Ülkemizde 2000'li yılların başında terör sıfır düzeyine inmişken, bugün öyle bir noktaya geldi ki en güvenli yerimiz olan başkent Ankara'mızda, Türkiye'nin kalbinde 5 ay içinde 3 kez eylem düzenlenebiliyor.
10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Garı'nın önünde gerçekleştirilen bombalı saldırıda resmi rakamlara göre 103 vatandaşımız hayatını kaybetti. 17 Şubat 2016 tarihinde Ankara'nın devlet kurumlarına yakın bir mekanda Türk Silahlı Kuvvetleri'ni taşıyan personeli hedef aldı ve 29 kişi yaşamını yitirdi. Geçtiğimiz Pazar, 13 Mart 2016 tarihinde Kızılay Güvenpark'ta gerçekleştirilen terör eylemi 37 vatandaşımızın canına mal oldu.
İşin garip tarafı, böyle bir eylemin olacağını MİT biliyordu, emniyet birimleri biliyordu, siyasi irade biliyordu ve de Amerikan Büyükelçiliği biliyordu. ABD'nin Ankara Büyükelçiliği, 11 Mart'ta Ankara'daki vatandaşlarını 'potansiyel terör saldırısına' karşı uyardıklarına dair haberleri doğrulayarak kaynaklarının Türk hükümeti olduğunu belirtti.
Büyükelçilik hesabından atılan tweet'te, "ABD Büyükelçiliği geçtiğimiz hafta sosyal medyada dolaşan ve Türk hükümeti kaynaklı olduğu belirtilen bir uyarı mesajı yoluyla bir tehdit bilgisinden haberdar olmuştur" ifadelerine yer verildi.
Hadi istihbarat birimlerinin ve de ABD Büyükelçiliği'nin bildiğini anladık da, bir gençlik vakfı olan TÜRGEV'in de böyle bir terör eylemi ihtimalinden haberdar olduğu ifade ediliyor.
TÜRGEV'in 13 Mart saat 12.46'da gönderdiği SMS mesajında "Sevgili öğrencimiz Kızılay civarında aranmakta olan bomba yüklü bir araç olduğu istihbari bilgisini aldık. Kızılay tarafına gitmemenizi rica ediyoruz" yazılı olduğu basına yansıyan haberler arasında?
Bunları ifade etmemizdeki amacımız terör eyleminin arkasındaki adresleri bulmak değil, o hukukun işi, savcıların işi; buradaki amacımız, böyle bir terör eylemi olacağından ihtimal dahilinde dahi olsa bilinmesine rağmen gerekli önlemler alınsaydı, önüne geçilemez miydi, bu kadar canın kıyılması engellenemez miydi? Bizim derdimiz bu?
İstihbaratımız var, işe yaramıyor; güvenlik güçlerimiz var ama iyi kullanılamıyor ve bunların hepsinin üstünde bunları koordine etmesi gereken siyasi irademiz var ama kendine yakın olanlar ve hatta ABD vatandaşlarının canını düşündüğü kadar kendi vatandaşlarının canını düşünmüyor.
Böyle bir tablo karşısında söylenebilecek tek söz vardır; Türkiye artık yönetilemiyor.
Türkiye'de milletin problemlerini çözebilecek bir lider ve milleti için çalışabilecek bir kadro problemi var.
Araştırmacı Nihat Hekimoğlu'nun da Haftanın Sohbeti programında ifade ettiği gibi siyasilerimiz, 7 Haziran seçimlerinden sonra "Ya istikrar, ya kaos" demişlerdi, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş ise "Türkiye karanlık bir döneme girmiştir" tespitinde bulunmuştu ve Sayın Baş haklı çıktı. Tüm çözümsüzlüklerine rağmen iktidarda kalmayı istikrar kabul edenlerin hırsları, ülkeyi karanlık bir vadiye sokmuştu.
1 Kasım seçimlerinden sonra ise siyasi irade "ya başkanlık, ya kaos" sloganıyla ortaya çıktı; Prof. Dr. Baş ise "Türkiye zifiri bir karanlığın içine girmiştir" tespitinde bulunmuştu ve yine haklı çıktı. O gün bugündür, Suriye'deki terör, Kobani'deki işgal güneydoğumuza yerleşti, şehir merkezlerini, ilçeleri, mahalleleri ele geçirdi, yüz binlerce vatandaşımız aynen Suriye'de olduğu gibi evini barkını terk ederek göç etmek zorunda bırakıldı.
Terör güneydoğuda il ve ilçeleri ele geçirirken, başta Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlerimizde de kitlesel terör eylemleri düzenlendi. Ülkenin her tarafı büyük bir güvensizliğin içine itildi. Ülkemizde artık can ve mal güvenliği, namus güvenliği, hiçbir güvenlik kalmadı; insanlar 1980'den de öte bir güvensizlik tablosu içindeler. 1980 öncesi sağ-sol çatışması vardı; sağcılar, solcuları, solcular, sağcıları hedef alırdı. Ama bugünkü terör hiçbir ayrım yapmadan tüm vatandaşlarımızı hedef alıyor, kitlesel katliamlar yapıyor.
