Öğrencilerimiz yarıyıl tatillerini bitirdiler. Kimi öğrencilerimiz onur verici karne ile kimi öğrencilerimiz ise boynu bükük evlerine gittiler. Sistem bu? Öğretmen öğretmekle ve öğrettiğini öğrenciden almakla görevlidir. Ne yazık ki bu arada gazetelerden edindiğimiz bilgilere göre, karnedeki zayıf notun sorumlusu sanki öğretmenmiş gibi öğretmene saldırmalar hatta yaralamalar olmadı değil.
Ben 29 yıl devlet okullarında, on iki yıl da özel eğitim kurumlarında görev yaptım. 90 kişilik sınıflara ders verdim. Hiçbir öğrencimin benden aldığı nota itiraz ettiğini anımsamıyorum. Çünkü arkamızda birinci derecede öğrencilerimizin velileri, ikinci derecede üyesi olduğumuz meslek örgütleri üçüncü derecede de devlet vardı. Bunların ötesinde sevgili öğrencilerimizin güveni vardı. Biz sınıflarımıza girerken belirtilen gücü arkamıza alarak girerdik. Hiçbir öğrencimiz evine gidip öğretmenini annesine babasına şikâyet ettiğini anımsamıyorum. Kendisine sahip çıkılmadıkça öğretmen öğrencisine kötülenmedikçe o öğrenci dersine çalışır, çalışmazsa da hakkına razı olurdu. Okula, kışlaya ve yargıya camiye siyaseti sokmak hiçbir iktidarın aklının ucundan geçmezdi. Bizim bu geleneğimiz, ta Orta Asya'dan, Osmanlı Devleti'nin eğitim terbiyesinden cumhuriyetimizin şaşmaz ilkelerinden gelirdi..
Bizzat birinci ağızdan duyduğum bir olayı anlatmak istiyorum:
Yıl 1941 galiba. Trabzon Lisesi'nin Müdürü Merhum Faik Dıranaz. O dönemde hatta daha sonraki bizim öğrenci olduğumuz 1960-70 yıllarında bile lise, ortaokul öğrencileri akşam karanlığından sonra sokağa çıkamaz, eğlence yerlerine gidemez evinde dersine çalışırdı. Yöneticiler zaman zaman eğlence yerlerini, sokakları dolaşır yakaladıkları öğrencileri disiplin kuruluna verirlerdi.
Bir akşam sayın Lise Müdürü Faik Dıranaz ve eşi Saray sinemasına gitmişler. Dönemin valisi, eşi ve lisede okuyan oğlu ile birlikte sinemaya gelmiş, locada oturuyorlarmış. Faik Bey, sinema görevlisini çağırmış: "Git Vali Beyin oğluna söyle derhal burayı terk etsin ve evinde ders çalışsın. "Görevli gitmiş, söylemiş ve Sayın Vali, eşini, oğlunu alarak evine dönmüş. Ertesi gün Sayın Vali, okul müdürünü aramış ve özür dilemiş.
Bu davranışı ne bugünün yönetim kadrosu yapabilir, ne de bugünün valisi, kuralları bozduğu için sinemayı terk eder. Hatta ertesi günü müdür hakkında soruşturma açtırır veya görevden alır. Eğitim-öğretimde öğretmene güven duymak onun verdiği notu kabullenmek zorundayız. Çünkü o öğretmenin, o öğrencinin ne babası ile ne öğrenci ile kişisel bir sorunu vardır. Verdiği bilgileri ve ders programında öğretilmesi gerekenleri vermekle, öğrenci de o bilgileri öğrenmekle görevlidir.
Ulusal eğitimimiz bugün her zamankinden daha çıkmazdadır. Hem sayısal zorluklar arttı hem de onun işleyişi ile ilgili amaç, araç, yöntem, program gibi konulardaki sorunlar büyüdü. Kanımca okullarımız okul olmaktan çok, diploma almak için bir uğrak yeri oldu.
Öğretmenle öğrenci arasındaki bağ, ve eğitimin en büyük öğesi olan sevgi bağı, inceldi ve koptu gibi. Bu arada okulun ve öğretmenin toplumdaki saygınlığı iyice azaldı.
Öğrencilerimiz tek boyutlu hatta boyutsuz oluyorlar. Bunların katıldığı kalkınma, yönetim, bilim, sanat çalışmalarından asla doyumlu sonuçlar alınamaz, alınamıyor da. Bu niteliksiz eğitimin insanın gelişmesine, öğrendiğini tartışmasına, uygulamasına olanak vermez. Ezbere dayalı bir eğitim kişiliksiz insan ve toplum yaratır ki bu da kalkınmamızı istemeyenlerin ekmeğine yağ sürer.
Eğitimin temel öğesi olan öğretmenlerimize devlet, özellikle iktidar kadroları sahip çıkmaz, toplum karşısında yüceltici davranışlarda bulunmazlarsa korkarım ki bugünkü hapishaneler yetmeyecektir. Çünkü topla, silahla, tazyikli su ile copla toplumları disipline edemezsiniz. Toplumların hoşgörüsü, saygınlığı aldıkları eğitimle özdeştir.
