Konu ile ilgili herkesin kafası karışık veya kafalar birileri tarafından mahsus karıştırılarak bir kavram kargaşası yaratılmak isteniyor.
Kavram kargaşası yaratmak ve bu arada fırsattan istifade malı götürmek...
Amerika kâh "Asil Kartal", kâh "Ebedî Adalet" diyor. Kimilerine göre ise "Sınırsız Adalet"... Bu arada tabiî Teksaslı kovboyun "Haçlı Seferi".
Avrupa bile terörün yeniden tarifine kalktı. AB'nin üzerinde çalıştığı yeni terörizm ve terörist kavramına göre; devlet ve hükümet başkanları, hükümet üyeleri, milletvekilleri, yerel yöneticiler, yargı üyeleri ve güvenlik görevlilerine yapılan manevi veya fiili saldılar terörist saldırı kapsamına girecek. Malûm basın büyük bir hevesle hemen Devlet Bakanı Kemal Derviş'e İngiltere'nin başkenti Londra'da geçen gün yapılan protestonun da terör kapsamına girmiş olacağı yorumunu yaptı.
Avrupa Birliği Komisyonu, ayrıca, terörle ilgili cezaların gözden geçirilmesi önerisinde bulundu. Buna göre; terör ve terörist eylemlere yapılan destekler 2 yıldan az olmamak üzere ağır hapisle cezalandırılacak. Terör eylemlerine katılan kişilerin de 20 yıldan az olmamak kaydıyla ağır hapis cezasına çarptırılması öneriliyor. Bu kararların, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin hepsinde uygulanması ve aynı suçlar için aynı cezaların verilmesi öngörülüyor.
Bu hayli "nazik ve ince ruhlu" terörle mücadele kavramı, gelinen nokta göz önünde bulundurulduğunda gene de epey mesafe anlamına geliyor. Ama yetmez... Yıllardır Türkiye aleyhine tezgâhlanan bütün terör senaryoları Kuzey ülkelerinden başlayarak Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, İtalya ve Yunanistan gibi "dost ve müttefiklerimiz" tarafından bizzat, bilerek ve isteyerek yazılmadı mı?
Türkiye ise resmen uyutuluyor. Mütareke basını her zamanki tutumunun aksine Türkiye'nin öneminin arttığının, kilit ülke olduğunun altını çiziyor, batıda bu konuda yapılan yorumlar abartılarak öne çıkarılıyor, Amerikalı yetkililerin "İyi ki Türkiye var" demeçleri manşetin üzerine taşınıyor.
Ama V'inci Bush'un Ecevit'i bir kere bile aramadığı gözden kaçırılıyor.
Çok çok önemliysek Bush'un da tıpkı babası gibi bizimle sıkı işbirliği içinde olması gerekmez miydi?
Muhatabı telefonla yüz yüze görüşme yapmayınca da Ecevit destek mesajını "yazılı olarak" bir mektupla bildirme kararı almış.
Şart mıydı? Neden nezaketen bile olsa kapımızın çalınmasını beklemiyoruz da kızı götürüp kendi ellerimizle veriyoruz?
Ankara halâ meselenin özüne ineceğine etrafında dolaşmaya, iş yapar görünüp milleti ve kendini kandırmaya devam ediyor. Kumda oynuyor.
Nato İttifak Senedi'nin 5'inci maddesinin işletilme kararı alındığı, bu pratik olarak savaş ilânı demek olduğu halde Anayasa'ya göre buna karar verme konusunda tek yetkili olan TBMM hâlâ toplanmıyor. Daha doğrusu toplanıyor ama AB'nin makyaj yasalarını görüşüyor.
IMF İcra Direktörleri Toplantıları için bile rutin toplantı gününü ay sonundan ay ortasına çeken MGK savaş hâli kapıda iken toplanmıyor. Başbakanın deyişiyle lüzum görülmüyor, çünkü "Zaten her ay güvenlikle ilgili konular görüşülüyor".
Buna karşılık dar kapsamlı "Güvenlik Zirveleri" yapılıyor. Bir gün Başbakanlıkta, ertesi gün Çankaya'da.. Neden toplantılar bir türlü yasal zemine oturtulmuyor da yasada olmayan zirvelerle yetiniliyor? Bu hükümetin "Zirve saplantısı" nereye kadar sürecek?
