Dün her müminin, Müslüman'ın feraset ve furkan sahibi olmak zorunda olduğundan bahsettik. Aslında bu iki kavram devlet içinde şarttır. Evet, devlet değişik kurumların bir araya gelerek oluşturduğu bir yapıdır ama bu yapıyı yöneten insan ve insanlar olduğuna bunların göstereceği feraset ve furkan, devletin bağımsızlık ve bekasını belirleyecektir.
Ne hazindir ki, bireysel olarak feraset ve furkanımızı kaybettiğimiz gibi devlet olarak da bu iki öğeyi kaybettik. Ne yaptık? Aynen bireysel olduğu gibi devlet olarak da taklitçiliğe yöneldik.
Ne kendi savunma ve ne yerli sanayimizi kurabildik. Ne yerli bir hukuk, ne milli bir eğitim anlayışı oluşturabildik. Ne yerli ekonomi, yerli bankacılık, yerli tarım ve hayvancılık, yerli madencilik politikaları geliştirebildik. Hemen her şeyi ya ithal ettik, ya da taklitçiliğini yaptık.
Tarihe yön vermekle Avrupa'ya, Asya'ya, Afrika'ya hükmetmekle övünen bir millet olarak bugün taklitçi olmamız kabul edilebilir mi?
Prof. Dr. Haydar Baş diyor ki; "Evet, yeni kurulan bir devletin başka milletleri taklidi, onlardan istifadesi normaldir. Ama başka milletlere tarih boyunca her hususta kaynak olmuş bir milletin, başka bir milleti taklidi veya kültürünü transfer etmesi o milletin kendini inkârıdır. (İman ve İnsan sh:250)
Evet, taklitçilik eşittir kendi, kendini inkar. Bu noktaya nasıl geldik? Furkan, dedik ya! Basiret dedik ya! İyiyi kötüden, hakkı batıldan ayıramadı bizi yönetenler. Sadece günü düşündüler. Yarını, sonraki ayı, yılı, yüz yılı düşünemediler ya da düşünmediler veya düşünmemek için şartlandırıldılar. Yani ferasetleri kapalıydı.
Gündem Avrupa dimi? Sadece bugün mü? Hayır. Tam 54 yıldır. Peki, o günden bugüne bizi yönetenler ve milletimiz, Avrupa'ya feraset ve furkan gözüyle baktılar mı? Hayır. Bu 54 yılda sadece Avrupa'ya değil Haçlı dünyasına tam bir milli ve manevi teslimiyetçilik var. Öyle değil mi?
Oysa batı (Haçlı dünyası) her daim Türkiye'nin asla AB üyesi olmayacağını belirtti. Daha 10 yıl önce Merkel, Papa ile birlikte yaptığı açıklamada, 'AB üyeliğinin kilise kapısından geçtiğini' açık açık ilan etti.
1964 yılında II. Vatikan Konsilinde alınan karalardan biri neydi? '3. Bin yılda Asya'nın (Anadolu'nun) Hıristiyanlaştırılması.'
Vekil olsun, yönetici olsun, din görevlisi olsun, akademisyen olsun, sokakta gezen vatandaş olsun feraset sahibi her mümin, Haçlının bu hedefini görürdü. Öyle fazla ferasete de gerek yok. Çünkü her şey alenen gerçekleştiriliyordu. Ama görmediler, görmek istemediler.
Tek kişi hariç: Prof. Dr. Haydar Baş. 40 yıldır 'dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzdür. Milli bütünlüğümüz dini bütünlüğümüzdür' gerçeğiyle hem milletimizi, hem de devletimizi ayıktırmaya çalıştı. İşte FETÖ gerçeği. İşte ekonomi, işte işsizlik, işte madenler, işte emperyalistlerin kanlı elleri.
Peki, Sayın Baş, bu tespit ve çözümlerini şahsi ihtiras ve hedeflerinden dolayı mı dile getiriyordu? Hayır. İman ettiği Rabbi ve Peygamberini ölçü kabul ettiği için feraseti de, basireti de açıktı ve furkan sahibiydi.
Allah (c.c) müminleri, Haçlı dünyası için uyardı.
"Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar senden asla hoşnut ve razı olmayacaklar." (Bakara 120)
"Müminler, müminlerden ayrılıp kâfirleri dost edinmesin. Bunu her kim yaparsa artık Allah'tan ilişiği kesilmiş olur." (Ali İmran: 28)
"Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse o, onlardandır. Allah, zalimler toplumunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz." (Maide 51)
Bakın! Peygamber Efendimiz (s.a.a) ne buyuruyor; "Münafık adamlara 'Efendi' diye hitap etmeyin. Zira o, efendi denilerek büyütülecek olursa, Allah'ın sevmediğini tâzim ettiğinizden dolayı, Aziz ve Celil olan Rabbinizin gazabını celbetmiş olursunuz." (Ebu Dâvud)
Bir başka hadisinde ise "Sizden biri kiminle dostluk bağı kurduğuna dikkat etsin. Zira kişi dostunun dini üzerindedir." Buyurdu. (Ebu Davud, Tirmizi, Ahmed)
Avrupa'yı nihai hedef görenlere, ABD'yi, İsrail'i dost tutanlara ve bu yolda yardım edenlere, onların karşısında eğilip, bükülenlere, iltifat yağdıranlara, sözlerini yutanlara ithaf ediyorum.
Kimseyle düşman olalım, demiyorum. Karşılıklı menfaat kapsamında herkes ile ilişki kurmalıyız. Atıyorum! Bende peynir yok. Onda kiraz. Kirazı verir, peyniri alırım. Ötesi olmaz.
Olur, diyarsanız bugünden daha beter oluruz?
Ne hazindir ki, bireysel olarak feraset ve furkanımızı kaybettiğimiz gibi devlet olarak da bu iki öğeyi kaybettik. Ne yaptık? Aynen bireysel olduğu gibi devlet olarak da taklitçiliğe yöneldik.
Ne kendi savunma ve ne yerli sanayimizi kurabildik. Ne yerli bir hukuk, ne milli bir eğitim anlayışı oluşturabildik. Ne yerli ekonomi, yerli bankacılık, yerli tarım ve hayvancılık, yerli madencilik politikaları geliştirebildik. Hemen her şeyi ya ithal ettik, ya da taklitçiliğini yaptık.
Tarihe yön vermekle Avrupa'ya, Asya'ya, Afrika'ya hükmetmekle övünen bir millet olarak bugün taklitçi olmamız kabul edilebilir mi?
Prof. Dr. Haydar Baş diyor ki; "Evet, yeni kurulan bir devletin başka milletleri taklidi, onlardan istifadesi normaldir. Ama başka milletlere tarih boyunca her hususta kaynak olmuş bir milletin, başka bir milleti taklidi veya kültürünü transfer etmesi o milletin kendini inkârıdır. (İman ve İnsan sh:250)
Evet, taklitçilik eşittir kendi, kendini inkar. Bu noktaya nasıl geldik? Furkan, dedik ya! Basiret dedik ya! İyiyi kötüden, hakkı batıldan ayıramadı bizi yönetenler. Sadece günü düşündüler. Yarını, sonraki ayı, yılı, yüz yılı düşünemediler ya da düşünmediler veya düşünmemek için şartlandırıldılar. Yani ferasetleri kapalıydı.
Gündem Avrupa dimi? Sadece bugün mü? Hayır. Tam 54 yıldır. Peki, o günden bugüne bizi yönetenler ve milletimiz, Avrupa'ya feraset ve furkan gözüyle baktılar mı? Hayır. Bu 54 yılda sadece Avrupa'ya değil Haçlı dünyasına tam bir milli ve manevi teslimiyetçilik var. Öyle değil mi?
Oysa batı (Haçlı dünyası) her daim Türkiye'nin asla AB üyesi olmayacağını belirtti. Daha 10 yıl önce Merkel, Papa ile birlikte yaptığı açıklamada, 'AB üyeliğinin kilise kapısından geçtiğini' açık açık ilan etti.
1964 yılında II. Vatikan Konsilinde alınan karalardan biri neydi? '3. Bin yılda Asya'nın (Anadolu'nun) Hıristiyanlaştırılması.'
