Yetkim olsa takvimleri, 4 Nisan'sız bastırırım!...Çocuk irisi çağlarda, 14-15 yaşlarında tutulduk milletin kara sevdâsına! Milletin teşkilatlı şekli Devlet'e sadâkati, Devlet ve devletli milletin sabit ikâmetgâhı Vatan'ı korumanın, nâmusu korumakla eşdeğer olduğunu da o yaşlarda öğrendik!Takvimler 1967-1968 yıllarını gösterirken 45 yaşındaki Genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti; yüzlerce yıllık haçlı kîninden, haçlı emperyalizmin saldırılarından kurtulamamıştı! Marksist, komünist ve DDKO'cu bölücüler, Üniversite özerkliği'ni kullanarak fakülteleri Örgüt Karargâhı etmişlerdi! Üniversiteler, silah depolarıydı! "Komünist Devrim Üsleri" olan üniversiteler, bilfiil işgaldeydi! Her yer Lenin, Stalin, Mao, Marks, Engels, Che Guavera ve benzer komünist ünlülerin resimleriyle ve orak-çekiçli komünist sloganlarla doluydu!İşbirlikçi komünist örgütler, aralarında "Şehir gerillası mı, kır gerillası mı?" tartışmaları yapıyor, fakültelere kendilerinden olmayanları sokmuyor, kendilerinden olanlardan başkasına hayat hakkı tanımıyorlardı!Biz ortaokul veya lise öğrencileri, çocuk irisi gençler olarak üniversitelerde komünist, marksistlerin ve bölücü kürtçülerin baskı ve saldırılarına yiğitçe direnen ağabeylerimize, bulunduğumuz il ve ilçelerden nasıl yardım edebiliriz diye çırpınıyorduk!1968 yılında, Ahmet Ali Garipkafkaslı'nın yetkilendirmesi ile bir yaş büyüğüm ve abim olan Abbas Aslan'ın başkanlığında, Iğdır'da "Türk Milliyetçiler Birliği"ni kurarak millet sevdalıları safına katılmak için erkenden sefere çıkıyorduk!Davûdi bir Türkçe ses, hepimize emsalsiz bir Türklük özgüveni aşılıyordu!27 Mayıs 1960 İhtilalinin Kudretli Albayı Alparslan Türkeş, fiilen siyasete soyunmuş; önce Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne katılıp Genel Başkanlığına seçilmiş, sonra partinin adını Milliyetçi Hareket Partisi, amblemini de Üç Hilal etmiş ve Türk Milletini; "Hak yolu, hakikat yolu, Allah yoluna" çağırıyordu..."Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin; herşey Türk'e göre, Türk tarafından, Türk için.”"Bütün Türkler bir ordu, katılmayan kaçaktır.""Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslümanız.""Rehber Kur'ân, hedef Tûran.""Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için.""Bir ölür, bin diriliriz.""Başbuğ Türkeş! Başbuğ Türkeş! Sensin Alparslanlara eş,Milletimin gözü yaşlı! Kurtar onu Başbuğ Türkeş!" slogan ve marşlarıyla millileşmeğe, fakülte ve üniversiteleri komünist-marksist-bölücü teröristlerden korumaya soyunmuştuk!Takvimler 1970-1971'i gösterdiğinde biz de liseyi bitirmiş, üniversiteli ağabeylerimizle omuz omuza, yürek yüreğe fiilen mücadelenin içine dalmıştık!Aslında eşit olmayan kuvvetler arasındaki bir ölüm kalım savaşıydı yaptığımız! "Halkların kardeşliği! Halkların eşitliği! Halklara özgürlük!" terâneleriyle ve "Tek yol devrim!" sloganlarıyla, sol yumrukları havada, Lenin-Stalin-Mao posterleriyle orak-çekiçli paçavralarla sokakları işgal eden komünistler her türlü silaha sahiplerken biz, sopalarla taşlarla savunma yapıyorduk!Onlar kudurmuşça saldırıyor, biz savunma yapıyorduk ama ha bire öldürülüyorduk! 