Mukaddes beldelerdeki sahabe mezarları dahil İslam'ın ve özellikle Osmanlı'nın pekçok tarihi mirasını tarümar eden Vehhabi anlayışının Moon katkılı yerli uzantıları, yabancı misyonerlerden çok daha büyük tahribatlarını sürdürüyorlar. Milletin bağlandığı mukaddesatı, yaşaya geldiği kutsal gelenekleri, dini ve milli değerleri konjonktüre göre papparazzi ağzıyla tartışmaya açıyorlar. Son bir yıldan beri artık "bu türden lakırdıları izlememe" kararımı tavizsiz uyguluyorum. Fakat sizlerden gelen yoğun e-mailler, telefonlar ve fakslar sebebiyle, mukaddesatımıza yönelik bu yerli taaruzları gündem etmek bir borç halini alıyor.
Bu bağlamda son günlerde "zemzem" suyunu hafife alanların, onu Niksar suyundan farksız bulanların ve hatta "Peygamberimizin zemzemle ilgili sözü yok. Bu bir putperestlik göstergesidir" diyen kel ve fodul din bezirgânlarının, ilim, irfan ve din aynasındaki çarpık profillerini yorumsuz aktarmakta fayda var diye düşündüm. Böylece belki, milletimizde "mukaddes bir gelenek" haline dönüşen uygulamaların, farkında olmasak da aslında Hz. Peygamber'in (aleyhisselam) ve dünyada iken cennetle müjdelenmiş sahabilerinin tavır ve hassasiyetlerinin bir uzantısı olduğunu görürüz. İşte içme şeklinden getirilmesine kadar Zemzem'le ilgili örflerimiz bunlardan biri. Kaynaklardaki bu hakikatları yorumsuz aktaralım.
Münafığın derdi zemzem;
çünkü...
Muhammed ibn Abdirrahman anlatıyor... Birgün Hz. Abbas'ın oğlu Abdullah'ın (radıyallahü anhüma) yanında oturuyordum. Ziyaretine bir adam gelmişti. Nereden geliyorsun, diye sordu. Adam, Zemzem'den, dedi. Abdullah İbn Abbas, ondan gerektiği şekilde içtin mi, diye sordu. Adam, nasıl yani... deyince, Abdullah, Hz. Peygamber'den görüp duyduğu şu açıklamayı getirdi: Zemzem içerken kıbleye döneceksin. Besmele çekeceksin. Üç kere nefes alıp kana kana içeceksin. İçip bitirince de Yüce Allah'a hamd edeceksin; zira Peygamber Efendimiz "Münafıklarla bizim aramızdaki fark, onların zemzemi kana kana içememeleridir" buyurdular. (Kütüb-i sitte Muht, c 17, s 384, hadis no 6909; İbn Deybe ez- Zebidî, Teysiru'l- Vüsûl ilâ Cami'il-Usûl, zemzem içme babı)
Peygamberimiz buyururlar ki: "Zemzem suyu, neye niyetle içilirse onun içindir." (Kütüb-i sitte Muht, c 17, s 384, hadis no 6909; Hakim, müstedrek, 1357)
Alemlerin Efendisi
zemzem ısmarlıyor
İbn Ömer (radıyallahü anhuma) anlatıyor:
Hudeybiye Antlaşması esnasında Allah Rasûlü bir Kureyşliye, Hudeybiye'ye zemzem getirmesini söyledi. Adam getirdi. Rasûlüllah (aleyhisselam) bu zemzemi Medine'ye götürdü." (Rezîn el-Endülüsî, et-Tecrîd Li's Sihah ve's-Sünen, Buhari, sahih, hac 76; Müslim, sahih, eşribe 117)
Rasûlüllah, Süheyl İbn Amr'a şunu yazdı: "Bu mektubum sana geceleyin gelirse sabahı bekleme, gündüz gelirse akşamı bekleme; bana derhal zemzem suyu gönder..." (Muhibbu't-Taberi, el-Kıra li Kâsıdı Ümmi'l Kurâ, s 65)
İbn Abbas anlatıyor: Rasûlüllah'a (aleyhisselam) zemzem suyu verdim, ayakta içti." (Buhari, sahih, hac 76; Müslim, sahih, eşribe 117, Tirmizi, sünen, eşribe 12)
Vahiy meleği Cebrail'in getirdiği mûbarek su
Hz Abbas'ın oğlu Abdullah (radıyallahu anhümâ), Peygamber Efendimizden naklen anlatıyor:
"Hz. İbrahim, ilahi bir emir gereği yanında oğlu Hz. İsmail ve onu henüz emzirmekte olan annesi Hz. Hacer olduğu halde yola düştü. Mekke'ye vardı. Hz. İbrahim, kadını Beyt'in yanında Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası Mescid'in yukarı tarafında ve zemzemin tam üstünde bir nokta idi. O zaman Mekke'de kimse yaşamıyordu, orada hiç su da yoktu. Hz. İbrahim, hanımı ve çocuğunu buraya bıraktı. Yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azık dağarcığı ile su bulunan bir tulum bıraktı.
