Türkiye'deki ABD ve AB karşıtlığından rahatsızlık duyulduğu ve bunun önlenmesi için bazı adımlar atıldığı sır değil.
Türk halkının ABD'nin Irak'taki vahşi politikalarını desteklemesi zaten düşünülemezdi. Bu vahşet, katliam ve işkenceler ayyuka çıktığı için de Türk milleti zalimin yanında olmayacağını bir kez daha göstererek, ABD politikalarının karşısındaki duruşunu daha da belirginleştirdi.
Bundan doğal bir şey olamaz.
Ama ABD, Türk milletine böyle bir hak tanımadığı için olsa gerek bu duruştan çok rahatsız oldu.
AB hayali uğruna her türlü taviz verilmesine duyarsız kalıyor gibi görünen milletimiz, verilen tavizlerin sonu gelmeyince ve karşı taraftan yani AB'den hiçbir karşılık gelmeyince, bu konuda da sabrı taşmış ve ABD politikaları karşısındaki duruşunu AB konusunda da ortaya koymuştur.
Türk milletinin bu tutumu karşısında, milletinin safında yerini alması gereken Erdoğan hükümeti, yanlış tarafı seçmiş ve Türk milletini ABD ve AB karşısında yalnız bırakmıştır.
Bu aşamadan sonra AB ve ABD çevreleri, kendilerine karşı Türk milletinde oluşan ve her geçen gün artan bu karşıtlığı ortadan kaldırmak için kolları sıvadılar.
Bunun için Prof. Dr. Haydar Baş ve Türkiye'de meclis dışında olmasına rağmen etkili bir muhalefet ortaya koyan BTP hedef seçildi. Sayın Baş'ın hedef seçilmesinde en önemli etken, ABD ve AB politikalarını eleştirmesi ve bu politikaların karşısında bulunma cesaretini gösterebilen tek lider olmasıydı.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın ABD ve AB karşıtlığı hamasi duygulardan kaynaklanmıyor. Bilakis, ABD ve AB politikalarını gerçekçi bir teşhis ve doğru bir yaklaşımla tahlil edilmesinden kaynaklanan doğal bir sonuç olarak ortaya çıkıyor.
Sayın Baş'ın ABD ve AB politikaları karşısındaki duruşunu mantıklı ve akılcı bir yaklaşımla ortaya koyması, Türk milletindeki ABD ve AB karşıtlığını artırmakta ve Bu yaklaşımı ortaya koyabilen tek parti olması hasebiyle BTP sürekli olarak güçlenmekteydi.
Türk milletinin bu duruşundan rahatsız olanlar ve BTP'nin Türk milletiyle bu paydada bir araya gelmesinin hızlanmasından korkanlar, AB ve ABD karşıtlığının Türkiye'de önlenmesi için ittifak ettiler.
Bu ittifak içerisinde dinlerarası diyalog taşeronu diyalogcu Hoca Efendi(!) ve yandaşları gönüllü olarak görev aldılar. Tıpkı dinlerarası diyalog konusunda Vatikan'ın emrine amade oldukları gibi bu konuda ABD ve AB emrine girmekte hiç zorlanmadılar.
Proje bir yerlere ihale edildikten sonra, hemen planın ilk aşamasına geçilmiş ve BTP kurmaylarının evlerine baskınlar düzenlenerek ve gözdağı verilmek istenmiştir. Halen bu baskı ve sindirme çalışmaları devam etmekte.
Bununla da yetinilmemiş ve kaleminden Vatikan mürekkebi damlayan bazı diyalogcu yazarlar tarafından Türk milletinin milli duruşunu temsil eden Prof. Dr. Haydar Baş'ın şahsına her türlü hakaretler yapılmıştır. Bu şekilde Türk milletinin milli duruşundan rahatsızlıklarını ortaya koymuşlardır.
Bütün bu gerçekler, Türk milletinde oluşan ABD ve AB karşıtlığının önlenmesi ve Türk milletine AB ve ABD'nin sevdirilmesi görevinin diyalogcu Hoca Efendi(!) ve yandaşlarına havale edildiğini ortaya koymaktadır.