1977-1978-1979 ve 1980 yıllarında, Başbuğ Alparslan Türkeş, çoğunu bizzat kendisinin yetiştirdiği binlerce Ülküdaşının tabutu altına giriyordu!Komünist çetelerce her ülküdaşının katlinde içi kan ağlamasına, yüreği dağlanmasına rağmen bölücülerin şiddetle istediği iç savaşı engelleyebilmek için olağanüstü gayret sarfediyordu!Devrin halkçıları, devrimcilerin yöneticileri, genellikle varlıklı ailelerin, en azından bürokratların, teknokratların çocukları iken hem devrimcilerin, hem de ülkücülerin ölüp öldüren savaşçıları, fakir-fukara çocukları idi!Gösteriş için masa üzerine koyulan veya kalabalık içinde yakılan, bir iki nefesten sonra atılan sigaraları hep "Birinci" iken, ceplerinden Pall-Mall, Marlboro ve benzer markalı kaçak Amerikan sigaraları çıkardı! Savaşan ülkücü ve devrimciler, dört-beş kişi bir tas çorbayı birkaç ekmek sepeti boşaltarak yedikleri için üçüncü sınıf öğrenci lokantalarına bile alınmazlarken devrimcilerin lider konumundakiler, lüks lokantalarda, gazinolarda Amaerikan parka ve postallarıyla gösteriş yaparak yiyip içebiliyorlardı!Kendi aralarındaki fraksiyon çatışmalarında öldürdükleri arkadaşlarının tabutunu sokak-sokak dolaştırıyor, suçu ülkücülere ve "Faşist" dedikleri Devlet Güvenlik Güçlerinin üzerine atıyorlardı!O günlerde, Başbuğ'un üç devrimcinin öldürüldüğü haberini dinlerken ağladığını bizzat görerek hayret ediyordum!Sonra ABD'nin "Bizim çocuklar" dediği Netekim General ve şürekasının, Birinci 12 Eylül Kıyâmeti koparıldı!Milliyetperver ve vatanperver memleket evlatlarının üzerinden silindir gibi geçtiler! "Denge olsun" diyerek gencecik Vatan Evlatlarını; "Bir oradan bir buradan" mantığıyla idam ettiler!Ölen ölmüş, kaçan kaçmış, cezaevleri tıka-basa doldurulmuş; güya Atatürkçü, Kemalist ve güya Cumhuriyeti Koruma ve Kollama için darbe yapan ABD'nin uşakları, mantar gibi ve Muhteşem Türk Atatürk'ten, Cumhuriyetten intikam alacak kadroları yetiştirmek için olduğunu sonradan anladığımız İmam Hatip Liseleri açtılar!Bütün siyasetçiler yasaklı, Başbuğ ise üstelik cezaevindeydi! Milliyetperver gençliğin önderleri cezaevinde veya firarlardaydı! Dere ıs'sız kalmış, tilki beylik ilan etmişti!Ve Birinci Deprem Çadırı, Sivil işbirlikçi ANAP işbaşına getirilerek millî duygular örselenip törpülenmeğe, dîni maskelerle yarasalar gündüz vakti uçurulmaya başlamıştı!Ülkücülük ve Devrimcilikten geçinen lümpenler, Deprem Çadırı ANAP saflarındaydı ve yeşil doların tadını almışlardı! Sonra bu ucuz adamlara ve ABD'ye çok güvenen ANAP'ın siyasi yasakların kaldırılıp kaldırılmaması konusundaki referandumu ve yeniden Başbuğ Türkeş'li, Mücâhid Erbakan'lı, Karaoğlan Ecevit'li, Çoban Sülü'lü siyasi çekişme dönemi...Ve takvimlere 4 Nisan 1997 diye yazılan o kara gün!Gök, Türk Milliyetçilerinin üzerine çökmüş, bulutlar sulu sepken ağlamışlardı milyonlarca Ülkücü Başbuğlarının cenaze namazına durmak için karla abdest alsınlar diye...Allah rahmet eylesin Başbuğum! Allah sevdikleriyle haşr'etsin ve bütün Türk Milliyetçilerine sabır ve ferâset versin... Bu konuya devâm edeceğim... BAŞ NEREYE, AYAK ORAYA! ALLAH, MİLLETİ BAŞ'SIZ BIRAKMASIN!Selâm, sevgi, duâ...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017