Öyle ki bugün Türkiye'nin kalbinde yaşanan terör, Bağdat'ta bile yok.
Bugün Ankara, çözümün merkezi, başkenti olması gerekirken, kendi güvenliğini dahi sağlayamayacak bir pozisyonun içinde? Türkiye yönetilemiyor.
O halde yapılması gereken bellidir; öncelikle ülkeyi yönetemeyenler derhal istifa etmelidir. Etmeyeceklerine göre, ülkeyi bu zifiri karanlığın içine iten, terörden kurtuluş reçetesi bulunmayan bu siyasi iradeleri bir kenara koyup, terörü ve yaşadığımız diğer bütün problemleri her yönüyle çözecek projesi olan Prof. Dr. Haydar Baş'ı iktidara taşımalıyız.
Sayın Baş, askeri yöntemlerden önce yapılması gerekenin, vatandaşların iş ve aş problemlerinin çözülmesi olduğunu, ayrıca etnik kökeni ve mezhebi ne olursa olsun tüm milletimizi hiçbir ayrım yapmadan tek bilek tek yürek yapmak olduğunu vurgulamaktadır.
Bu manada dünya çapında bilinen ve uygulanan Milli Ekonomi Modeli'ni ve Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt tezini önümüze çözüm olarak koymaktadır.
Çözüm bellidir, adres bellidir. Millet bugüne kadar yaptığı ve bedelini ağır ödediği yanlışından dönmeli, tanımasına ve bilmesine rağmen bir türlü fırsat vermediği çözümün tek adresi Prof. Dr. Haydar Baş'a artık fırsat vermelidir.
10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Garı'nın önünde gerçekleştirilen bombalı saldırıda resmi rakamlara göre 103 vatandaşımız hayatını kaybetti. 17 Şubat 2016 tarihinde Ankara'nın devlet kurumlarına yakın bir mekanda Türk Silahlı Kuvvetleri'ni taşıyan personeli hedef aldı ve 29 kişi yaşamını yitirdi. Geçtiğimiz Pazar, 13 Mart 2016 tarihinde Kızılay Güvenpark'ta gerçekleştirilen terör eylemi 37 vatandaşımızın canına mal oldu.
İşin garip tarafı, böyle bir eylemin olacağını MİT biliyordu, emniyet birimleri biliyordu, siyasi irade biliyordu ve de Amerikan Büyükelçiliği biliyordu. ABD'nin Ankara Büyükelçiliği, 11 Mart'ta Ankara'daki vatandaşlarını 'potansiyel terör saldırısına' karşı uyardıklarına dair haberleri doğrulayarak kaynaklarının Türk hükümeti olduğunu belirtti.
Büyükelçilik hesabından atılan tweet'te, "ABD Büyükelçiliği geçtiğimiz hafta sosyal medyada dolaşan ve Türk hükümeti kaynaklı olduğu belirtilen bir uyarı mesajı yoluyla bir tehdit bilgisinden haberdar olmuştur" ifadelerine yer verildi.
Hadi istihbarat birimlerinin ve de ABD Büyükelçiliği'nin bildiğini anladık da, bir gençlik vakfı olan TÜRGEV'in de böyle bir terör eylemi ihtimalinden haberdar olduğu ifade ediliyor.
TÜRGEV'in 13 Mart saat 12.46'da gönderdiği SMS mesajında "Sevgili öğrencimiz Kızılay civarında aranmakta olan bomba yüklü bir araç olduğu istihbari bilgisini aldık. Kızılay tarafına gitmemenizi rica ediyoruz" yazılı olduğu basına yansıyan haberler arasında?
Bunları ifade etmemizdeki amacımız terör eyleminin arkasındaki adresleri bulmak değil, o hukukun işi, savcıların işi; buradaki amacımız, böyle bir terör eylemi olacağından ihtimal dahilinde dahi olsa bilinmesine rağmen gerekli önlemler alınsaydı, önüne geçilemez miydi, bu kadar canın kıyılması engellenemez miydi? Bizim derdimiz bu?
İstihbaratımız var, işe yaramıyor; güvenlik güçlerimiz var ama iyi kullanılamıyor ve bunların hepsinin üstünde bunları koordine etmesi gereken siyasi irademiz var ama kendine yakın olanlar ve hatta ABD vatandaşlarının canını düşündüğü kadar kendi vatandaşlarının canını düşünmüyor.
Böyle bir tablo karşısında söylenebilecek tek söz vardır; Türkiye artık yönetilemiyor.
Türkiye'de milletin problemlerini çözebilecek bir lider ve milleti için çalışabilecek bir kadro problemi var.