Zaten dinlerarası diyalog ile kendilerini Hem ABD ve AB'nin büyük ağabey'i Vatikan'a ispatlamış olan diyalogcu Hoca Efendi(!) ve yandaşları bu konuda da rüştlerini ortaya koymak için var güçleriyle çalışmaya başladılar.
Dikkat ettiyseniz şu sıralar STV' de misyonerlik çalışmalarını aklamakla meşguller. Ne de olsa misyonerlere bir avukat bulunacaksa diyalogcu Hoca Efendi(!) ve yandaşlarından daha iyi yapacak kimse bulunamazdı.
Fakat ne yapılırsa yapılsın, ne dış odaklar ne de onların işbirlikçi diyalogcuları Türk milletinin basiret ve ferasetinin önüne geçemeyecekler ve son noktada Türk milletinden saklanacak delik arayacaklardır.
Türkiye'deki ABD ve AB karşıtlığından rahatsızlık duyulduğu ve bunun önlenmesi için bazı adımlar atıldığı sır değil.
Türk halkının ABD'nin Irak'taki vahşi politikalarını desteklemesi zaten düşünülemezdi. Bu vahşet, katliam ve işkenceler ayyuka çıktığı için de Türk milleti zalimin yanında olmayacağını bir kez daha göstererek, ABD politikalarının karşısındaki duruşunu daha da belirginleştirdi.
Bundan doğal bir şey olamaz.
Ama ABD, Türk milletine böyle bir hak tanımadığı için olsa gerek bu duruştan çok rahatsız oldu.
AB hayali uğruna her türlü taviz verilmesine duyarsız kalıyor gibi görünen milletimiz, verilen tavizlerin sonu gelmeyince ve karşı taraftan yani AB'den hiçbir karşılık gelmeyince, bu konuda da sabrı taşmış ve ABD politikaları karşısındaki duruşunu AB konusunda da ortaya koymuştur.
Türk milletinin bu tutumu karşısında, milletinin safında yerini alması gereken Erdoğan hükümeti, yanlış tarafı seçmiş ve Türk milletini ABD ve AB karşısında yalnız bırakmıştır.
Bu aşamadan sonra AB ve ABD çevreleri, kendilerine karşı Türk milletinde oluşan ve her geçen gün artan bu karşıtlığı ortadan kaldırmak için kolları sıvadılar.
Bunun için Prof. Dr. Haydar Baş ve Türkiye'de meclis dışında olmasına rağmen etkili bir muhalefet ortaya koyan BTP hedef seçildi. Sayın Baş'ın hedef seçilmesinde en önemli etken, ABD ve AB politikalarını eleştirmesi ve bu politikaların karşısında bulunma cesaretini gösterebilen tek lider olmasıydı.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın ABD ve AB karşıtlığı hamasi duygulardan kaynaklanmıyor. Bilakis, ABD ve AB politikalarını gerçekçi bir teşhis ve doğru bir yaklaşımla tahlil edilmesinden kaynaklanan doğal bir sonuç olarak ortaya çıkıyor.
Sayın Baş'ın ABD ve AB politikaları karşısındaki duruşunu mantıklı ve akılcı bir yaklaşımla ortaya koyması, Türk milletindeki ABD ve AB karşıtlığını artırmakta ve Bu yaklaşımı ortaya koyabilen tek parti olması hasebiyle BTP sürekli olarak güçlenmekteydi.
Türk milletinin bu duruşundan rahatsız olanlar ve BTP'nin Türk milletiyle bu paydada bir araya gelmesinin hızlanmasından korkanlar, AB ve ABD karşıtlığının Türkiye'de önlenmesi için ittifak ettiler.
Bu ittifak içerisinde dinlerarası diyalog taşeronu diyalogcu Hoca Efendi(!) ve yandaşları gönüllü olarak görev aldılar. Tıpkı dinlerarası diyalog konusunda Vatikan'ın emrine amade oldukları gibi bu konuda ABD ve AB emrine girmekte hiç zorlanmadılar.
