Sultan Fatih, İstanbul'un fethinden önce, tebdil-i kıyafet yaparak halkı denetler. Bir dükkana girer bir talepte bulunur. Fakat dükkan sahibi malı vermez, karşı dükkanı işaret eder.
- Efendim, o arkadaş henüz siftah yapmadı. Aynı mal onda da var. Lütfen ondan alınız, der.
Fatih hazretleri, o dükkana geçer, aynı talebi iletir, fakat dükkan sahibi siftah yaptığı için, yandaki arkadaşına yönlendirir padişahı.
- Efendim, ben az önce siftah yaptım, yandaki arkadaş henüz siftah yapmadı lütfen ondan alınız, der.
Fatih hazretleri ellerini kaldırıp Rabb'ine dua eder, şükreder ve hamdeder. Artık bu halkın manen de fethe hazır olduğu kanaatine gelir ve İstanbul üzerine harekete geçer.
Sonrası malum, İstanbul'un fethi müyesser olur.
Toplumları değerlendirirken sadece bir yandan değerlendirmek yeterli değildir. Dış yönüyle de, iç yönüyle de tahlil etmek gerekir. Zahir şartlar mükemmel olsa bile, iç şartlar yeterli olmayınca istenilen sonuca varılamaz. İç şartların kemali de yeterli değildir. Dış şartların da iyileştirilmesi gerekir.
Toplum olarak dünya milletlerinden asıl farkımız işte burada. Biz millet olarak hem içe ve hem de dışa değer veririz. Bir olduğuna inanırız. Alın teri-emek konusunun hassasiyetle değerlendirilmesini isteriz. Alacağımızı alırken toleranslı olur, fakat ödemelerimizde kolaylık gösteririz.
Milli değerlerimize göre madde, hayatın temel unsurlarından birisidir. Fakat madde asli unsur değildir. Fanidir, bir gün sona erer. Ancak onun şahsında cereyan eden niyet ve ortaya koyulan sahih amel önemlidir.
Zekatın 32 yerde emredilmesi, işin ciddiyetini ortaya koymak için önemli bir göstergedir.,
Bizde aile fertleri birbirini taşımakla yükümlüdür. Özellikle anne-baba, düşkünlükleri halinde evlat üzerine manevi görev haline gelir. Onlara bakmak bir ahlaki prensiptir.
Komşu haklarını gözetmek de öyle. Kişi komşusunun halini takip etmek onun dertlerine çözüm getirmek zorundadır.
Bizim dünyamızda sert geçen kışlarda yaban hayatı yaşayan vahşi hayvanlara bile yiyecek dağıtılmış, mağaraların önünde hazır yem bırakılmıştır.
Israrla demek istediğimiz şu; bizim ekonomik anlayışımız ne kapitalizmle ve ne de sosyalizmle bağdaştırılır. Onlara göre insan akıllı bir mahluktur. İnsan insanın kurdudur. Yapılacak başka bir şey yoktur. Gücü olan yaşamalı, zayıflar hayat sahnesinden çekilmelidir.
Merhum Özal, Batı'nın kapitalist anlayışını Türkiye'ye taşımak istedi. Dövizi serbest bıraktı. Hayali ihracata ruhsat verildi. İşte o günden beri ülkede milli ekonomi çökmüş dövizi elinde bulunduran bir avuç insan toplumun malını elinden almıştır. Türk devleti adeta onların vesayetine girmiştir. Alınan vergiler bu rant gruplarının faizini bile karşılayamamıştır.
Gelinen bu noktada, "zararın dönülen noktası kârdır" mantığına göre, Özal öncesine dönmek gerekir. Milli hasletlerimizi hayata geçirmek gerekir.
Eğitim dünyamıza bu ölçüleri yerleştirmek gerekir.
Artık milli değerlerimiz, yeniden ihya edilmeli, maddeci batı anlayışları terk edilmelidir. Evlat atayı, ata evladı tanımalı, kul hakkı anlayışı yeniden kazanılmalıdır. Aksi halde zengin daha zengin olacak, yaralar gittikçe derinleşecektir.
Hazine üzerinde oturan dilenci misali yabancı değerlere dönüp, kendi değerlerimizden uzaklaşmamalıyız.