Araştırmacı Nihat Hekimoğlu'nun da Haftanın Sohbeti programında ifade ettiği gibi siyasilerimiz, 7 Haziran seçimlerinden sonra "Ya istikrar, ya kaos" demişlerdi, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş ise "Türkiye karanlık bir döneme girmiştir" tespitinde bulunmuştu ve Sayın Baş haklı çıktı. Tüm çözümsüzlüklerine rağmen iktidarda kalmayı istikrar kabul edenlerin hırsları, ülkeyi karanlık bir vadiye sokmuştu.
1 Kasım seçimlerinden sonra ise siyasi irade "ya başkanlık, ya kaos" sloganıyla ortaya çıktı; Prof. Dr. Baş ise "Türkiye zifiri bir karanlığın içine girmiştir" tespitinde bulunmuştu ve yine haklı çıktı. O gün bugündür, Suriye'deki terör, Kobani'deki işgal güneydoğumuza yerleşti, şehir merkezlerini, ilçeleri, mahalleleri ele geçirdi, yüz binlerce vatandaşımız aynen Suriye'de olduğu gibi evini barkını terk ederek göç etmek zorunda bırakıldı.
Terör güneydoğuda il ve ilçeleri ele geçirirken, başta Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlerimizde de kitlesel terör eylemleri düzenlendi. Ülkenin her tarafı büyük bir güvensizliğin içine itildi. Ülkemizde artık can ve mal güvenliği, namus güvenliği, hiçbir güvenlik kalmadı; insanlar 1980'den de öte bir güvensizlik tablosu içindeler. 1980 öncesi sağ-sol çatışması vardı; sağcılar, solcuları, solcular, sağcıları hedef alırdı. Ama bugünkü terör hiçbir ayrım yapmadan tüm vatandaşlarımızı hedef alıyor, kitlesel katliamlar yapıyor.
Öyle ki bugün Türkiye'nin kalbinde yaşanan terör, Bağdat'ta bile yok.
Bugün Ankara, çözümün merkezi, başkenti olması gerekirken, kendi güvenliğini dahi sağlayamayacak bir pozisyonun içinde? Türkiye yönetilemiyor.
O halde yapılması gereken bellidir; öncelikle ülkeyi yönetemeyenler derhal istifa etmelidir. Etmeyeceklerine göre, ülkeyi bu zifiri karanlığın içine iten, terörden kurtuluş reçetesi bulunmayan bu siyasi iradeleri bir kenara koyup, terörü ve yaşadığımız diğer bütün problemleri her yönüyle çözecek projesi olan Prof. Dr. Haydar Baş'ı iktidara taşımalıyız.
Sayın Baş, askeri yöntemlerden önce yapılması gerekenin, vatandaşların iş ve aş problemlerinin çözülmesi olduğunu, ayrıca etnik kökeni ve mezhebi ne olursa olsun tüm milletimizi hiçbir ayrım yapmadan tek bilek tek yürek yapmak olduğunu vurgulamaktadır.
Bu manada dünya çapında bilinen ve uygulanan Milli Ekonomi Modeli'ni ve Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt tezini önümüze çözüm olarak koymaktadır.
Çözüm bellidir, adres bellidir. Millet bugüne kadar yaptığı ve bedelini ağır ödediği yanlışından dönmeli, tanımasına ve bilmesine rağmen bir türlü fırsat vermediği çözümün tek adresi Prof. Dr. Haydar Baş'a artık fırsat vermelidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Gelir adaleti, enflasyon sebebi olamaz / 26.02.2025
- Muhalefet, ‘Biz de kalan yüzde 50’yiz’ diyebilmeli / 25.02.2025
- Hedefler farklı, uygulamalar çok farklı! / 24.02.2025
- Oğlunun elini öpen o örnek anne / 21.02.2025
- ‘2010 referandumunda neredeydin TÜSİAD?’ / 19.02.2025
- Bütçe açığı vatandaşın sırtında / 18.02.2025
- ‘Sen peygamber değilsin fakat vezirsin’ / 15.02.2025
- Trump-FED kavgası: İkinci perde / 14.02.2025
- ‘Deli ol dünya senin kahrını çeksin’ dünyası! / 12.02.2025
- Gazze’yi alacak, finansı da İslam ülkelerinden / 11.02.2025
- Muhalefet, ‘Biz de kalan yüzde 50’yiz’ diyebilmeli / 25.02.2025
- Hedefler farklı, uygulamalar çok farklı! / 24.02.2025
- Oğlunun elini öpen o örnek anne / 21.02.2025
- ‘2010 referandumunda neredeydin TÜSİAD?’ / 19.02.2025
- Bütçe açığı vatandaşın sırtında / 18.02.2025
- ‘Sen peygamber değilsin fakat vezirsin’ / 15.02.2025
- Trump-FED kavgası: İkinci perde / 14.02.2025
- ‘Deli ol dünya senin kahrını çeksin’ dünyası! / 12.02.2025
- Gazze’yi alacak, finansı da İslam ülkelerinden / 11.02.2025