Ortaçağdaki kavimler göçüne dönüşen sığınmacı akını Türkiye'yi göçmen deposu yaptı. Hükûmetin "gelene geç" dediği tavrı sınırlarımızı kevgire çevirirken pek çok sorunu da beraberinde getirmiş oldu. Sığınmacıların kendileri, aile bireyleri ve çocuklarının dil, eğitim, gelenek ve görenek, kılık ve kıyafet farkları dolayısıyla Türk toplumuna uyum sağlamaları bakımından bir kültür çatışmasını, bir doku uyuşmazlığını ortaya koydu.
Sığınmacıların amacı Türkiye'de ya da gidebilirlerse Almanya gibi bir Avrupa ülkesinde daha iyi koşullarda bir iş bulup veya bir iş kurup çalışmaktır. Yabancıların Türkiye'de çalışmaları ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'ndan izin almalarına bağlıdır. Oysa izinsiz çalışan sayıları oldukça kabarık yabancı güç varlığı, Türkiye'deki işsiz sayısına denk gelmektedir. Bunun adı da haksız rekabettir.
Bu koşullarda Türkiye, sakıncaları ortada olan bir açık kapı politikasını daha fazla sürdüremez. AB (Avrupa Birliği) ülkelerinin "Türkiye'ye bir miktar para verelim, sığınmacılar orada kalsın" yaklaşımı, bu durumun oluşturacağı sorunlar bakımından Türkiye'nin kabul edebileceği bir çözüm olamaz. Bu insanlık sorununun çözümünde sığınmacıların asıl ulaşmak istedikleri hedef konumundaki AB ülkelerinin de sorumluluk üstlenmesi gerekir. Aksine durumda, "kavimler göçü" benzetmesiyle Ortaçağa göndermede bulunduğumuz gibi, "köle ticareti" ya da insan ticareti" ile yüz yüze gelmiş oluruz.
İnsani açıdan işin hukuki boyutlarını yokladığımızda;
*10 Aralık 1948 günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nca (BMGK) kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 14'üncü maddesine göre: "Herkes, zulümden kurtulmak için başka ülkelere sığınmak ve bundan yararlanmak hakkına sahiptir. Bu hak, gerçekten siyasal nitelik taşımayan suçlardan kaynaklanan ya da BM'nin amaçlarına ve ilkelerine aykırı eylemlerden kaynaklanan kovuşturmalar durumunda öne sürülemez."
Adi suçlardan kaynaklanan kovuşturmalar dolayısıyla sığınma talebinde bulunulamaz. Bir devletin yabancı uyruklu bir kimseye sığınma hakkı tanıması, sığınmacı olarak kendisine geldiği devletin baskısından uzak, süreli veya süresiz bir özgürlük desteği vermesi niteliğindedir. Ancak bu durum, sığınmacının konuk olduğu ülkenin güvenliği, kamu düzeni ve ekonomisi bakımından bir tehlike oluşturmamasına bağlıdır.
*1951 Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Cenevre Sözleşmesi. Bu sözleşmeye taraf olmamız gereği hazırlanan 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu.
Uluslararası ve iç hukuk açısından sığınma hakkı istemi yasal yollardan gelen göçmenler için ve "mülteci" statüsünü kazananlar için söz konusudur.
Ülkemizde "mülteci" sıfatını kazanmış binler karşısında bu statüyü kazanamamış milyonlarca göçmen bulunmaktadır. Bunlar için AKP iktidarının politik aczi sınır güvenliğimizi de yolgeçen hanına çevirmiştir.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023