barış adına, birlikte yaşam adına eserlerinden ve söylediklerinden ötürü dokuz köyde fırsat verilmeyen Haydar Baş'a dünya yer vermişken; biz de onuncu köyde hak ettiği yeri verelim artık!
Terörün karşısında, insanlığın yanında olalım; terör nereden gelirse gelsin her türlüsünü lanetleyelim.
Gencecik bedenlerin askere davul zurnayla uğurlanıp, bayrak bayrak tabutlar halinde dönmesinin sonsuz ıstırabını yaşarken, şehit cenazesinde bile terör estiren, namazına saygı göstermeyen gözü dönmüş saldırganları ödüllendirmeyelim.
Nefreti körükleyenlere inat sevgiyi kuşanalım, duyalım ve duyuralım.
Zamanın birinde Derviş'e sormuşlar: Sevginin sözünü edenlerle, gerçekten yaşayanlar arasında fark nedir?
Derviş bir sofra hazırlamış, lafta sevenleri çağırmış. Çorbalar gelmiş. Derviş kaşığı denilen bir metre boyundaki kaşıklar önlerine konmuş. Ve kaşık saplarının ucundan tutmak şart koşulmuş. Kaşıklar uzun gelince kimse döküp saçmadan içememiş çorbasını. Sözde sevenler aç aç sofradan kalkmış.
Şimdi de sevgiyi gerçekten yaşayanları çağıralım, demiş derviş.
Yüzleri nurlu insanlar oturmuş sofraya. Aynı çorba, aynı kaşıklar önlerine konmuş. Her biri kaşığı çorbaya daldırıp karşısındakine sunmuş. Doyup kalkmışlar sofradan.
İşte demiş derviş, "Kim ki bu hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalır.
Kim ki kardeşini düşünür, birlikte olur ve doyurursa, o da kardeşi tarafından doyurulur."
Onun için birlikte, nefretsiz, barış içinde yaşarsak tok oluruz, birlikte yaşamazsak yok oluruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023