Proje bir yerlere ihale edildikten sonra, hemen planın ilk aşamasına geçilmiş ve BTP kurmaylarının evlerine baskınlar düzenlenerek ve gözdağı verilmek istenmiştir. Halen bu baskı ve sindirme çalışmaları devam etmekte.
Bununla da yetinilmemiş ve kaleminden Vatikan mürekkebi damlayan bazı diyalogcu yazarlar tarafından Türk milletinin milli duruşunu temsil eden Prof. Dr. Haydar Baş'ın şahsına her türlü hakaretler yapılmıştır. Bu şekilde Türk milletinin milli duruşundan rahatsızlıklarını ortaya koymuşlardır.
Bütün bu gerçekler, Türk milletinde oluşan ABD ve AB karşıtlığının önlenmesi ve Türk milletine AB ve ABD'nin sevdirilmesi görevinin diyalogcu Hoca Efendi(!) ve yandaşlarına havale edildiğini ortaya koymaktadır.
Zaten dinlerarası diyalog ile kendilerini Hem ABD ve AB'nin büyük ağabey'i Vatikan'a ispatlamış olan diyalogcu Hoca Efendi(!) ve yandaşları bu konuda da rüştlerini ortaya koymak için var güçleriyle çalışmaya başladılar.
Dikkat ettiyseniz şu sıralar STV' de misyonerlik çalışmalarını aklamakla meşguller. Ne de olsa misyonerlere bir avukat bulunacaksa diyalogcu Hoca Efendi(!) ve yandaşlarından daha iyi yapacak kimse bulunamazdı.
Fakat ne yapılırsa yapılsın, ne dış odaklar ne de onların işbirlikçi diyalogcuları Türk milletinin basiret ve ferasetinin önüne geçemeyecekler ve son noktada Türk milletinden saklanacak delik arayacaklardır.
Türk halkının ABD'nin Irak'taki vahşi politikalarını desteklemesi zaten düşünülemezdi. Bu vahşet, katliam ve işkenceler ayyuka çıktığı için de Türk milleti zalimin yanında olmayacağını bir kez daha göstererek, ABD politikalarının karşısındaki duruşunu daha da belirginleştirdi.
Bundan doğal bir şey olamaz.
Ama ABD, Türk milletine böyle bir hak tanımadığı için olsa gerek bu duruştan çok rahatsız oldu.
AB hayali uğruna her türlü taviz verilmesine duyarsız kalıyor gibi görünen milletimiz, verilen tavizlerin sonu gelmeyince ve karşı taraftan yani AB'den hiçbir karşılık gelmeyince, bu konuda da sabrı taşmış ve ABD politikaları karşısındaki duruşunu AB konusunda da ortaya koymuştur.
Türk milletinin bu tutumu karşısında, milletinin safında yerini alması gereken Erdoğan hükümeti, yanlış tarafı seçmiş ve Türk milletini ABD ve AB karşısında yalnız bırakmıştır.
Bu aşamadan sonra AB ve ABD çevreleri, kendilerine karşı Türk milletinde oluşan ve her geçen gün artan bu karşıtlığı ortadan kaldırmak için kolları sıvadılar.
Bunun için Prof. Dr. Haydar Baş ve Türkiye'de meclis dışında olmasına rağmen etkili bir muhalefet ortaya koyan BTP hedef seçildi. Sayın Baş'ın hedef seçilmesinde en önemli etken, ABD ve AB politikalarını eleştirmesi ve bu politikaların karşısında bulunma cesaretini gösterebilen tek lider olmasıydı.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın ABD ve AB karşıtlığı hamasi duygulardan kaynaklanmıyor. Bilakis, ABD ve AB politikalarını gerçekçi bir teşhis ve doğru bir yaklaşımla tahlil edilmesinden kaynaklanan doğal bir sonuç olarak ortaya çıkıyor.