- Efendim, o arkadaş henüz siftah yapmadı. Aynı mal onda da var. Lütfen ondan alınız, der.
Fatih hazretleri, o dükkana geçer, aynı talebi iletir, fakat dükkan sahibi siftah yaptığı için, yandaki arkadaşına yönlendirir padişahı.
- Efendim, ben az önce siftah yaptım, yandaki arkadaş henüz siftah yapmadı lütfen ondan alınız, der.
Fatih hazretleri ellerini kaldırıp Rabb'ine dua eder, şükreder ve hamdeder. Artık bu halkın manen de fethe hazır olduğu kanaatine gelir ve İstanbul üzerine harekete geçer.
Sonrası malum, İstanbul'un fethi müyesser olur.
Toplumları değerlendirirken sadece bir yandan değerlendirmek yeterli değildir. Dış yönüyle de, iç yönüyle de tahlil etmek gerekir. Zahir şartlar mükemmel olsa bile, iç şartlar yeterli olmayınca istenilen sonuca varılamaz. İç şartların kemali de yeterli değildir. Dış şartların da iyileştirilmesi gerekir.
Toplum olarak dünya milletlerinden asıl farkımız işte burada. Biz millet olarak hem içe ve hem de dışa değer veririz. Bir olduğuna inanırız. Alın teri-emek konusunun hassasiyetle değerlendirilmesini isteriz. Alacağımızı alırken toleranslı olur, fakat ödemelerimizde kolaylık gösteririz.
Milli değerlerimize göre madde, hayatın temel unsurlarından birisidir. Fakat madde asli unsur değildir. Fanidir, bir gün sona erer. Ancak onun şahsında cereyan eden niyet ve ortaya koyulan sahih amel önemlidir.
Zekatın 32 yerde emredilmesi, işin ciddiyetini ortaya koymak için önemli bir göstergedir.,
Bizde aile fertleri birbirini taşımakla yükümlüdür. Özellikle anne-baba, düşkünlükleri halinde evlat üzerine manevi görev haline gelir. Onlara bakmak bir ahlaki prensiptir.
Komşu haklarını gözetmek de öyle. Kişi komşusunun halini takip etmek onun dertlerine çözüm getirmek zorundadır.
Bizim dünyamızda sert geçen kışlarda yaban hayatı yaşayan vahşi hayvanlara bile yiyecek dağıtılmış, mağaraların önünde hazır yem bırakılmıştır.
Israrla demek istediğimiz şu; bizim ekonomik anlayışımız ne kapitalizmle ve ne de sosyalizmle bağdaştırılır. Onlara göre insan akıllı bir mahluktur. İnsan insanın kurdudur. Yapılacak başka bir şey yoktur. Gücü olan yaşamalı, zayıflar hayat sahnesinden çekilmelidir.
Merhum Özal, Batı'nın kapitalist anlayışını Türkiye'ye taşımak istedi. Dövizi serbest bıraktı. Hayali ihracata ruhsat verildi. İşte o günden beri ülkede milli ekonomi çökmüş dövizi elinde bulunduran bir avuç insan toplumun malını elinden almıştır. Türk devleti adeta onların vesayetine girmiştir. Alınan vergiler bu rant gruplarının faizini bile karşılayamamıştır.
Gelinen bu noktada, "zararın dönülen noktası kârdır" mantığına göre, Özal öncesine dönmek gerekir. Milli hasletlerimizi hayata geçirmek gerekir.
Eğitim dünyamıza bu ölçüleri yerleştirmek gerekir.
Artık milli değerlerimiz, yeniden ihya edilmeli, maddeci batı anlayışları terk edilmelidir. Evlat atayı, ata evladı tanımalı, kul hakkı anlayışı yeniden kazanılmalıdır. Aksi halde zengin daha zengin olacak, yaralar gittikçe derinleşecektir.
Hazine üzerinde oturan dilenci misali yabancı değerlere dönüp, kendi değerlerimizden uzaklaşmamalıyız.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Baki Bektaş / diğer yazıları
- Gerçek hayat ahiret hayatıdır / 09.09.2003
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002