Türkiye’nin hızla uçuruma doğru sürüklendiğini feraset ehli herkes görüyor. Uçuruma sürüklenmeden kurtaracak imkanlar ülkenin önüne çıkmasına rağmen maalesef bugüne kadar viraj almayı başaramadık, uçuruma doğru yol almaya devam ettik. Ve en kötüsü bu güne kadar ne ülkeyi idare edenlerin ne de milletin, viraj almak gibi bir derdi vardı.
Bilmem bana katılacak mısınız ama ben özellikle 2011 yılının sonlarına doğru özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve bazı kabine üyelerinde farklılıklar görüyorum. Başbakan gerek açılım konusunda gerekse de dış politika ile ilgili olarak, eski söylemlerine ve adımlarına zıt düşecek sözler sarf etmekte, işler yapmaktadır. Örneğin Nabucco boru hattı projesini devre dışı bırakacak, AB’yi Rusya doğalgazına daha da bağımlı hale getirecek ve en önemlisi batı karşısında Rusya’nın elini güçlendirecek yeni enerji sözleşmesinin Rusya ile imzalanması olayı. Bence bu olay, Türkiye için viraj alma diye tarif edilebilecek kadar önemlidir.
Yıllardır gerek iç politikasını gerekse dış politikasını batıya göre şekillendiren Türkiye, bu sözleşme ile batının çok hassas davrandığı bir konuda batıya rağmen iş yapmıştır. Başbakan ve bir kısım bakanların viraj alma niyetini ortaya koyduğunu düşündüğüm bir değer örnek; açılım ve terörle mücadele de son dönemde ortaya konan yaklaşımdır.
Geçmişte BDP ile masaya oturan, habur manzaralarını Türkiye’ye yaşatan, “Kürt sorunu vardır” diyen başbakan, şimdi terörle mücadelede kararlı, terörün uzantısı olanlara karşı sert, sürekli birlik mersajları verir olarak görüyorum. Bu arada değişim sinyalini niçin başbakan ve bir kısım bakanlar veriyor ifadesini açıklayayım; Bülent Arınç ve bazı bakanlar, farklı bir kabinenin bakanı imiş gibi konuşuyor, eski izlenen yolda hızla ilerlemeye devam ediyorlar. Ve hatta Bülent Arınç farklı bir hükümetin başbakanı imiş gibi, kuvvet komutanlarını kabul ediyor, özel görüşmeler yapıyor v.s. Değişim sinyali anlamına gelebilecek son bir örnek; Ahmet Davutoğlu, İran’a çalışma ziyaretine giderken, “bölgede mezhepsel bir çatışma oluşturmak istiyorlar, buna engel olacağız” açıklamasını yaptı. Özellikle Suriye konusundaki tutumunu düşündüğümüzde Davutoğlu’nun bu açıklaması gerçekten de sürpriz.
AKP içinden çatırdama sesleri yükseliyor. Bu ses başbakanın hastalığı ile daha da belirginleşti. Bülent Arınç ve Abdullah Gül bu fay hattının merkezinde duruyorlar gibi gözüküyor. Sizlere ilginç bir not daha aktarayım. Abdullah Gül’ün yeniden siyasete dönmesi tartışmaları üzerine bu konu kendinse sorulduğunda, dönmeyi pek düşünmediğini ifade edince BDP’li Sırrı Sakık; “ülkenin ona ihtiyacı varsa dönmek zorundadır. Kendisinin isteyip istememesi önemli değildir” dedi. E-muhtıradan sonra Abdullah Gül’ün başbakana rağmen cumhurbaşkanı olmasını Bülent Arınç sağlamıştı. Bülent Arınç, “Gül aday olmazsa ben aday olurum” diyerek Başbakanı Abdullah Gül’ün adaylığına evet demeye mecbur bırakmıştı.
Ve bu bölünmenin cephesine ilişkin olarak son not; AKP’nin her icraatını sonuna kadar savunan cemaat, gelinen noktada özellikle Başbakanın karşısına geçmiş aleyhe konuşmalara başlamışlardır.
Başbakan bu sefer doğru yönde değişmeye karar vermişse bu ülkenin gerçek sahibi olan vatan evlatları sonuna kadar yanında yer almaya hazırdır. Ve bu işi de başaracaktır. Ancak, Başbakan bu kuşatılmışlığa boyun eğer, bu adımlar da “one minute” olayı gibi havada kalırsa şunu hesap etmelidir ki Başbakan “yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal” olayı ile yarın çok daha ağır şekilde karşı karşıya kalacaktır.