İbrahim aleyhisselam bundan sonra ilahi emir gereği Şam'a gitmek üzere oradan ayrıldı. İsmail'in annesi, Hz. İbrahim'i Kedâ'ya kadar uğurladı.
"Ey İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslendi hüzünle. Bu sözünü birkaç kere tekrarladı. Hz. İbrahim, (emir gereği) ona dönüp bakamadı bile. Kadıncağız, tekrar seslendi; "Böyle yapmanı sana Allah mı emretti?" Hz. İbrahim, bunun üzerine "Evet!" buyurdu. Kadıncağız "Öyleyse, Rabb'imiz muhafızımızdır. Bizi burada perişan etmez!" dedi, kocasını uğurladıktan sonra çocuğunun yanına döndü.
İsmail'in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu. Kaptaki su bitince susadı, sütü de kesildi. Çocuğu da susadı. İsmail bu esnada iki yaşında idi. Kadıncağız, susuzluktan kıvranıp ızdırap çeken çocuğa çaresizce bakıyordu. Onu bu halde seyretmenin acısına dayanamayarak oradan kalkıp, kendisine en yakın bulduğu Safa tepesine gitti. Üzerine çıktı. Oradan Merve'ye geçti. Belki birilerini görebilirim diye, o zamanlar gün derin olan vadiye yönelip etrafa bakındıp durdu. Ama kimsecikleri göremedi. İşte Hacc esnasında şu iki tepe arasında hacıların koşması buradan gelir.
Anne, Merve tepesine yaklaşınca bir ses işitti. Kendi kendine "Sus" dedi ve sese kulağını verdi. O sesi yine işitti. Bunun üzerine "Ey sesin sahibi! Sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa gecikme!" dedi. Derken zemzemin yanında bir melek beliriverdi. Bu Hz. Cebrail'di. Hz. Cebrail kadıncağıza "Sen kimsin!" diye seslendi. Kadın "Ben Hacer'im, İbrahim'in oğlunun annesi..."
"İbrahim sizi kime emanet etti?"
"Allah Teala'ya."
"Her ihtiyacınızı görecek Yüce Zat'a emanet etmiş" buyurdu Hz. Cebrail.
Ayağının ökçesi -veya kanadıyla- yeri eşeliyordu. Nihayet zemzem suyu çıkmaya başladı. Kadıncağız, boşa akmasın diye suyu eliyle havuzluyordu. Bir taraftan da sudan kabına doldurdu. Su ise, kadın aldıkça dipten kaynıyordu.
Söz buraya gelmişken Peygamber Efendimiz, "Allah İsmail'in annesine rahmetini bol kılsın, keşke zemzemi olduğu gibi akar bıraksaydı da avuçlamasaydı. Bu takdirde zemzem, kuyu değil akarsu olacaktı." buyurdu.
Kadın sudan kana kana içti. Çocuğunu da emzirdi. Melek, kadıncağıza "Zayi ve helak oluruz diye korkmayın! Zira, Yüce Allah'ın burada bir Beyt'i olacak ve bunu da şu çocuk ve babası bina edecek. Allah Teala, o işin sahiplerini zayi etmez!" deyip veda etti...
