“İnsanları Vaka-i Hayriye’den beri düşüncelerini açıklamaktan alıkoyan, Haliç’te binlerce yeniçerinin çürüyen cesetlerinin görüntüsüydü. Çünkü yeniçeriler devlet adamlarının baskısına bir karşı güç oluşturuyorlardı.”
-Namık Kemal-
Tarihçi OttoHintze’ye göre her devlet teşkilatı esasta savaş teşkilatından ileri gelmektedir. Özellikle söz konusu devlet Türk devletiyse bu saptama çok daha geniş bir anlam taşır. Çünkü beş bin yıllık tarihinde bağımsızlığını daima korumuş olmanın temel sebebi, devletin ordu merkezli teşkilatlanmasıdır. Tarih boyunca Türk milletini oluşturan fertlerin aynı zamanda asker, Türk devletlerini kuranların aynı zamanda komutan sıfatına sahip olmaları konuyu kavramamıza yardımcı olmaktadır. Bu durumda devletin merkezini oluşturan ordunun yeniden yapılanması sadece ordu içindeki “teknik” bir düzenleme olmayıp, siyasî rejimin yapısını doğrudan etkileyen bir etmen olarak kabul edilebilir. (Osmanlı Kara Ordusunda Yeniden Yapılan ve Sosyo-Politik Etkileri (1826-1839), Doktora Tezi, Gültekin Yıldız, M. Ünv.Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Tarihi Anabilim Dalı). Diyebiliriz ki; Osmanlı ordusunun nüvesini oluşturan yeniçerilerin konumu, aynı zamanda devletin yörüngesini de tayin etmektedir.
Kapıkulu Ocaklarının önemli bir cüzü olan ve tamamen padişaha bağlı, sorumlu bir askeri birlik olarak kurulan Yeniçeriler, bir yanda merkezde padişahın muhafızlığı gibi mühim bir vazife üstlenirken diğer yanda özelliklefetihlerde önemli bir askeri güç olarak kullanılmıştır. Savaşlarda at üzerindebulunan ve ok, yay, kalkan ve kılıç gibi daha çok geleneksel nitelikte savaşaletleri kullanan tımarlı sipahilerin aksine yeniçerilerin, tüfek gibi ateşli silahların kullanımında görevli ve mahir olmaları bilahare önemlerinin giderekartmasına sebep olacaktır. (Yeniçeriler ve İktidar Bağlamında Osmanlı Sisteminin Dönüşümü isimli makale, Dr. Ahmet Elibol, Gazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi).
Başlangıçta, Osmanlı Devleti’nin başarısında önemli rol oynamış ve iki buçuk yüzyıl Ocak, düzenli bir şekilde işlemiştir. Yeniçeri Ocağı’nın işleyişi, ocağa asker almadaki kurallar 17. yüzyılın ilk yarısında bozulmaya başlamıştır. Önceleri Acemi Ocağı’nda yetiştikten sonra Yeniçeri Ocağı’na geçilmekteyken daha sonra bu kural bozulmuş, dışardan da asker alınmaya başlamıştır. Bu durum ileriki yıllarda daha da kötüleşmiş, asker olmadığı halde, elinde yeniçerilerin aldıkları ulufeyi almak için esame belgesi olan kişiler artmıştı. Ayrıca, yine Yeniçeri Ocağı’nda düzenli olarak yapılan talimler aksamaya başlamıştı. Devlet adamları, bozulmayı görmüşler, tedbirler almaya başlamışlardı. Bu çalışmalar özellikle 18. yüzyılda başlamış, diğer yenilik faaliyetleri sırasında, askeri sistemde de düzenleme yapılmak istenmiştir. (Yeniçeri Ocağı’nın Kaldırılışının Taşradaki Yansıması (1826-1827) isimli makale, Yrd. Doç. Dr. Hamiyet Sezer, A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi).
3. Selim zamanında gerçekleşemeyen ıslahat çalışmaları padişahın halline sebep olmuş ama 2. Mahmut’a saltanat yolunu açmıştır. Yeni Sultan orduda ıslahatın yolunun başta ulema olmak üzere devlet ricalinin desteği olmadan yapılamayacağını anlamıştır. Sultan II. Mahmut, başta Yeniçeriler olmak üzere, Kapıkulu Ocakları’nı kaldırmak için tam 17 yıl beklemiş ve 1826’da amacına ulaşmıştır.
