"El kârda gönül yarda olmalı" sırrına erebilmek için, insan bazen yalnız kalabilmeli. Başını iki elinin arasına alıp düşünmeli; hayatını, yaptıklarını, yapamadıklarını, gayesini, kararlarını sorgulamaya çalışmalı yani iyi bir muhasebe yapmalı.
Bu sorgulamaların sonucunda da kendi özüne bir dönüş gerçekleştirebilmeli insan.
Bu dünyada bizi sürekli meşgul eden, etkileyen, bağımlılık yapan uyaranların uğraşıların esaretine girmemeli insan.
İnsan bu cafcaflı, aldatıcı, rengârenk görünümlü yalan dünyaya esir olmamalı, özgürlüğünü bu yalana satmamalı, özgürlüğünü muhafaza etmeli.
İnsanın hep dış dünyadaki işlerle uğraşması aslında insanı kendisinden ve özünden uzaklaştırıyor; kalabalıklar içinde serseri, bilinçsiz bir yalnızlığın içine düşürüyor. Bahsetmeye çalıştığımız, teklif ettiğimiz tabi ki böylesi serseri bir yalnızlık değil.
Nasıl bir yalnızlık peki? Bir orkestra şefi nasıl ki orkestrasını yönetmek için seyirciye sırtını dönmek zorundaysa, öze dönüş isteyen, kendini tanımak isteyen, bir ben vardır benden içeri sırrına ermek isteyen de kalabalıklara, yabandan gelen seslere, hakkı, hakikati örtenlere sırtını dönecek.
Bu yalnızlık aslında cürufa bulanmış bir altının, bir elmasın kendini sanatkârane bir biçimde işlemek için, kıymetini göstermek için, kendini, gerçeğini ortaya koymak için yapılan bir arınmadır.
Bu da kalabalıklara sırtını dönmekle olur. Çünkü bu kalabalıklar seni esir almak istiyor. Bakın Hz. Ali Kerremallahu Veçhe ne buyuruyor "Allah seni özgür yaratmışken, başkasının kölesi olma."
Söylemeye çalıştığımız böyle bir yalnızlık, köleleştiren, insanı görünmez prangalara mahkûm eden her şeye sırtını döneceğin bir yalnızlıktan, sana gerçek özgürlüğünü verecek bir yalnızlıktan bahsediyoruz.
Bazen, insan varlık sebebini, özünü anlamak için köleleştiren, esir alan uyaranların saldırılarından, kuşatmalarından kaynaklanan bilinçsiz, serserice yalnızlığından, fırsatlar oluşturup sıyrılması, uzaklaşması, kurtulması ve özgürlüğüne kavuşması gerekiyor. İnsan yalnızlığını anlamlandırmalı.
Nedir bu uyaranlar? Kısaca insanı kendisinden, özünden, Allah'tan uzaklaştıran her şey.
İnsan biraz tefekküre dalınca bu evrene gelişinin kendi iradesiyle, isteğiyle olmadığı gibi, bu âlemden gidişinin de kendi iradesiyle, isteği ile olmadığı gerçeğini anlayacaktır.
Biraz düşününce et-kemik yığının doldurduğu beden denilen bu torbadan ibaret olamayacağı ve bir iki metrelik bir çukura gömüldükten sonra bu serüvenin bitmemesi gerektiğini anlamalı, anlamaya çalışmalı.
Bu düşünceler ile birlikte büyük ve derin sorular başlar; ben kimim? Benim hakikatim ne? Beni bu dünyaya kim gönderdi?
Dünü bu gün için rüya, bu günü de yarın için rüya olan bu acayip sahneye kim çekip getirdi beni?
"Nerden geldim ve nereye gideceğim?" gibi soruları sormaya başlarsın. Bu sorular ile birlikte seni alır derin bir düşünce.
Bu düşünceyle birlikte bazı soruların cevaplarını bulursun.
Bu cevapların sedası, heyecanı, güzelliği, seni vicdanında tarifi mümkün olmayan bir zevke taşır; işte o zevki duyduğun, yaşadığın ana aşk derler.
Artık ballar balını buldun. Kovanla işin olmaz. "Ballar balını buldun, kovanım yağma olsun" der ve o lezzetin peşine düşersin…
Buldun artık aşkını, bir maşuk olarak o lezzeti, onu kaybetmemek için çabalarsın. O ne güzel, o ne kutlu bir ıstıraptır. İlahi cazibenin kontrolündesin artık, alırsın nefes Hu, verirsin nefes Hu. Her daim huzurlardasın. Artık her daim aşktasın, "Ölen hayvan imiş, âşıklar ölmez" sırrını yaşarsın." Aşkta öl ki diri kalasın" halini hal edindin. İlahi cazibeye kapılan bir âşık kalbine çarpan güzellikleri bakın ne güzel özetlemiş.
Bir tecelli olsa ihtiyar elden gider
Sayha vurur âşıkların dil hanesi
Namusu ar elden gider.
Hakkın tecellilerinin her daim kalbimizi boyaması ve o hal ile eli kârda gönlü yarda olanlardan olmak duamız olsun.
- Mustafa Kemal Atatürk bir Osmanlı paşasıydı / 01.04.2025
- Bayram, şeker ve ruhsuzluk / 29.03.2025
- Akıl mı aşk mı? İnsanı insan yapan nedir? / 25.03.2025
- Akıl ve inanç: Haritasız yolculuk olur mu? / 22.03.2025
- Ehlibeyt ve Ramazan: Oruç, sadece bir açlık mıdır? / 21.03.2025
- Boğaz kanla dolu, ama geçilmez! / 18.03.2025
- Unutulan hakikat, kaybolan insanlık / 16.03.2025
- İnsanın, insan-ı kâmil olduğu ay: Ramazan / 14.03.2025
- İstiklal’in sesi: Bir milletin ruhuna kazınan marş / 12.03.2025