Ya da "hırsız bizim hırsızımız" deme noktasına gelmişken, hesap verebilirlikten söz etmenin anlamsızlığı ortadadır. Ancak bilim namusumuz ve yurttaş sorumluluğumuz gereği biz yine de yerel yönetimlerdeki israf ve yolsuzlukların hesabının sorulmasında ısrarcıyız. 23 Haziran'da tekraren sandığa giderken hesap sorarcasına oylarımızı kullanalım.
Hesap verebilirlik günümüz toplumlarında ve devletlerinde çok önemsenmesine karşın ülkemizde bu kavramın ve bunu sağlayacak sistemin çalışmaması, bir AKP'li başkanın "bizim hırsızımıza oy verin" sözleriyle bütünlük taşıyor.
Konu yolsuzluk olunca, ilk odak noktası ister istemez yerel yönetimler oluyor. Yaşananlar ortada; İstanbul, Ankara gibi büyük şehir belediye başkanlarının bizzat kendi partilerinin Genel Başkanı tarafından görevlerinden alınması, nasıl okunmalıdır? Nitekim 31 Mart seçimleri sonrası yeni seçilen başkanlar israf ve yolsuzlukların devasa boyutlarını belgelerle açıkladılar. İşler daha da sarpa sarmasın diye yolsuzluk ve israfın zirve yaptığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı seçimini Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kıskacında erittiler.
Devlet bütçesini denetleyen, mâli yargının tepesindeki Sayıştay ne yapıyor? Sayıştay tüm kamu kurum ve kuruluşlarının bütçelerini denetlediği gibi, yerel yönetimlerin de hesaplarını denetler. Sayıştay denetçilerinin raporları üzerine yerel yönetimler hesaba çekilebilir…Ne var ki, Sayıştay'daki tüm üyelerin iktidar tarafından belirlendiğini ve onların izin verdiği kadarının raporlara girdiğini unutmamak gerekiyor.
Konya'da Akyokuş Köprüsü, Bursa'da Timsah Arena Stadyumu nedeniyle kamuya uğratılan zararlar, Denizli'de peyzaj için ihalesiz alınan çiçek, bitki ve ağaçlar, Kocaeli'de bir anma töreni için yapılan harcamaların kalem kalem gösterilmemesi…
Ve pastanın büyüğü İstanbul'da… Sadece İETT ve İSKİ'nin 753 milyon liralık usulsüzlüğü.
Örnekler uzayıp gidiyor. Aktif yurttaşın hesap sorma zamanıdır şu seçim süreci. Amma velâkin YSK'nın hukukla imtihanında koskoca bir sıfır çekmesi, organize bir usulsüzlük ihtimali karşısında hazırlıklı olmak, halkın iradesini yok sayan iktidara karşı örgütlü ve kalıcı mücadele vermek, İstanbul'da seçimlerin yeniden iptali halinde yeni bir seçimin meşru görülmeyeceğinin açıkça ilân edilmesi şarttır. İstanbul seçimleri iptal edilmese bile, bu durumu demokrasinin zaferi olarak karşılayıp, zafer sarhoşu olmak yerine, demokrasi ve Cumhuriyet adına kalıcı sonuçlar üretecek yeni bir siyaset ve hukuki mücadele örneği verilmesi uygun olacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023