Saltanatı boyunca gerek ayanlar, gerekse yeniçeriler tarafından sürekli otoritesi baskı altında tutulan 2. Mahmut, her iki kurumu da zaman içerisinde elimine ederek zihnindeki ıslahatları hayata geçirme olanağına kavuşmuştur. Öncelikle Asakir-i Mansuru Muhammediye adıyla yeni merkezi ordu kurulmuştur. Avrupa modelinde oluşturulan ordu, Rus ceketleri, Türk sıkmaları, Tatareğerleri, Frenk üzengileri, İngiliz kulıçları, Fransız nizamnameleri ve hemen her ülkedentalimcileriyle’ kendine özgü bir karakterden yoksun haldedir. (Gültekin Yıldız, a.g.m).
Artık ülkenin savunmasını Batılı tarzda teşkil edilen bu yeni ordu üstlenecek, fakat pek başarılı olamayacaktır. İlkönce Rusya, harekete geçerek Osmanlı hükümetinin uzun süredir onaylamadığı Bükreş Antlaşması hükümlerini onaylatacaktır. 7 Ekim 1826 yılında Ruslar Akkerman Konvansiyonu’yla, Osmanlı’nın zayıf durumundan istifade ederek Karadeniz kıyılarındaki toprak kazançlarını Eflak, Boğdan ve Sırbistan’da elde ettikleri ayrıcalıkları kabul ettireceklerdir. Elbette ki Osmanlı açısından bu hadiselerin en vahimi İngiltere-Fransa-Rusya işbirliği neticesinde 1827 yılında Navarin’de donanmanın yakılmasıdır. Bütün bunlara ilaveten Yunan ayaklanmasına tedbir alamayan Osmanlı kuvvetleri, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa karşısında çaresizliğe düşecek, arkasından Rus kuvvetleri karşısında ağır bir mağlubiyetle Edirne Antlaşması’nı imzalamak mecburiyetinde kalacaklardır. (Yeniçeriler ve İktidar Bağlamında Osmanlı Sisteminin Dönüşümü isimli makale, Dr. Ahmet Elibol, Gazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi).
-Namık Kemal-
Tarihçi OttoHintze’ye göre her devlet teşkilatı esasta savaş teşkilatından ileri gelmektedir. Özellikle söz konusu devlet Türk devletiyse bu saptama çok daha geniş bir anlam taşır. Çünkü beş bin yıllık tarihinde bağımsızlığını daima korumuş olmanın temel sebebi, devletin ordu merkezli teşkilatlanmasıdır. Tarih boyunca Türk milletini oluşturan fertlerin aynı zamanda asker, Türk devletlerini kuranların aynı zamanda komutan sıfatına sahip olmaları konuyu kavramamıza yardımcı olmaktadır. Bu durumda devletin merkezini oluşturan ordunun yeniden yapılanması sadece ordu içindeki “teknik” bir düzenleme olmayıp, siyasî rejimin yapısını doğrudan etkileyen bir etmen olarak kabul edilebilir. (Osmanlı Kara Ordusunda Yeniden Yapılan ve Sosyo-Politik Etkileri (1826-1839), Doktora Tezi, Gültekin Yıldız, M. Ünv.Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Tarihi Anabilim Dalı). Diyebiliriz ki; Osmanlı ordusunun nüvesini oluşturan yeniçerilerin konumu, aynı zamanda devletin yörüngesini de tayin etmektedir.
Kapıkulu Ocaklarının önemli bir cüzü olan ve tamamen padişaha bağlı, sorumlu bir askeri birlik olarak kurulan Yeniçeriler, bir yanda merkezde padişahın muhafızlığı gibi mühim bir vazife üstlenirken diğer yanda özelliklefetihlerde önemli bir askeri güç olarak kullanılmıştır. Savaşlarda at üzerindebulunan ve ok, yay, kalkan ve kılıç gibi daha çok geleneksel nitelikte savaşaletleri kullanan tımarlı sipahilerin aksine yeniçerilerin, tüfek gibi ateşli silahların kullanımında görevli ve mahir olmaları bilahare önemlerinin giderekartmasına sebep olacaktır. (Yeniçeriler ve İktidar Bağlamında Osmanlı Sisteminin Dönüşümü isimli makale, Dr. Ahmet Elibol, Gazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi).