Duasıyla Mekke'nin mükerrem kılındığı Hz. İbrahim, "Allahım bu suyu da mübarek kıl" diye niyazda bulundu. (Buhari, sahih, enbiya 8; İbn Deybe ez- Zebidî, Teysiru'l- Vüsûl ilâ Cami'il-Usûl, kıssa babı)
İşte bu mübarek sudur zemzem. Kana kana içiniz. İmanınızı hissede hissede yudumlayınız. Vehhabi anlayışının Moon katkılı yerli uzantılarının lakırdılarına kulak asmayınız. Yukarıda sunduğumuz Peygamber Efendimizin "Münafıklarla bizim aramızdaki fark, onların zemzemi kana kana içememeleridir" ölçüsü, kulağınızda küpe olsun.
Bu bağlamda son günlerde "zemzem" suyunu hafife alanların, onu Niksar suyundan farksız bulanların ve hatta "Peygamberimizin zemzemle ilgili sözü yok. Bu bir putperestlik göstergesidir" diyen kel ve fodul din bezirgânlarının, ilim, irfan ve din aynasındaki çarpık profillerini yorumsuz aktarmakta fayda var diye düşündüm. Böylece belki, milletimizde "mukaddes bir gelenek" haline dönüşen uygulamaların, farkında olmasak da aslında Hz. Peygamber'in (aleyhisselam) ve dünyada iken cennetle müjdelenmiş sahabilerinin tavır ve hassasiyetlerinin bir uzantısı olduğunu görürüz. İşte içme şeklinden getirilmesine kadar Zemzem'le ilgili örflerimiz bunlardan biri. Kaynaklardaki bu hakikatları yorumsuz aktaralım.
Münafığın derdi zemzem;
çünkü...
Muhammed ibn Abdirrahman anlatıyor... Birgün Hz. Abbas'ın oğlu Abdullah'ın (radıyallahü anhüma) yanında oturuyordum. Ziyaretine bir adam gelmişti. Nereden geliyorsun, diye sordu. Adam, Zemzem'den, dedi. Abdullah İbn Abbas, ondan gerektiği şekilde içtin mi, diye sordu. Adam, nasıl yani... deyince, Abdullah, Hz. Peygamber'den görüp duyduğu şu açıklamayı getirdi: Zemzem içerken kıbleye döneceksin. Besmele çekeceksin. Üç kere nefes alıp kana kana içeceksin. İçip bitirince de Yüce Allah'a hamd edeceksin; zira Peygamber Efendimiz "Münafıklarla bizim aramızdaki fark, onların zemzemi kana kana içememeleridir" buyurdular. (Kütüb-i sitte Muht, c 17, s 384, hadis no 6909; İbn Deybe ez- Zebidî, Teysiru'l- Vüsûl ilâ Cami'il-Usûl, zemzem içme babı)
Peygamberimiz buyururlar ki: "Zemzem suyu, neye niyetle içilirse onun içindir." (Kütüb-i sitte Muht, c 17, s 384, hadis no 6909; Hakim, müstedrek, 1357)
Alemlerin Efendisi
zemzem ısmarlıyor
İbn Ömer (radıyallahü anhuma) anlatıyor:
Hudeybiye Antlaşması esnasında Allah Rasûlü bir Kureyşliye, Hudeybiye'ye zemzem getirmesini söyledi. Adam getirdi. Rasûlüllah (aleyhisselam) bu zemzemi Medine'ye götürdü." (Rezîn el-Endülüsî, et-Tecrîd Li's Sihah ve's-Sünen, Buhari, sahih, hac 76; Müslim, sahih, eşribe 117)
Rasûlüllah, Süheyl İbn Amr'a şunu yazdı: "Bu mektubum sana geceleyin gelirse sabahı bekleme, gündüz gelirse akşamı bekleme; bana derhal zemzem suyu gönder..." (Muhibbu't-Taberi, el-Kıra li Kâsıdı Ümmi'l Kurâ, s 65)
İbn Abbas anlatıyor: Rasûlüllah'a (aleyhisselam) zemzem suyu verdim, ayakta içti." (Buhari, sahih, hac 76; Müslim, sahih, eşribe 117, Tirmizi, sünen, eşribe 12)
Vahiy meleği Cebrail'in getirdiği mûbarek su
Hz Abbas'ın oğlu Abdullah (radıyallahu anhümâ), Peygamber Efendimizden naklen anlatıyor:
"Hz. İbrahim, ilahi bir emir gereği yanında oğlu Hz. İsmail ve onu henüz emzirmekte olan annesi Hz. Hacer olduğu halde yola düştü. Mekke'ye vardı. Hz. İbrahim, kadını Beyt'in yanında Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası Mescid'in yukarı tarafında ve zemzemin tam üstünde bir nokta idi. O zaman Mekke'de kimse yaşamıyordu, orada hiç su da yoktu. Hz. İbrahim, hanımı ve çocuğunu buraya bıraktı. Yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azık dağarcığı ile su bulunan bir tulum bıraktı.
