Anayasamızın ikinci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti şöyle tanımlanır:
"Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
Esasen bu "değiştirilemeyen" ve "değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen" madde, bugün yaşanan birçok sorunun en temel çözümüdür.
Bir devletin "demokratik" olabilmesi için, ifade özgürlüğünün, basın özgürlüğünün, muhalefet özgürlüğünün olması gerekir. Bunlar, "kanunlara göre suç teşkil etmediği müddetçe" insan haklarındandır, milli dayanışma için şarttır ve adalet anlayışı bu eleştirilere açık olmayı gerektirir.
Anayasaya ve kanunlara göre hükümeti eleştirenler değil, bu eleştirileri susturmaya çalışanlar hukukun dışına çıkmaktadır.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın dediği gibi, "Türkiye'de eleştirmenin adı cumhurbaşkanına hakaret olmuş. İktidarın yanlışlarını ortaya koymanın adı halkı kin ve düşmanlığa tahrik olmuş."
Söyler misiniz, böyle bir durumda ülkemiz nasıl demokratik olabilir?
Siyasetçilerin görevi, eğer muhalefetteyse, elbette ki iktidarın yanlışlarını eleştirmektir. Yasal olarak millet adına üstlenilmiş bir görevi yerine getirmek, ne zamandan beri eleştirilene hakaret, halkı kin ve düşmanlığa tahrik olmuştur?
Kanunlarda suç olan fiiller esas alınır ve bu fiillere göre ceza uygulanır. Ve hukuk sistemi, bu cezalandırmada herkese eşit mesafede olur. Adalet budur.
Eğer cezalar fiillere göre değil de, faillere göre uygulanmaya başlanırsa o zaman adalet ortadan kalkar, bir süre sonra da kaos hakim olur.
Asla unutmayalım; toplumsal huzurun temeli adalettir, milli dayanışma ancak adaletle temin edilebilir ve adalet herkese lazımdır.
BTP lideri Hüseyin Baş'ın partisinin Eskişehir kongresindeki konuşmasında TÜSİAD için yaptığı değerlendirme oldukça dikkat çekiciydi.
Önce konuşmadan bir bölümü tekrar hatırlatalım:
"TÜSİAD'da bir şeyler söylendi, ortalık karıştı. O zaman 'İktidar aradığını buldu. Mağduriyet arıyor ya, dış güçlerle bağlantılı bir irade arıyor ya, buldu işte' dedim."
"TÜSİAD bugüne kadar ne yaptıysa AK Parti'ye yaramıştır."
"Sizin 20 yıldan beri yediğiniz içtiğiniz bir gidecek, her işte berabersiniz ama çıkacaksınız bugün eleştireceksiniz. Eleştirmek hepimizin hakkı, siz de eleştiriniz, çok güzel… Peki, siz eleştirdiğiniz zaman bunun AK Parti'ye bir kan olarak döneceğini ben öngörüyorum da siz niye öngöremiyorsunuz. Yoksa öngörmek mi istemiyorsunuz, yoksa ters psikoloji mi yapıyorsunuz?"
"Neymiş, TÜSİAD'a göre Türkiye'de hukuk problemliymiş. 2017 referandumunda neredeydin ey TÜSİAD? 2010 referandumunda neredeydin TÜSİAD? Bu ülkenin madenleri peşkeş çekildi, neredeydin TÜSİAD? Bu ülkenin fabrikaları kapatıldı, neredeydin TÜSİAD? Bu ülkenin zenginlikleri sizin grubunuza peşkeş çekildi, özelleştirildi, neredeydin TÜSİAD, neredeydin? Şimdi mi geldi aklın başına…"
Dikkat ederseniz, MHP lideri Sayın Bahçeli, TÜSİAD yetkilileri hükümeti eleştiren açıklamalar yaptıktan sonra TÜSİAD'ı vesayetçilikle suçladı.
Hükümet, iktidara gelirken de, 20 küsur yıldır iktidarda otururken de, 2010 referandumu, 2017 referandumu gibi kritik zamanlarda da hep kendisine bir rakip oluşturarak yapacaklarını yaptı.
Derin devlet dedi, askeri vesayet dedi, darbeciler dedi ama hep karşısında bir rakip tanımlayarak hedeflerine ulaştı.
Devletin kozmik odasına girildi, derin devlet devre dışı kaldı, 2010 referandumu yapıldı hukuk şekillendirildi, Ergenekon'du, Balyoz'du darbeciler devre dışı kaldı, 15 Temmuz darbe girişimi oldu, askeri vesayetin askerisi gitti, ana muhalefet CHP ise kendi içinde kavgaya tutuştu… Dolayısıyla hükümete mücadele edebileceği, bahane üretebileceği bir rakip gerekiyordu, bir anda TÜSİAD ortaya çıkıverdi.
TÜSİAD yetkililerinin açıklamalarında son zamanlarda gündem olan özellikle hukuki konular, tutuklamalar, gözaltılar vs. vardı.
İşte BTP lideri Baş'ın, "Neymiş, TÜSİAD'a göre Türkiye'de hukuk problemliymiş. 2010 referandumunda neredeydin TÜSİAD?" sorusu burada çok önemli.
2017'de Türk tipi başkanlık, diğer adıyla partili cumhurbaşkanlığı sistemine açılan kapı 2010 referandumu olmuştu. Bu referandumla yargı kurumlarında siyasetin ağırlığı artmıştı. FETÖ elebaşının bu referandum için "Mezardaki ölüleri bile oy kullandırın" talimatı verdiğini hatırlayalım.
Sonuç olarak deriz ki, hükümet milletin yararına yapması gereken icraatları ortaya koymalı, muhalefet de eğer iktidar bu işi başaramıyorsa, projeler üreterek iktidara, göstermelik değil, gerçekten talip olmalı. Gazeteciler, sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve topyekun millet geleceğimiz için çalışmalı, çözüm odaklı bir bakış açısına sahip olmalı ve tercihlerini doğru yapmalı.
Eğer iktidar iktidarcılık, muhalefet de muhalefetçilik oynamaya devam edecekse, bu ülke, bu siyaset, bu millet size bağımlı değildir, ülkemizde gerçekten çözüm sahibi, bu millet için çalışacak siyasetçiler var.
Örnek mi? Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli gibi bir ekonomik programı olan BTP ve lideri Hüseyin Baş hazır ve aziz Türk milletinden icazet bekliyor.
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025