Başlangıçta, Osmanlı Devleti’nin başarısında önemli rol oynamış ve iki buçuk yüzyıl Ocak, düzenli bir şekilde işlemiştir. Yeniçeri Ocağı’nın işleyişi, ocağa asker almadaki kurallar 17. yüzyılın ilk yarısında bozulmaya başlamıştır. Önceleri Acemi Ocağı’nda yetiştikten sonra Yeniçeri Ocağı’na geçilmekteyken daha sonra bu kural bozulmuş, dışardan da asker alınmaya başlamıştır. Bu durum ileriki yıllarda daha da kötüleşmiş, asker olmadığı halde, elinde yeniçerilerin aldıkları ulufeyi almak için esame belgesi olan kişiler artmıştı. Ayrıca, yine Yeniçeri Ocağı’nda düzenli olarak yapılan talimler aksamaya başlamıştı. Devlet adamları, bozulmayı görmüşler, tedbirler almaya başlamışlardı. Bu çalışmalar özellikle 18. yüzyılda başlamış, diğer yenilik faaliyetleri sırasında, askeri sistemde de düzenleme yapılmak istenmiştir. (Yeniçeri Ocağı’nın Kaldırılışının Taşradaki Yansıması (1826-1827) isimli makale, Yrd. Doç. Dr. Hamiyet Sezer, A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi).
3. Selim zamanında gerçekleşemeyen ıslahat çalışmaları padişahın halline sebep olmuş ama 2. Mahmut’a saltanat yolunu açmıştır. Yeni Sultan orduda ıslahatın yolunun başta ulema olmak üzere devlet ricalinin desteği olmadan yapılamayacağını anlamıştır. Sultan II. Mahmut, başta Yeniçeriler olmak üzere, Kapıkulu Ocakları’nı kaldırmak için tam 17 yıl beklemiş ve 1826’da amacına ulaşmıştır.
Saltanatı boyunca gerek ayanlar, gerekse yeniçeriler tarafından sürekli otoritesi baskı altında tutulan 2. Mahmut, her iki kurumu da zaman içerisinde elimine ederek zihnindeki ıslahatları hayata geçirme olanağına kavuşmuştur. Öncelikle Asakir-i Mansuru Muhammediye adıyla yeni merkezi ordu kurulmuştur. Avrupa modelinde oluşturulan ordu, Rus ceketleri, Türk sıkmaları, Tatareğerleri, Frenk üzengileri, İngiliz kulıçları, Fransız nizamnameleri ve hemen her ülkedentalimcileriyle’ kendine özgü bir karakterden yoksun haldedir. (Gültekin Yıldız, a.g.m).
Artık ülkenin savunmasını Batılı tarzda teşkil edilen bu yeni ordu üstlenecek, fakat pek başarılı olamayacaktır. İlkönce Rusya, harekete geçerek Osmanlı hükümetinin uzun süredir onaylamadığı Bükreş Antlaşması hükümlerini onaylatacaktır. 7 Ekim 1826 yılında Ruslar Akkerman Konvansiyonu’yla, Osmanlı’nın zayıf durumundan istifade ederek Karadeniz kıyılarındaki toprak kazançlarını Eflak, Boğdan ve Sırbistan’da elde ettikleri ayrıcalıkları kabul ettireceklerdir. Elbette ki Osmanlı açısından bu hadiselerin en vahimi İngiltere-Fransa-Rusya işbirliği neticesinde 1827 yılında Navarin’de donanmanın yakılmasıdır. Bütün bunlara ilaveten Yunan ayaklanmasına tedbir alamayan Osmanlı kuvvetleri, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa karşısında çaresizliğe düşecek, arkasından Rus kuvvetleri karşısında ağır bir mağlubiyetle Edirne Antlaşması’nı imzalamak mecburiyetinde kalacaklardır. (Yeniçeriler ve İktidar Bağlamında Osmanlı Sisteminin Dönüşümü isimli makale, Dr. Ahmet Elibol, Gazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mehmet Maruf / diğer yazıları
- Akrep kıskacı / 05.12.2019
- NATO "güvenilir" midir? / 15.10.2015
- Düşmanı tanımak / 19.01.2014
- Ajax Operasyonu-II / 14.01.2014
- Ajax Operasyonu-I / 13.01.2014
- Ali Napolyon, Hacı Wilhelm ve diğerleri / 30.11.2013
- Batı bizden korkar mı? / 23.11.2013
- Biz ancak bize benzeriz / 17.11.2013
- Biz kimiz? / 14.11.2013
- Bin yıllık korku / 10.09.2013
- NATO "güvenilir" midir? / 15.10.2015
- Düşmanı tanımak / 19.01.2014
- Ajax Operasyonu-II / 14.01.2014
- Ajax Operasyonu-I / 13.01.2014
- Ali Napolyon, Hacı Wilhelm ve diğerleri / 30.11.2013
- Batı bizden korkar mı? / 23.11.2013
- Biz ancak bize benzeriz / 17.11.2013
- Biz kimiz? / 14.11.2013
- Bin yıllık korku / 10.09.2013