Bir ülkenin nasıl kolaylıkla karıştırılabileceğine Türkiye pek çok zaman diliminde şahit oldu.
Bunlardan birisi de 6-7 Eylül 1955 olayları idi.
Üzerinde yeterince durulmuş ve gerekli dersler çıkarılmış mıdır? Aradan geçen bunca yıl sonra irdelenmesi gereken budur.
Şu sıralarda yaşadıklarımız ile örtüşen kısımları vardır ve göz ardı edilmemesi gerekir.
Özellikle bir toplumun milli ve manevi duyguları ile oynamak; günlük alışkanlıklarını değiştirmeye çalışmak son derece tehlikeli kutuplaşmalara ve olaylara yol açar.
Zannedildiği gibi 6-7 Eylül olaylarından sadece İstanbul'da yaşayan gayrimüslimler değil, yurt dışında yaşayan Türk azınlıklar da bulundukları yerlerde etkilenmişlerdir.
***
Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden bu yana zaman, zaman ufak tefek anlaşmazlıklar çıksa da barış içinde yaşayan azınlıklar özellikle gazetelerin abarttığı haberler nedeni ile provoke edilen guruplarca olayların başlamasına neden olmuş, gayrimüslim azınlıkların evleri, okulları, kiliseleri, dükkânları yağmalanarak yakılmış ve yakılmaları önlenememiştir.
Özellikle Beyoğlu'nda cadde ve sokaklardaki talan manzaraları zamanın hükümetine bir kara leke olarak yapışıp kalmış, yurt dışındaki misyonlarımızda bile bir utanç vesilesi olmuştur.
Bahane olarak öne sürülen Kıbrıs meselesi olmuş, Kıbrıslı Rumların Yunanlılar ile yaptıkları işbirliği sonucu Kıbrıs adasının Yunanistan'a ilhakı ile adada başlayan huzursuzluk Türkiye'yi de sarmıştır.
Türkiye'deki azınlıkların refah ve huzur içinde yaşadığı, batı Trakyalı ve Kıbrıslı Türklerin aynı eşit koşullara sahip olmadıkları gerekçesi bahane olarak ortaya atılıyor, huzursuzluk her geçen gün biraz daha arttırılıyordu.
Bu olaylardaki ölü kaybının otuz civarında olduğu söylenmekle birlikte, zamanın hükümetinin bu sayıyı gizlediği iddiaları da mevcuttur.
***
Maalesef o dönemde de bağnazlık ve din düşmanlığı sürekli kaşınmış; önceden düşünülemeyen sonuçları önlenememiştir.
Aradan geçen bunca yıla rağmen dünya barışını tehdit eden din milliyetçiliği önlenememiş, toplumlar birbirinden ayrıştırılarak yönetilmeye, hakça ve adil bir düzen yerine yandaşların egemen olduğu, kapitalist sermayenin kontrol dışı kaldığı yönetimler demokrat egemenlerin yerini almıştır.
Etrafımızda süren egemenlerin otoritesine bağlı savaşların kökeninde maalesef din odaklı devlet yapıları, bilgi ve beceriden ziyade biat etmiş olanların görev aldığı yönetim erkleri oluşmuştur. Din unsurunu bir silah gibi kullananlar, kendileri kadar dindar olmayanları hor görmeye ve dışlamaya hatta yaşam hakkı bulunmadığına inanmaktadırlar.
***
Neyse ki, eğitime zaman ve para ayıran devletler, ellerindeki akıllı bireylerin yetişmesine, bunun sonucunda yetişmiş olanların aklını kullanmaya, keşiflerini sürdürmeye, dünyanın hiç olmazsa bir kısmında barış ve huzuru sürdürmeye, halklarını geleceğe hazırlamaya devam etmektedirler.
Dünyayı bir peynir, kendilerini ise fare olarak görenler ise her ne kadar nimetleri sömürmeye, orman ve madenleri gelecekte kendileri için ne kadar önemli olduğunu fark etmeden yok etmeye devam etmekte; havayı, suyu, denizi, dağları ve ovaları kirletmeyi sürdürmektedirler.
Yakın bir gelecekte temiz ortamlarda yapılacak fabrikalarda tavuk yetiştirilir gibi balık yetiştirilmeye, sebze ve meyveler makine ve tezgâhların yerini alarak kapalı ortamlarda üretilmeye başlanacak olursa sakın şaşırmayın.
Bugün Kanada'da kurulu pek çok teknoloji enstitüsü sayılı sayıdaki insan nüfusu için gelecekte bunların araştırmalarını yapmakta, insanların yarattığı kirliliği yok etmeye çalışmaktansa bunları görmezden gelerek temiz ortamların yaratılarak koruma tedbirleri almak için uğraşmaktadırlar.
Toplulukların yeni 6-7 Eylüller yaşamaması için insanlığın bu aymazlıktan kurtulması, her ülkenin bünyesinde var olan hastalıklarla daha fazla ilgilenmesi gerekiyor.
Bizimde eğitimin kalitesini arttırmak için okullara daha çok bilim adamı tayin etmeye, bilimsel projeleri destekleyecek yarışmalar düzenlemeye, genç ve dinamik beyinlere fırsat tanımaya, eğitim kadrosunu ve programlarını yenilemeye çalışmamız gerekiyor.
Yoksa gelecek asırda bir Türkiye'yi bir kenara bırakın on sene sonrasında bile önümüzü görebileceğimizi sanmıyorum.
- Maaşının hırsızı… / 07.04.2025
- Rekabet ve geleceğin partisi olmak… / 05.04.2025
- İlahi adalet… / 04.04.2025
- Sahne… / 02.04.2025
- Sessizlik… / 01.04.2025
- Bayramlık… / 28.03.2025
- Gelecek kaygısı… / 21.03.2025
- VEFA… / 19.03.2025
- Doğruları söylemek… / 14.10.2024