Konu ile ilgileniliyor gibi görüntüsü veriliyor ama kumdan şatolar kuruluyor.
MGK neden toplanmıyor? MGK sadece irtica veya bölücülük konu olunca mı akla geliyor? Dış tehdit, tehdit sayılmıyor mu?
Güvenlik Zirvesi'nden çıkan Dışişleri Bakanı ayağının tozuyla bir özel televizyona gidiyor. "Türkiye Afganistan'ı ve Orta Asya'yı çok iyi biliyor" diyor. "Amerika Türkiye'nin bu yakınlığından, tecrübesinden faydalanacak" diyor. Afganistan'da Türkiye'nin açtığı su kuyularından, yaptığı barınaklardan söz ediyor.
Ama 15 milyonluk Afganistan'ın neredeyse 6-7 milyonunu oluşturan Türklerden (Özbek, Türkmen, Afşar) hiç söz etmiyor. Türkiye aşığı General Raşit Dostum'un en sıkışık zamanında nasıl yalnız bırakıldığından, el açtığı Türkiye'den eli boş gönderildiğinden bahsetmiyor.
Yoksa gen ilmindeki son gelişmelerden hareketle Amerika'nın belli ırklara etki edecek nükleer silâh yaptığını biliyor da; Afganistan'a atılacak muhtemel bir atom bombasının sadece Ladin ve taraftarlarına etki edeceğine, Türklere zararının dokunmayacağına inanmanın rahatlığı ile mi böyle davranıyor?
Fakat bu durum, vakti gelince aynı silâhın "sadece Türklere" servis yapılacağı olasılığını da içermiyor mu? Amerika'ya gönderilen ve akibeti meçhul binlerce şişe Türk kanı sakın bu maksatla kullanılmış olmasın?
İsmail Cem; Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından Orta Asya Türk Devletlerine tanınan üniversite öğrencisi kontenjanında Afganistan'a düşen payın başlangıçta çoğunlukla Özbek, Türkmen, Afşarlar tarafından kullanılırken bu kompozisyonun son yıllarda yoğun bir şekilde Taliban lehine bozulduğunu bilmiyor mu?
Sahi Ankara'da kimse yok mu?
Kim Asil Kartal, kim Minik Serçe?
Kavram kargaşası yaratmak ve bu arada fırsattan istifade malı götürmek...
Amerika kâh "Asil Kartal", kâh "Ebedî Adalet" diyor. Kimilerine göre ise "Sınırsız Adalet"... Bu arada tabiî Teksaslı kovboyun "Haçlı Seferi".
Avrupa bile terörün yeniden tarifine kalktı. AB'nin üzerinde çalıştığı yeni terörizm ve terörist kavramına göre; devlet ve hükümet başkanları, hükümet üyeleri, milletvekilleri, yerel yöneticiler, yargı üyeleri ve güvenlik görevlilerine yapılan manevi veya fiili saldılar terörist saldırı kapsamına girecek. Malûm basın büyük bir hevesle hemen Devlet Bakanı Kemal Derviş'e İngiltere'nin başkenti Londra'da geçen gün yapılan protestonun da terör kapsamına girmiş olacağı yorumunu yaptı.
Avrupa Birliği Komisyonu, ayrıca, terörle ilgili cezaların gözden geçirilmesi önerisinde bulundu. Buna göre; terör ve terörist eylemlere yapılan destekler 2 yıldan az olmamak üzere ağır hapisle cezalandırılacak. Terör eylemlerine katılan kişilerin de 20 yıldan az olmamak kaydıyla ağır hapis cezasına çarptırılması öneriliyor. Bu kararların, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin hepsinde uygulanması ve aynı suçlar için aynı cezaların verilmesi öngörülüyor.
Bu hayli "nazik ve ince ruhlu" terörle mücadele kavramı, gelinen nokta göz önünde bulundurulduğunda gene de epey mesafe anlamına geliyor. Ama yetmez... Yıllardır Türkiye aleyhine tezgâhlanan bütün terör senaryoları Kuzey ülkelerinden başlayarak Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, İtalya ve Yunanistan gibi "dost ve müttefiklerimiz" tarafından bizzat, bilerek ve isteyerek yazılmadı mı?