İbrahim aleyhisselam bundan sonra ilahi emir gereği Şam'a gitmek üzere oradan ayrıldı. İsmail'in annesi, Hz. İbrahim'i Kedâ'ya kadar uğurladı.
"Ey İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslendi hüzünle. Bu sözünü birkaç kere tekrarladı. Hz. İbrahim, (emir gereği) ona dönüp bakamadı bile. Kadıncağız, tekrar seslendi; "Böyle yapmanı sana Allah mı emretti?" Hz. İbrahim, bunun üzerine "Evet!" buyurdu. Kadıncağız "Öyleyse, Rabb'imiz muhafızımızdır. Bizi burada perişan etmez!" dedi, kocasını uğurladıktan sonra çocuğunun yanına döndü.
İsmail'in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu. Kaptaki su bitince susadı, sütü de kesildi. Çocuğu da susadı. İsmail bu esnada iki yaşında idi. Kadıncağız, susuzluktan kıvranıp ızdırap çeken çocuğa çaresizce bakıyordu. Onu bu halde seyretmenin acısına dayanamayarak oradan kalkıp, kendisine en yakın bulduğu Safa tepesine gitti. Üzerine çıktı. Oradan Merve'ye geçti. Belki birilerini görebilirim diye, o zamanlar gün derin olan vadiye yönelip etrafa bakındıp durdu. Ama kimsecikleri göremedi. İşte Hacc esnasında şu iki tepe arasında hacıların koşması buradan gelir.
Anne, Merve tepesine yaklaşınca bir ses işitti. Kendi kendine "Sus" dedi ve sese kulağını verdi. O sesi yine işitti. Bunun üzerine "Ey sesin sahibi! Sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa gecikme!" dedi. Derken zemzemin yanında bir melek beliriverdi. Bu Hz. Cebrail'di. Hz. Cebrail kadıncağıza "Sen kimsin!" diye seslendi. Kadın "Ben Hacer'im, İbrahim'in oğlunun annesi..."
"İbrahim sizi kime emanet etti?"
"Allah Teala'ya."
"Her ihtiyacınızı görecek Yüce Zat'a emanet etmiş" buyurdu Hz. Cebrail.
Ayağının ökçesi -veya kanadıyla- yeri eşeliyordu. Nihayet zemzem suyu çıkmaya başladı. Kadıncağız, boşa akmasın diye suyu eliyle havuzluyordu. Bir taraftan da sudan kabına doldurdu. Su ise, kadın aldıkça dipten kaynıyordu.
Söz buraya gelmişken Peygamber Efendimiz, "Allah İsmail'in annesine rahmetini bol kılsın, keşke zemzemi olduğu gibi akar bıraksaydı da avuçlamasaydı. Bu takdirde zemzem, kuyu değil akarsu olacaktı." buyurdu.
Kadın sudan kana kana içti. Çocuğunu da emzirdi. Melek, kadıncağıza "Zayi ve helak oluruz diye korkmayın! Zira, Yüce Allah'ın burada bir Beyt'i olacak ve bunu da şu çocuk ve babası bina edecek. Allah Teala, o işin sahiplerini zayi etmez!" deyip veda etti...
Duasıyla Mekke'nin mükerrem kılındığı Hz. İbrahim, "Allahım bu suyu da mübarek kıl" diye niyazda bulundu. (Buhari, sahih, enbiya 8; İbn Deybe ez- Zebidî, Teysiru'l- Vüsûl ilâ Cami'il-Usûl, kıssa babı)
İşte bu mübarek sudur zemzem. Kana kana içiniz. İmanınızı hissede hissede yudumlayınız. Vehhabi anlayışının Moon katkılı yerli uzantılarının lakırdılarına kulak asmayınız. Yukarıda sunduğumuz Peygamber Efendimizin "Münafıklarla bizim aramızdaki fark, onların zemzemi kana kana içememeleridir" ölçüsü, kulağınızda küpe olsun.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019