Sayın Baş'ın ABD ve AB politikaları karşısındaki duruşunu mantıklı ve akılcı bir yaklaşımla ortaya koyması, Türk milletindeki ABD ve AB karşıtlığını artırmakta ve Bu yaklaşımı ortaya koyabilen tek parti olması hasebiyle BTP sürekli olarak güçlenmekteydi.
Türk milletinin bu duruşundan rahatsız olanlar ve BTP'nin Türk milletiyle bu paydada bir araya gelmesinin hızlanmasından korkanlar, AB ve ABD karşıtlığının Türkiye'de önlenmesi için ittifak ettiler.
Bu ittifak içerisinde dinlerarası diyalog taşeronu diyalogcu Hoca Efendi(!) ve yandaşları gönüllü olarak görev aldılar. Tıpkı dinlerarası diyalog konusunda Vatikan'ın emrine amade oldukları gibi bu konuda ABD ve AB emrine girmekte hiç zorlanmadılar.
Proje bir yerlere ihale edildikten sonra, hemen planın ilk aşamasına geçilmiş ve BTP kurmaylarının evlerine baskınlar düzenlenerek ve gözdağı verilmek istenmiştir. Halen bu baskı ve sindirme çalışmaları devam etmekte.
Bununla da yetinilmemiş ve kaleminden Vatikan mürekkebi damlayan bazı diyalogcu yazarlar tarafından Türk milletinin milli duruşunu temsil eden Prof. Dr. Haydar Baş'ın şahsına her türlü hakaretler yapılmıştır. Bu şekilde Türk milletinin milli duruşundan rahatsızlıklarını ortaya koymuşlardır.
Bütün bu gerçekler, Türk milletinde oluşan ABD ve AB karşıtlığının önlenmesi ve Türk milletine AB ve ABD'nin sevdirilmesi görevinin diyalogcu Hoca Efendi(!) ve yandaşlarına havale edildiğini ortaya koymaktadır.
Zaten dinlerarası diyalog ile kendilerini Hem ABD ve AB'nin büyük ağabey'i Vatikan'a ispatlamış olan diyalogcu Hoca Efendi(!) ve yandaşları bu konuda da rüştlerini ortaya koymak için var güçleriyle çalışmaya başladılar.
Dikkat ettiyseniz şu sıralar STV' de misyonerlik çalışmalarını aklamakla meşguller. Ne de olsa misyonerlere bir avukat bulunacaksa diyalogcu Hoca Efendi(!) ve yandaşlarından daha iyi yapacak kimse bulunamazdı.
Fakat ne yapılırsa yapılsın, ne dış odaklar ne de onların işbirlikçi diyalogcuları Türk milletinin basiret ve ferasetinin önüne geçemeyecekler ve son noktada Türk milletinden saklanacak delik arayacaklardır.
Türkiye'deki ABD ve AB karşıtlığından rahatsızlık duyulduğu ve bunun önlenmesi için bazı adımlar atıldığı sır değil.
Türk halkının ABD'nin Irak'taki vahşi politikalarını desteklemesi zaten düşünülemezdi. Bu vahşet, katliam ve işkenceler ayyuka çıktığı için de Türk milleti zalimin yanında olmayacağını bir kez daha göstererek, ABD politikalarının karşısındaki duruşunu daha da belirginleştirdi.
Bundan doğal bir şey olamaz.
Ama ABD, Türk milletine böyle bir hak tanımadığı için olsa gerek bu duruştan çok rahatsız oldu.
AB hayali uğruna her türlü taviz verilmesine duyarsız kalıyor gibi görünen milletimiz, verilen tavizlerin sonu gelmeyince ve karşı taraftan yani AB'den hiçbir karşılık gelmeyince, bu konuda da sabrı taşmış ve ABD politikaları karşısındaki duruşunu AB konusunda da ortaya koymuştur.
Türk milletinin bu tutumu karşısında, milletinin safında yerini alması gereken Erdoğan hükümeti, yanlış tarafı seçmiş ve Türk milletini ABD ve AB karşısında yalnız bırakmıştır.