Bilmem bana katılacak mısınız ama ben özellikle 2011 yılının sonlarına doğru özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve bazı kabine üyelerinde farklılıklar görüyorum. Başbakan gerek açılım konusunda gerekse de dış politika ile ilgili olarak, eski söylemlerine ve adımlarına zıt düşecek sözler sarf etmekte, işler yapmaktadır. Örneğin Nabucco boru hattı projesini devre dışı bırakacak, AB’yi Rusya doğalgazına daha da bağımlı hale getirecek ve en önemlisi batı karşısında Rusya’nın elini güçlendirecek yeni enerji sözleşmesinin Rusya ile imzalanması olayı. Bence bu olay, Türkiye için viraj alma diye tarif edilebilecek kadar önemlidir.
Yıllardır gerek iç politikasını gerekse dış politikasını batıya göre şekillendiren Türkiye, bu sözleşme ile batının çok hassas davrandığı bir konuda batıya rağmen iş yapmıştır. Başbakan ve bir kısım bakanların viraj alma niyetini ortaya koyduğunu düşündüğüm bir değer örnek; açılım ve terörle mücadele de son dönemde ortaya konan yaklaşımdır.
Geçmişte BDP ile masaya oturan, habur manzaralarını Türkiye’ye yaşatan, “Kürt sorunu vardır” diyen başbakan, şimdi terörle mücadelede kararlı, terörün uzantısı olanlara karşı sert, sürekli birlik mersajları verir olarak görüyorum. Bu arada değişim sinyalini niçin başbakan ve bir kısım bakanlar veriyor ifadesini açıklayayım; Bülent Arınç ve bazı bakanlar, farklı bir kabinenin bakanı imiş gibi konuşuyor, eski izlenen yolda hızla ilerlemeye devam ediyorlar. Ve hatta Bülent Arınç farklı bir hükümetin başbakanı imiş gibi, kuvvet komutanlarını kabul ediyor, özel görüşmeler yapıyor v.s. Değişim sinyali anlamına gelebilecek son bir örnek; Ahmet Davutoğlu, İran’a çalışma ziyaretine giderken, “bölgede mezhepsel bir çatışma oluşturmak istiyorlar, buna engel olacağız” açıklamasını yaptı. Özellikle Suriye konusundaki tutumunu düşündüğümüzde Davutoğlu’nun bu açıklaması gerçekten de sürpriz.
AKP içinden çatırdama sesleri yükseliyor. Bu ses başbakanın hastalığı ile daha da belirginleşti. Bülent Arınç ve Abdullah Gül bu fay hattının merkezinde duruyorlar gibi gözüküyor. Sizlere ilginç bir not daha aktarayım. Abdullah Gül’ün yeniden siyasete dönmesi tartışmaları üzerine bu konu kendinse sorulduğunda, dönmeyi pek düşünmediğini ifade edince BDP’li Sırrı Sakık; “ülkenin ona ihtiyacı varsa dönmek zorundadır. Kendisinin isteyip istememesi önemli değildir” dedi. E-muhtıradan sonra Abdullah Gül’ün başbakana rağmen cumhurbaşkanı olmasını Bülent Arınç sağlamıştı. Bülent Arınç, “Gül aday olmazsa ben aday olurum” diyerek Başbakanı Abdullah Gül’ün adaylığına evet demeye mecbur bırakmıştı.
Ve bu bölünmenin cephesine ilişkin olarak son not; AKP’nin her icraatını sonuna kadar savunan cemaat, gelinen noktada özellikle Başbakanın karşısına geçmiş aleyhe konuşmalara başlamışlardır.
Başbakan bu sefer doğru yönde değişmeye karar vermişse bu ülkenin gerçek sahibi olan vatan evlatları sonuna kadar yanında yer almaya hazırdır. Ve bu işi de başaracaktır. Ancak, Başbakan bu kuşatılmışlığa boyun eğer, bu adımlar da “one minute” olayı gibi havada kalırsa şunu hesap etmelidir ki Başbakan “yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal” olayı ile yarın çok daha ağır şekilde karşı karşıya kalacaktır.
Lütfullah Önder / diğer yazıları
- Sararan sendikalar / 23.03.2023
- Toplumsal barış projesi üzerine bir analiz – 2 / 10.03.2023
- Toplumsal Barış Projesi üzerine bir analiz - 1 / 09.03.2023
- Doğuştan imtiyazlı muhalefet / 14.01.2023
- AKP gömleğini çıkarmamış muhalefet / 13.01.2023
- Paraya hükmetme çağı / 26.07.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -5- / 10.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -3- / 08.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı / 06.01.2022
- Ekonomide ağır faturalar ödemeye hazır mısınız? / 18.11.2021
- Toplumsal barış projesi üzerine bir analiz – 2 / 10.03.2023
- Toplumsal Barış Projesi üzerine bir analiz - 1 / 09.03.2023
- Doğuştan imtiyazlı muhalefet / 14.01.2023
- AKP gömleğini çıkarmamış muhalefet / 13.01.2023
- Paraya hükmetme çağı / 26.07.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -5- / 10.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -3- / 08.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı / 06.01.2022
- Ekonomide ağır faturalar ödemeye hazır mısınız? / 18.11.2021