Umarım yanılmıyorum.
Ben 29 yıl devlet okullarında, on iki yıl da özel eğitim kurumlarında görev yaptım. 90 kişilik sınıflara ders verdim. Hiçbir öğrencimin benden aldığı nota itiraz ettiğini anımsamıyorum. Çünkü arkamızda birinci derecede öğrencilerimizin velileri, ikinci derecede üyesi olduğumuz meslek örgütleri üçüncü derecede de devlet vardı. Bunların ötesinde sevgili öğrencilerimizin güveni vardı. Biz sınıflarımıza girerken belirtilen gücü arkamıza alarak girerdik. Hiçbir öğrencimiz evine gidip öğretmenini annesine babasına şikâyet ettiğini anımsamıyorum. Kendisine sahip çıkılmadıkça öğretmen öğrencisine kötülenmedikçe o öğrenci dersine çalışır, çalışmazsa da hakkına razı olurdu. Okula, kışlaya ve yargıya camiye siyaseti sokmak hiçbir iktidarın aklının ucundan geçmezdi. Bizim bu geleneğimiz, ta Orta Asya'dan, Osmanlı Devleti'nin eğitim terbiyesinden cumhuriyetimizin şaşmaz ilkelerinden gelirdi..
Bizzat birinci ağızdan duyduğum bir olayı anlatmak istiyorum:
Yıl 1941 galiba. Trabzon Lisesi'nin Müdürü Merhum Faik Dıranaz. O dönemde hatta daha sonraki bizim öğrenci olduğumuz 1960-70 yıllarında bile lise, ortaokul öğrencileri akşam karanlığından sonra sokağa çıkamaz, eğlence yerlerine gidemez evinde dersine çalışırdı. Yöneticiler zaman zaman eğlence yerlerini, sokakları dolaşır yakaladıkları öğrencileri disiplin kuruluna verirlerdi.
Bir akşam sayın Lise Müdürü Faik Dıranaz ve eşi Saray sinemasına gitmişler. Dönemin valisi, eşi ve lisede okuyan oğlu ile birlikte sinemaya gelmiş, locada oturuyorlarmış. Faik Bey, sinema görevlisini çağırmış: "Git Vali Beyin oğluna söyle derhal burayı terk etsin ve evinde ders çalışsın. "Görevli gitmiş, söylemiş ve Sayın Vali, eşini, oğlunu alarak evine dönmüş. Ertesi gün Sayın Vali, okul müdürünü aramış ve özür dilemiş.
Bu davranışı ne bugünün yönetim kadrosu yapabilir, ne de bugünün valisi, kuralları bozduğu için sinemayı terk eder. Hatta ertesi günü müdür hakkında soruşturma açtırır veya görevden alır. Eğitim-öğretimde öğretmene güven duymak onun verdiği notu kabullenmek zorundayız. Çünkü o öğretmenin, o öğrencinin ne babası ile ne öğrenci ile kişisel bir sorunu vardır. Verdiği bilgileri ve ders programında öğretilmesi gerekenleri vermekle, öğrenci de o bilgileri öğrenmekle görevlidir.
Ulusal eğitimimiz bugün her zamankinden daha çıkmazdadır. Hem sayısal zorluklar arttı hem de onun işleyişi ile ilgili amaç, araç, yöntem, program gibi konulardaki sorunlar büyüdü. Kanımca okullarımız okul olmaktan çok, diploma almak için bir uğrak yeri oldu.
Öğretmenle öğrenci arasındaki bağ, ve eğitimin en büyük öğesi olan sevgi bağı, inceldi ve koptu gibi. Bu arada okulun ve öğretmenin toplumdaki saygınlığı iyice azaldı.
Öğrencilerimiz tek boyutlu hatta boyutsuz oluyorlar. Bunların katıldığı kalkınma, yönetim, bilim, sanat çalışmalarından asla doyumlu sonuçlar alınamaz, alınamıyor da. Bu niteliksiz eğitimin insanın gelişmesine, öğrendiğini tartışmasına, uygulamasına olanak vermez. Ezbere dayalı bir eğitim kişiliksiz insan ve toplum yaratır ki bu da kalkınmamızı istemeyenlerin ekmeğine yağ sürer.
Eğitimin temel öğesi olan öğretmenlerimize devlet, özellikle iktidar kadroları sahip çıkmaz, toplum karşısında yüceltici davranışlarda bulunmazlarsa korkarım ki bugünkü hapishaneler yetmeyecektir. Çünkü topla, silahla, tazyikli su ile copla toplumları disipline edemezsiniz. Toplumların hoşgörüsü, saygınlığı aldıkları eğitimle özdeştir.
Umarım yanılmıyorum.
Ekrem Yazar / diğer yazıları
- Atatürk Gençlik ve Spor Bayramı / 20.05.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023