Bu aşamadan sonra AB ve ABD çevreleri, kendilerine karşı Türk milletinde oluşan ve her geçen gün artan bu karşıtlığı ortadan kaldırmak için kolları sıvadılar.
Bunun için Prof. Dr. Haydar Baş ve Türkiye'de meclis dışında olmasına rağmen etkili bir muhalefet ortaya koyan BTP hedef seçildi. Sayın Baş'ın hedef seçilmesinde en önemli etken, ABD ve AB politikalarını eleştirmesi ve bu politikaların karşısında bulunma cesaretini gösterebilen tek lider olmasıydı.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın ABD ve AB karşıtlığı hamasi duygulardan kaynaklanmıyor. Bilakis, ABD ve AB politikalarını gerçekçi bir teşhis ve doğru bir yaklaşımla tahlil edilmesinden kaynaklanan doğal bir sonuç olarak ortaya çıkıyor.
Sayın Baş'ın ABD ve AB politikaları karşısındaki duruşunu mantıklı ve akılcı bir yaklaşımla ortaya koyması, Türk milletindeki ABD ve AB karşıtlığını artırmakta ve Bu yaklaşımı ortaya koyabilen tek parti olması hasebiyle BTP sürekli olarak güçlenmekteydi.
Türk milletinin bu duruşundan rahatsız olanlar ve BTP'nin Türk milletiyle bu paydada bir araya gelmesinin hızlanmasından korkanlar, AB ve ABD karşıtlığının Türkiye'de önlenmesi için ittifak ettiler.
Bu ittifak içerisinde dinlerarası diyalog taşeronu diyalogcu Hoca Efendi(!) ve yandaşları gönüllü olarak görev aldılar. Tıpkı dinlerarası diyalog konusunda Vatikan'ın emrine amade oldukları gibi bu konuda ABD ve AB emrine girmekte hiç zorlanmadılar.
Proje bir yerlere ihale edildikten sonra, hemen planın ilk aşamasına geçilmiş ve BTP kurmaylarının evlerine baskınlar düzenlenerek ve gözdağı verilmek istenmiştir. Halen bu baskı ve sindirme çalışmaları devam etmekte.
Bununla da yetinilmemiş ve kaleminden Vatikan mürekkebi damlayan bazı diyalogcu yazarlar tarafından Türk milletinin milli duruşunu temsil eden Prof. Dr. Haydar Baş'ın şahsına her türlü hakaretler yapılmıştır. Bu şekilde Türk milletinin milli duruşundan rahatsızlıklarını ortaya koymuşlardır.
Bütün bu gerçekler, Türk milletinde oluşan ABD ve AB karşıtlığının önlenmesi ve Türk milletine AB ve ABD'nin sevdirilmesi görevinin diyalogcu Hoca Efendi(!) ve yandaşlarına havale edildiğini ortaya koymaktadır.
Zaten dinlerarası diyalog ile kendilerini Hem ABD ve AB'nin büyük ağabey'i Vatikan'a ispatlamış olan diyalogcu Hoca Efendi(!) ve yandaşları bu konuda da rüştlerini ortaya koymak için var güçleriyle çalışmaya başladılar.
Dikkat ettiyseniz şu sıralar STV' de misyonerlik çalışmalarını aklamakla meşguller. Ne de olsa misyonerlere bir avukat bulunacaksa diyalogcu Hoca Efendi(!) ve yandaşlarından daha iyi yapacak kimse bulunamazdı.
Fakat ne yapılırsa yapılsın, ne dış odaklar ne de onların işbirlikçi diyalogcuları Türk milletinin basiret ve ferasetinin önüne geçemeyecekler ve son noktada Türk milletinden saklanacak delik arayacaklardır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Orhan Dede / diğer yazıları
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Bu Numan helak olur! / 14.10.2024
- Lübnan iç savaşa doğru itiliyor / 12.10.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Bu Numan helak olur! / 14.10.2024
- Lübnan iç savaşa doğru itiliyor / 12.10.2024