Vekil olsun, yönetici olsun, din görevlisi olsun, akademisyen olsun, sokakta gezen vatandaş olsun feraset sahibi her mümin, Haçlının bu hedefini görürdü. Öyle fazla ferasete de gerek yok. Çünkü her şey alenen gerçekleştiriliyordu. Ama görmediler, görmek istemediler.
Tek kişi hariç: Prof. Dr. Haydar Baş. 40 yıldır 'dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzdür. Milli bütünlüğümüz dini bütünlüğümüzdür' gerçeğiyle hem milletimizi, hem de devletimizi ayıktırmaya çalıştı. İşte FETÖ gerçeği. İşte ekonomi, işte işsizlik, işte madenler, işte emperyalistlerin kanlı elleri.
Peki, Sayın Baş, bu tespit ve çözümlerini şahsi ihtiras ve hedeflerinden dolayı mı dile getiriyordu? Hayır. İman ettiği Rabbi ve Peygamberini ölçü kabul ettiği için feraseti de, basireti de açıktı ve furkan sahibiydi.
Allah (c.c) müminleri, Haçlı dünyası için uyardı.
"Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar senden asla hoşnut ve razı olmayacaklar." (Bakara 120)
"Müminler, müminlerden ayrılıp kâfirleri dost edinmesin. Bunu her kim yaparsa artık Allah'tan ilişiği kesilmiş olur." (Ali İmran: 28)
"Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse o, onlardandır. Allah, zalimler toplumunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz." (Maide 51)
Bakın! Peygamber Efendimiz (s.a.a) ne buyuruyor; "Münafık adamlara 'Efendi' diye hitap etmeyin. Zira o, efendi denilerek büyütülecek olursa, Allah'ın sevmediğini tâzim ettiğinizden dolayı, Aziz ve Celil olan Rabbinizin gazabını celbetmiş olursunuz." (Ebu Dâvud)
Bir başka hadisinde ise "Sizden biri kiminle dostluk bağı kurduğuna dikkat etsin. Zira kişi dostunun dini üzerindedir." Buyurdu. (Ebu Davud, Tirmizi, Ahmed)
Avrupa'yı nihai hedef görenlere, ABD'yi, İsrail'i dost tutanlara ve bu yolda yardım edenlere, onların karşısında eğilip, bükülenlere, iltifat yağdıranlara, sözlerini yutanlara ithaf ediyorum.
Kimseyle düşman olalım, demiyorum. Karşılıklı menfaat kapsamında herkes ile ilişki kurmalıyız. Atıyorum! Bende peynir yok. Onda kiraz. Kirazı verir, peyniri alırım. Ötesi olmaz.
Olur, diyarsanız bugünden daha beter oluruz?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- AKP 6 Şubat’a hazır / 05.02.2025
- Devlet Bahçeli’ye göre 'kimden cumhurbaşkanı olamaz' / 03.02.2025
- ‘Yeni Türkiye’ ezberi iflah olmaz bir hastalıktır / 02.02.2025
- Rahatlamak için Devlet Bahçeli’yi okuyorum / 01.02.2025
- Aklınızı başınıza alın / 31.01.2025
- Altın vuruş futbol camiasında mı olacak? / 30.01.2025
- Faciaların hukuken, vicdanen ve dinen sorumlusu kim? / 29.01.2025
- Niccolo Machiavelli, Joseph Goebbels ve biz / 27.01.2025
- Peygamberimiz ile ilk namaz ve Miraç / 26.01.2025
- Kişisel haklar, adalet ve AKP / 25.01.2025
- Devlet Bahçeli’ye göre 'kimden cumhurbaşkanı olamaz' / 03.02.2025
- ‘Yeni Türkiye’ ezberi iflah olmaz bir hastalıktır / 02.02.2025
- Rahatlamak için Devlet Bahçeli’yi okuyorum / 01.02.2025
- Aklınızı başınıza alın / 31.01.2025
- Altın vuruş futbol camiasında mı olacak? / 30.01.2025
- Faciaların hukuken, vicdanen ve dinen sorumlusu kim? / 29.01.2025
- Niccolo Machiavelli, Joseph Goebbels ve biz / 27.01.2025
- Peygamberimiz ile ilk namaz ve Miraç / 26.01.2025
- Kişisel haklar, adalet ve AKP / 25.01.2025