Türkiye ise resmen uyutuluyor. Mütareke basını her zamanki tutumunun aksine Türkiye'nin öneminin arttığının, kilit ülke olduğunun altını çiziyor, batıda bu konuda yapılan yorumlar abartılarak öne çıkarılıyor, Amerikalı yetkililerin "İyi ki Türkiye var" demeçleri manşetin üzerine taşınıyor.
Ama V'inci Bush'un Ecevit'i bir kere bile aramadığı gözden kaçırılıyor.
Çok çok önemliysek Bush'un da tıpkı babası gibi bizimle sıkı işbirliği içinde olması gerekmez miydi?
Muhatabı telefonla yüz yüze görüşme yapmayınca da Ecevit destek mesajını "yazılı olarak" bir mektupla bildirme kararı almış.
Şart mıydı? Neden nezaketen bile olsa kapımızın çalınmasını beklemiyoruz da kızı götürüp kendi ellerimizle veriyoruz?
Ankara halâ meselenin özüne ineceğine etrafında dolaşmaya, iş yapar görünüp milleti ve kendini kandırmaya devam ediyor. Kumda oynuyor.
Nato İttifak Senedi'nin 5'inci maddesinin işletilme kararı alındığı, bu pratik olarak savaş ilânı demek olduğu halde Anayasa'ya göre buna karar verme konusunda tek yetkili olan TBMM hâlâ toplanmıyor. Daha doğrusu toplanıyor ama AB'nin makyaj yasalarını görüşüyor.
IMF İcra Direktörleri Toplantıları için bile rutin toplantı gününü ay sonundan ay ortasına çeken MGK savaş hâli kapıda iken toplanmıyor. Başbakanın deyişiyle lüzum görülmüyor, çünkü "Zaten her ay güvenlikle ilgili konular görüşülüyor".
Buna karşılık dar kapsamlı "Güvenlik Zirveleri" yapılıyor. Bir gün Başbakanlıkta, ertesi gün Çankaya'da.. Neden toplantılar bir türlü yasal zemine oturtulmuyor da yasada olmayan zirvelerle yetiniliyor? Bu hükümetin "Zirve saplantısı" nereye kadar sürecek?
Konu ile ilgileniliyor gibi görüntüsü veriliyor ama kumdan şatolar kuruluyor.
MGK neden toplanmıyor? MGK sadece irtica veya bölücülük konu olunca mı akla geliyor? Dış tehdit, tehdit sayılmıyor mu?
Güvenlik Zirvesi'nden çıkan Dışişleri Bakanı ayağının tozuyla bir özel televizyona gidiyor. "Türkiye Afganistan'ı ve Orta Asya'yı çok iyi biliyor" diyor. "Amerika Türkiye'nin bu yakınlığından, tecrübesinden faydalanacak" diyor. Afganistan'da Türkiye'nin açtığı su kuyularından, yaptığı barınaklardan söz ediyor.
Ama 15 milyonluk Afganistan'ın neredeyse 6-7 milyonunu oluşturan Türklerden (Özbek, Türkmen, Afşar) hiç söz etmiyor. Türkiye aşığı General Raşit Dostum'un en sıkışık zamanında nasıl yalnız bırakıldığından, el açtığı Türkiye'den eli boş gönderildiğinden bahsetmiyor.
Yoksa gen ilmindeki son gelişmelerden hareketle Amerika'nın belli ırklara etki edecek nükleer silâh yaptığını biliyor da; Afganistan'a atılacak muhtemel bir atom bombasının sadece Ladin ve taraftarlarına etki edeceğine, Türklere zararının dokunmayacağına inanmanın rahatlığı ile mi böyle davranıyor?
Fakat bu durum, vakti gelince aynı silâhın "sadece Türklere" servis yapılacağı olasılığını da içermiyor mu? Amerika'ya gönderilen ve akibeti meçhul binlerce şişe Türk kanı sakın bu maksatla kullanılmış olmasın?
İsmail Cem; Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından Orta Asya Türk Devletlerine tanınan üniversite öğrencisi kontenjanında Afganistan'a düşen payın başlangıçta çoğunlukla Özbek, Türkmen, Afşarlar tarafından kullanılırken bu kompozisyonun son yıllarda yoğun bir şekilde Taliban lehine bozulduğunu bilmiyor mu?
Sahi Ankara'da kimse yok mu?
Kim Asil Kartal, kim Minik Serçe?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002