Bağımsızlıktan kim ne anlarsa anlasın, lügatlarda nasıl tarif edilirse edilsin kendi milletine, onun tabii ve değişmez değerlerine bağımlı olmayanlar bağımsızlığı anlayamazlar.
Ayrıca bağımsızlığı, başkalarını idare etme, yönlendirme şeklinde anlayanlar da bağımsızlığı anlayamazlar ve asla onu temsil edemezler.
Kendi tabii ve değişmez gerçekleri ile ayakta duramayanlar nasıl bağımsızlığı hak edemezlerse, başkalarını idare ve yönetmeye kalkanlar da bağımsızlıktan bahsetmeye hakları olamaz.
O halde bağımsızlık; eşyanın tabiatına uygun olarak var olan her şeyi kendi ortamında, kendi gerçekleri, kendi tabii temel hak ve hürriyetleri ile yerli yerine oturtmaktır. Yani; her hakkı sahibine; ırkına, rengine, dinine bakmadan vermektir.
İşte bu bağımsızlık aynı zamanda bir hukuk abidesidir. Hukuki bağımsızlık budur ve ancak bu bağımsızlık anlayışı ile hukukun üstünlüğü sağlanabilir.
Şimdi bu pencereden baktığımız zaman dünyamızda ve bilhassa ileri ve gelişmiş kabul edilen Batı ülkelerinde bağımsızlıktan ve hukukun üstünlüğünden bahsetmek mümkün olabilir mi?
Hatta işi adalet ve hukuk olan kuruluşların faaliyet ve kararlarında bağımsızlık ve hukukun üstünlüğünden söz etmek ne derece doğru olabilir.
Hele dünyayı tek bir sofra haline getirip sonra başa geçip bütün nimetlerini, servetlerini yiyerek artıklarıyla dünyayı beslemeye çalışanların globalleşme ve küreselleşme adına yaptıklarını hangi bağımsızlık ve hukukun üstünlüğü anlayışı ile izah edebiliriz.
Bugün dünya böylesine yanlış, yanlı ve çarpık bir bağımsızlık ve onu ayakta tutan hukuk anlayışının kurbanı durumundadır.
O halde çözüm hukukun üstünlüğü esas alacak tamamıyle bir hukuk abidesi olan bağımsızlıktan geçer...
Bugünlerde sıkça duyacağımız bu gerçek bağımsızlık anlayış ve hareketine dikkatle bakacak olursak emsalleriyle ve benzerleriyle ne emsallik ve benzerlik, ne de mana ve gaye olarak hiç bir ilgisinin olmadığını hemen anlarız.
Ve bu bağımsızlık şahsi ve mahalli değil umumi ve kainat çapında bir bağımsızlıktır. Zaten bağımsızlık da böyle olmak zorundadır.
Ayrıca bağımsızlığı, başkalarını idare etme, yönlendirme şeklinde anlayanlar da bağımsızlığı anlayamazlar ve asla onu temsil edemezler.
Kendi tabii ve değişmez gerçekleri ile ayakta duramayanlar nasıl bağımsızlığı hak edemezlerse, başkalarını idare ve yönetmeye kalkanlar da bağımsızlıktan bahsetmeye hakları olamaz.
O halde bağımsızlık; eşyanın tabiatına uygun olarak var olan her şeyi kendi ortamında, kendi gerçekleri, kendi tabii temel hak ve hürriyetleri ile yerli yerine oturtmaktır. Yani; her hakkı sahibine; ırkına, rengine, dinine bakmadan vermektir.
İşte bu bağımsızlık aynı zamanda bir hukuk abidesidir. Hukuki bağımsızlık budur ve ancak bu bağımsızlık anlayışı ile hukukun üstünlüğü sağlanabilir.
Şimdi bu pencereden baktığımız zaman dünyamızda ve bilhassa ileri ve gelişmiş kabul edilen Batı ülkelerinde bağımsızlıktan ve hukukun üstünlüğünden bahsetmek mümkün olabilir mi?
Hatta işi adalet ve hukuk olan kuruluşların faaliyet ve kararlarında bağımsızlık ve hukukun üstünlüğünden söz etmek ne derece doğru olabilir.
Hele dünyayı tek bir sofra haline getirip sonra başa geçip bütün nimetlerini, servetlerini yiyerek artıklarıyla dünyayı beslemeye çalışanların globalleşme ve küreselleşme adına yaptıklarını hangi bağımsızlık ve hukukun üstünlüğü anlayışı ile izah edebiliriz.
Bugün dünya böylesine yanlış, yanlı ve çarpık bir bağımsızlık ve onu ayakta tutan hukuk anlayışının kurbanı durumundadır.
O halde çözüm hukukun üstünlüğü esas alacak tamamıyle bir hukuk abidesi olan bağımsızlıktan geçer...
Bugünlerde sıkça duyacağımız bu gerçek bağımsızlık anlayış ve hareketine dikkatle bakacak olursak emsalleriyle ve benzerleriyle ne emsallik ve benzerlik, ne de mana ve gaye olarak hiç bir ilgisinin olmadığını hemen anlarız.
Ve bu bağımsızlık şahsi ve mahalli değil umumi ve kainat çapında bir bağımsızlıktır. Zaten bağımsızlık da böyle olmak zorundadır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010