Son zamanların en kurak yılını yaşadığımız bu günlerde suya ve yağmura her zamankinden daha fazla muhtacız. Ekim ve Kasım aylarında ektiğimiz buğday, arpa, kanola, çavdar, yulaf, kırmızı mercimek gibi ürünlerimiz şu an kuraklıktan etkilenme sınırına gelmiş durumdalar. Barajlarda ve göletlerde su seviyeleri oldukça düşük ve yeraltı suları da azalmış durumda.
Hükümet'in 11 Aralık günü kılınan Cuma namazı sonrası cemaate yağmur duasına katılma çağrısı ise herkesin malumu.
Aşağıdaki ifadeler ise Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar'a ait:
"Önümüzdeki yıl buğday başta olmak üzere, bitkisel ve hayvansal ürünlerde ihracat yasaklarıyla karşılaşabiliriz. Buğday başta olmak üzere, stratejik ürünlerde belli bir miktar stok yapmak zorundayız. Eskiden olduğu gibi, iç piyasada fiyatlar yükseldiğinde gümrükleri düşürsek bile, ucuz fiyattan ürün bulmak mümkün değildir. Kuraklığın boyutları artarsa, paramız olsa dahi, ürün bulmak mümkün olmayacaktır. Yerli ve milli üretimden başka çaremiz yoktur. Ülkemizde boş toprak kalmamalıdır. Çiftçimizin terk ettiği boş, ekilmeyen topraklar üretime kazandırılmalıdır."
Manzara bu sevgili okurlar. Kuraklık, kıtlık, işsizlik ve bereketsizlikle cebelleşen bir Türkiye…
Ülkeyi betona yığınına göm, ülkenin en verimli tarım arazilerini imara aç, İstanbul'un Kuzey Ormanları'nda ağaçları doğra, akan her damla su kaynağı üzerine HES inşa et, devasa rüzgârgüllerini dikmek için çam ağaçlarını devir... Ondan sonrada "yağdır Mevlam su..."
Gün geçmez ki, ekranlarda bir maden firmasının ağaç katliamına ve akan suları kirletmelerine rastlamayalım. Dünyada bizim kadar ağaç ve ormanına kıyan ikinci bir devlet var mıdır acaba? Atalarımız "yaş kesen baş keser" sözünü, elbette bu millet evlatları riayet etsinler diye söylemişlerdir ve bu güzelim yeşil Anadolu coğrafyasını bizlere hediye etmişlerdir. "Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim" diyen Fatih Sultan Mehmet'in torunlarının atalarına saygıları ortada.
Bildiğim kadarıyla dünyada birçok ülkede ağaç kesmenin çok büyük yaptırımları ve ağır cezaları var sevgili okurlar. Bu konuda ciddi yaptırım ve yasalar olmazsa çok daha çamlar devrilir ve büsbütün ağaçsız ve ormansız kalırız. Kuraklığın ve iklim değişikliğinin olmamasının birinci şartı yeşili korumak ve ağaç dikmektir. Yıllardan beri bu hakikatin hep tersini yapıyor ve her tarafı beton yığınına çeviriyoruz.
Beton yığını İstanbul'un durumu ve görünüşü ortada; insanlar ve şehir adata çıldırmak üzere... Bu kadar doğa ve yeşil katliamına elbette doğanın bir cevabı olacak.
Gün geçtikte artan aşırı kuraklıklar, katlanarak artan işsizlik, intiharlar fahiş gıda fiyatları ve zamlarla çevresel ve psikolojik buhran her geçen gün biraz daha derinleştirmekte.
Ülkeyi iş bilen, çözüm ve çaresi olanlara teslim etmedikçe iki yakamız bir araya gelmeyecektir.
- Hz. Fatıma'yı incitmek / 27.03.2025
- Kâbe'nin Rabbine and olsun ki kurtuldum / 23.03.2025
- Kadir gecesi / 21.03.2025
- “Bana sorun” / 18.03.2025
- İmam Ali’nin dilinden Hz. Peygamber / 15.03.2025
- Gayretullah’a dokunmak… / 13.03.2025
- Ben vermekle emrolundum / 06.03.2025
- Her hususta zirve şahsiyet İmam Ali / 28.02.2025
- Allah’ın selam yolladığı Hz. Hatice / 26.02.2025