14 Mart'ta görevi sona erecek olan Yunanistan Cumhurbaşkanı Propokis Pavlopulos, Batı Trakya'ya gerçekleştirdiği ziyarette Batı Trakya Türkleri için "Yunan Müslüman azınlık" ifadesini kullandı.
Pavlopulos burada yaptığı konuşmada azınlıklar konusuna değinerek, Lozan Antlaşması'na göre, Batı Trakya Türk Azınlığın sadece "dini bir azınlık" olduğunu, İstanbul Ortodoks Rum azınlığın ise "milli bir azınlık" olduğunu iddia etti.
Bu, elbette ki her zaman olduğu gibi gerçek olmayan bir iddia…
Yunan Cumhurbaşkanı'nın burada, Türkiye ve Yunanistan arasında dikkate alınması gereken "mütekabiliyet" esaslarını ortadan kaldırmak, tek taraflı hale getirmek niyetinde olduğu aşikâr… Bu, sadece Pavlopulos'un görüşü değil elbette, hangi Yunan siyasetçi gelirse gelsin bu politikaya hizmet edecek şekilde adımlar atıyor.
Pavlopulos, Türkiye'de Rum azınlıktan "Yunan azınlık" diye bahsederken, onların haklarını koruma konusunda Yunanistan'ın aktif olacağını, Batı Trakya Türklerinden ise "Yunan Müslüman azınlık" derken, Türkiye'nin Batı Trakya Türklerinin en büyük destekçisi olmasını engelleme niyetinde olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu adım büyük bir asimilasyon politikasıdır.
Bugün Türk azınlık ifadesinin Lozan'da yer almadığını iddia ederek, buradaki Türklerin milli kimliğini reddeden Yunanistan, işin garip tarafı, 1950'li yıllara kadar azınlık okulları ve derneklerin isimlerinde "Türk" deyimi kullanılması için genelge yayımlamıştır.
Madem Lozan'da böyle bir şey yok, 1950'li yıllara kadar neden müsaade ettin? Veya şöyle soralım; gerçekten Lozan'da olmasaydı, sen buna hiç müsaade eder miydin?
Neticede Yunanistan 1970 yılında siyasi nedenlerle politika değişikliğine gitti ve "Türk" yerine "Müslüman" kelimesinin kullanılmasını zorunlu tuttu.
Bu kapsamda, Gümülcine ve İskeçe'de, isimlerinde Türk kelimesi bulunan dernekler mahkeme kararıyla kapatıldı.
Hatta kendilerini bağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) bunun zıddı olan kararlarına rağmen…
AİHM, Yunanistan'ı mahkûm eden aksi yönde kararlarına rağmen, isimlerinde "Türk" kelimesi bulunan derneklerin faaliyetine ve yeni derneklerin kurulmasına Yunan makamlarınca izin verilmiyor. Üye ülkelerin her şeyine müdahale eden Avrupa Birliği (AB) ne hikmetse konu Yunanistan'daki Müslüman Türk azınlık olduğu zaman sesini hiç çıkarmıyor; bu hukuksuzluğun hesabını sormuyor.
Dilerseniz tarihi gerçekleri de ortaya koyalım.
Batı Trakya Türkleri bu bölgede asırlardır yaşayan ve Lozan Barış Antlaşması'yla, Yunanistan'da resmi azınlık statüsü kazanmış Türk toplumunun mensuplarıdır.
Yunanistan ve Türkiye arasında, 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan Ahali Mübadelesine ilişkin Sözleşme ve Protokol ile Batı Trakya'daki Türk Nüfus ile İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada'daki Rum Ortodoks nüfusun mübadele dışında bırakılması kararlaştırıldı.
1923 yılında, bölgede yüzde 85 oranında toprak sahibi olan Türkler, Yunanistan'ın düzenli olarak uyguladığı baskı ve inkâr politikalarıyla bugün sadece yüzde 25'ine sahiptir.
