Toplumların yapılanmasında coğrafyanın etkili olduğu bilinen bir gerçektir. Söz konusu etkileri tümüyle silip atmak imkânsızdır. Onun içindir ki, birçok sosyal bilimci, coğrafyayı bir kader olarak görür. Anadolu coğrafyası, toplumları şekillendirme alanında eşsizdir. Tarihçiler, Anadolu için "kavimler köprüsü" kavramını kullanmışlardır. Gerçekten de Anadolu'dan sayısı kesin olarak bilinmeyen kimi kavimler gelip geçmiş, kimileri de yerleşmiş kalmışlardır. Ne var ki, gelip geçen kavimler bile Anadolu'ya maddi ve manevi birçok miras bırakmışlardır.Bundan dolayıdır ki, Anadolu'da kurulan devletler diğerlerine nazaran çok farklı olmuşlardır. Şöyle ki, Anadolu'daki devletlerde, çeşitli din, dil ve ırka mensup olanlar huzur ve emniyet içerisinde yaşamışlardır. Örnek olarak Selçuklu ve Osmanlı Devleti gösterilebilir. Türkiye Cumhuriyeti de aynı istikamette hayli yol almış, almayı da sürdürmektedir.Anadolu'nun en temel özelliği göçmenler yurdu olmasıdır. Balkanlarda ve Kafkaslarda dara düşen Müslümanlar, tasını tarağını toplamadan Anadolu'ya göçmüşlerdir. Göçmüşler de ne olmuş? Anadolu'da yaşayan haklar da, onlara kucağını açmış, tabiri caizse Ensar görevini hakkıyla yerine getirmişlerdir. İftiharla ifade edebiliriz ki, Anadolu, bu özelliğini hâlâ korumaktadır. Bilindiği üzere çok ırklardan oluşan milletler ve onların kurduğu devletler, kuvvetli ve kudretli olurlar. Müslüman Türklerin Anadolu'da kurduğu devletler, işte bu türden devletlerdir. Anadolu'da etnik kökene dayanan zayıf devletler yaşayamazlar. Tarih, bunun en belirgin şahididir. Günümüzde de Anadolu'da çok değişik ırklar yaşamakta, fakat hepsi bir tek milleti, yani Müslüman Türk milletini oluşturmaktadır. Bu millet, bir devlet çatısı altında yaşamayı sürdürürse, eski ihtişamını yeniden yakalaması mukadder olacaktır. Düşmanlarımız, bunu çok iyi bildiğinden, milletimizi bölmek ve parçalamak için ellerinden geleni ardına koymuyorlar.Anadolu'da yaşayan ırkları, bir potada eriten ve milletleştiren İslâm'dır. Batılılar, İslâm'da olmayan ırkçılık hastalığını milletimize bulaştırmak ve birliğimizi bozmak için uğraşmaktadır. Osmanlı Devleti'ni ırkçılıkla parçalayan Batılılar, Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı da aynı yönteme başvurmaktadır. Kürt kardeşlerimiz geçmişte, bu oyunu büyük bir ferasetle bozdular. Bugün de aynı oyunu, aynı şekilde bozmak zorundayız. Şunu unutmayalım ki, Türkler ve Kürtler, isteseler bile ayrılamazlar. Çünkü etle tırnak gibi olmuşlardır. Bir başka deyişle kaderleri birdir. Ya birlikte var, ya da birlikte yok olacaklardır. Bu gerçeği, Bitlis mebusu Yusuf Ziya Bey, 6 Mart 1923'te TBMM'de şu sözlerle dile getirmiştir: "Türk ile Kürt teşriki mesai ederek yaşamazlarsa, ikisi için de akıbet yoktur." Ayrıca Yusuf Ziya Bey, Türklerle Kürtlerin birbirlerine ihanet etmemelerini, böyle bir ihanetin her iki taraf için de yokluk olacağını belirtmiştir. Terör ve ihanet olaylarının arttığı şu günlerde, Yusuf Ziya Bey'in tarihi tespitini ve Anadolu'nun özelliğini yeniden hatırlamakta sayısız faydalar vardır. Aksi halde, Batılıların tuzağına tekrar düşmekten kurtulamayız.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018