AK Parti ile partiden yolları ayrılan Ahmet Davutoğlu arasındaki tartışmalarda dikkatinizi çekti mi, her iki taraf da Suriye politikası konusunda birbirlerini suçluyorlar.
Davutoğlu, isyan bayrağını çekince 'Emevi Camii'nde namaz kılacağız' sözüyle yüklendi Ak Parti cenahı rakibinin üstüne.
Ancak, arşivler yalan söylemiyor. Çok geçmeden bu sözün Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ait olduğu ortaya çıktı.
Eylül 2012'de yaptığı bir konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İnşallah biz en kısa zamanda Şam'a gidecek, Selahaddin-i Eyyubi'nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii'nde namazımızı da kılacağız" demişti.
Gerçek ortaya çıkınca bu sefer karşı cephe, 'tamam doğru bu söz Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ait. Ama Davutoğlu da bu politikaların belirleyicisiydi. Davutoğlu'nun 'stratejik derinlik' vizyonu bu politikaları öngörüyordu' şeklinde hızlı bir manevrayla suçu ötekinin üstüne yıkma planını devam ettirdi.
Aslında bu bir itiraftır
Öncelikle şu noktaya dikkat çekmek isterim, bu karşılıklı suçlamalar eskisiyle yenisiyle Ak Parti cephesinin Suriye politikalarında yanlış yapıldığını kabulüdür ve itirafıdır.
Son 10-11 yılda izlenen ve Türkiye'yi büyük bedeller ödemek zorunda bırakan Suriye politikalarındaki sayısız yanlışların sorumluluğu konusunda birbirlerini suçlamalarını gören dışarıdan biri, Suriye'de yapılan yanlışlar artık son buldu şeklinde yanlış bir kanıya kapılabilir.
Ancak hâl böyle değil.
Geçmişte çok yanlış yapıldı, bugün de yapılıyor ve göründüğü kadarıyla da yanlışlar silsilesine yenileri de eklenmeye inatla devam edilecek.
Tamam, Dışişleri Bakanı ve sonrasında Başbakan iken Ahmet Davutoğlu, Türkiye ile Suriye'yi iki ezeli düşman haline getiren Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) gereği olan politikalara dört elle sarıldı, bütün hücreleriyle sahiplendi bu gerçeği hepimiz yaşadık. 'Komşularla sıfır sorun politikası' dedi Davutoğlu, ancak çevremizde düşman olmadığımız komşu bırakmadı.
2012 yılında Suriye'yle ilgili bir konuşmasında bakın Davutoğlu ne demişti:
"Velev ki biz yanlış çıktık, çok yanlış hesap yaptık, Esad birkaç yıl daha orada. Durum bu değil ama velev ki öyle. Esad kalacak olsa bile farklı bir şey yapamazdık. Ben şahsen bu noktadan sonra Esad kalacak olsa bile elini sıkmaktansa istifa etmeyi tercih ederdim..."
Evet, bu sözlerin sahibi Davutoğlu'ydu, ancak bu politikaların tek belirleyicisi o değildi.
Eğer yanlışlar silsilesinin tek sorumlusu Ahmet Davutoğlu olsaydı, görevlerinden ayrıldıktan sonra Suriye'deki yapılan yanlışlar sona ermiş olması gerekirdi.
Oysa yapılan yanlışlar bitmediği gibi hız kesmeden devam etti.
Kimse masum değil…
Nihayetinde 2011 yılından bu yana en büyük baş belamız haline gelen Suriye krizinde, Ak Parti'ye bir oy kadar dahi bulaşan hiç kimse masum değildir.
Sorumluluk tepeden başlayarak, dibe kadar herkesin omuzlarındadır. Bu dönemlerde Cumhurbaşkanlığı, Başbakan ve Dışişleri Bakanlığı koltuklarında oturanlar ise elbette en büyük sorumluluğu omuzlarında taşımaktadırlar.
Onlar inkâr etseler de gerçeklerin inkâr etmekle değişmek gibi bir huyu yoktur.
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024