Lozan Barış Antlaşması'nın, ''Siyasi Hükümler'' başlıklı 1'inci kısımın 3'üncü bölümünde "Azınlıkların korunması" başlığı altında 37-44'üncü maddeleri azınlıkların korunmasına ilişkin hükümleri düzenlerken, 45'inci madde ile de, Türkiye'deki Müslüman olmayan azınlıklar için geçerli olan tüm hakların, Yunanistan'daki Müslüman Türk azınlık için de aynı şekilde geçerli olduğu hükmüne bağlanmıştır.
Yani Lozan'a göre Pavlopulos yalan söylüyor.
Rumlar milli azınlık, Batı Trakya Türkleri dini azınlık değildir, eşit haklara sahiptir.
Lozan Antlaşması'nın 45'inci maddesinden hareketle, Batı Trakya Müslüman Türk azınlığının güvence altına alınan hakları kısaca şu şekilde özetlenebilir:
* Milliyet, din, dil, ırk ayrımı yapılmaksızın yaşam alanları ve özgürlükleri korunacaktır.
* Dolaşım ve göç etme özgürlükleri koruma altındadır.
* Çoğunluk toplumunun yararlandığı siyasi ve sosyal haklardan yararlanacaklardır.
* Yasalar önünde eşit olacak, özel hayatta, ticarette, dinde, basın-yayında, kamu kurumları ile ilişkilerde ve mahkemelerde Türkçe serbest kullanılacaktır.
Dikkat ederseniz bu maddelerde sadece dini haklar değil, milli haklar da vardır.
Lozan'ın 40'ıncı maddesinde Batı Trakya Türk azınlığının kendi okullarını kurma, yönetme, denetleme hakkı vardır.
Ama maalesef Yunanistan'ın baskıları sonucu bu haklarını kullanamamışlardır.
Kullanmak bir yana, Yunan devleti, öğrenci azlığını bahane ederek varolan Türk okullarını da kapatmaktadır.
Siyasilerimiz, Yunan Cumhurbaşkanı'nın bu sözlerine tepki göstermişlerdir. Ama şu bir gerçek ki sadece tepki göstermek, kınamak sorunun çözümü için yeterli değildir.
İktidarıyla muhalefetiyle hazırladıkları anayasa taslaklarında Türklüğü Anayasa'dan çıkartma meylinde olan, Türklüğün onuru Andımızı devre dışı bırakan siyasilerimizin elbette ki Türklükleri, milli kimlikleri silinmek istenen Batı Trakyalı Türk kardeşlerimizin sorunlarına gerçek manada çare olmaları beklenemez.
Her konuda olduğu gibi Batı Trakya sorununun çözümünde de gerçek manada bir milli duruşa ihtiyaç var.
Öyle ki, çözümü ortaya koyacak olan lider "Ne mutlu Türküm diyene" ruhuna sahip olmalı ve bunu gittiği her yerde, hatta Rus siyasilere bile söyletebilmeli.
Öyle ki, milli kimliğin önemini bilmeli ve "Dini bütülüğümüz milli bütünlüğümüzün, milli bütünlüğümüz ise dini bütünlüğümüzün teminatıdır" anlayışına sahip olabilmeli.
Öyle ki, gittiği her yerde Türk'ün onurunu, şerefini en üst düzeyde temsil edebilmeli.
Öyle ki, "Ne AB ne ABD tek çözüm bağımsız Türkiye" diyebilmeli, icazeti okyanus ötesinde Brüksel'de aramamalı, bağımsızlık karakteri olmalı…
İşte bütün bu özellikler dün Gazi Mustafa Kemal Atatürk'te vardı, bugün Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı, Milli Ekonmi Modeli'nin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'ta var.
- Silah bırakması beklenen PKK, 'özerklik kongresi' yaptı / 29.04.2025
- BTP'nin Karaman Kongresi engellendi: Demokrasiye darbe / 28.04.2025
- Conkbayır'ında "Haka Dansı", anma etkinliği mi, tehdit mi? / 27.04.2025
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025