Arif Bey okuyup mühendis olmuştu. Onun hayatı boyunca unutamadığı bir öğretmeni vardı ki kendisini çok severdi. Adı Yunus'tu. Orta yaşlarda, cana yakın, düzgün anlatımı olan, hem çok merhametli babacan bir öğretmendi.
Tabii ki Arif Bey bunları meslek sahibi olduktan sonra çok daha iyi anlıyordu. Bugünlerde Arif Bey bir şaşkınlık yaşıyor. Niye mi dersiniz? Çünkü, geçenlerde bir fabrika müdürü arkadaşıyla konuşurken öteden-beriden derken arkadaşı mahallesindeki bir deliden bahsetmez mi? Eeee... Ne var şimdi bunda diyeceksiniz ama Arif Bey'i şaşırtan şeyi duyunca siz de hak vereceksiniz.
Arkadaşı mahalledeki deli dedikleri adamdan bahsederken "Otururken, yürürken, dururken, karşıdan karşıya geçerken durmadan sevgi, ilgi, bilgi der, bu deli" sözlerinden sonra Arif Bey'in aklına yıllar önce kendilerini binbir emekle tam beş yıl usanmadan, hem de büyük bir titizlikle eğitip, yetiştiren öğretmeni Yunus Bey gelmesin mi?
Şöyle ki: "Yunus öğretmenin bir huyu, karşısındaki muhatabının aklî seviyesine, yaş durumuna göre konuşur ve abur-cubur anlatımdan kaçınırdı. Söyleyeceklerini karşısındakine hemen kabul ettirme aceleciliğini göstermez ağır ağır konuşurdu.
Birgün çocuklara size öyle söz buldum ki yıllarca bütün işlerinizde, görevlerinizde size altın reçete olur. Size üç güzel kıymetli inci vereceğim ki hayatınızda her an size faydalı olacaktır.
Çocuklar yarı şaka yarı ciddi öğretmenlerine:
-Hadi söyleyin. Verin bize üç hediyeyi dediklerinde;
Bekleyin her ayın sonunda birini söyleyeceğim demişti.
-Öğretmenim bir söz için bir ay mı bekleyeceğiz, dediklerinde Yunus öğretmen:
-Niye olmasın! Ömer Seyfettin "Üç Nasihatte" (bir hikâyesidir) bir söz için tam bir yıl bekletmiş. Ben bir ay bekleteceğim diye cevaplamıştı.
Bir ay geçince Yunus öğretmen çocukların meraklı bekleyişlerinden sonra üçüncü derste, sınıf nefesini tutmuş, bütün gözler Yunus öğretmene bakarken beklenen söz duyuldu.
-Sevgi.
Öğrencilik hali içerisinde o gün Yunus öğretmenin bu sözü sadece kelime olarak belki hafızalara yazıldı. Kim bilecekti ki yıllar sonra tüm öğrenciler üzerine tesir bırakacak bu kelime gönüllere işleyecekti. Hatta hekim olan Fatma, çocuğuna Sevgi ismini verecek.
Yunus öğretmen bir ay sonra;
-İlgi demiş. Yine bir ay daha geçince bilgi demişti.
Okul müdürü, öğretmenler, çocuklar günlerce bu durumu konuşmuşlardı.
Arif Bey, fabrika müdürü arkadaşına derhal kendisini o mahalleye götürmesini, o deli denilen şahsı görmek istediğini söyleyince müdür arkadaşı ne olup bittiğini sordu. Arif Bey hadi yolda anlatırım deyip çıktılar.
Arkadaşıyla mahalleye geldiler. Deli denilen şahsı aramaya başladılar. Onu dükkan önünde sandalyede oturur buldular.
Arif Bey büyük bir dikkatle bakıyordu. Yanına geldiklerinde deli ile göz göze geldiler. Bir dakika!.. Arif Bey içten içe heyecanlanmaya başlamıştı. Parmaklarının ucu şimdiden terlemişti bile. Arkadaşı mühendis bey olacakları hayranlıkla bekliyordu ki; birden Arif Bey Cevdet Cevdet deyip "deli"ye sarılmasın mı? Mühendis anladı. Demek ki bu, sınıf arkadaşıydı. Arif Bey'in iki gözü iki çeşme elindeki çantası kaldırıma düşmüştü. Deliyi tanıyan dükkan sahibi de güzel giyimli iki adamın deliye olan ilgisini farketmiş onları dükkana çağırmıştı.
Arif Bey sakinleşince olan biteni bakkaldan dinledi. Trafik kazası sonucu beyninde sıkıntılar, noksanlıklar oluşmuş, abisi yıllarca hastanelerde tedavi ettirdiyse de istenilen olumlu sonuç elde edilmemiş. Dükkancı da bir müddet sonra Arif Bey'i dinleyince hüngür hüngür ağladı ve demek onun için "sevgi, ilgi ve bilgi" diyormuş. Meğer onun gönlü hâlâ sağlam ve zenginmiş.
Tabii ki Arif Bey bunları meslek sahibi olduktan sonra çok daha iyi anlıyordu. Bugünlerde Arif Bey bir şaşkınlık yaşıyor. Niye mi dersiniz? Çünkü, geçenlerde bir fabrika müdürü arkadaşıyla konuşurken öteden-beriden derken arkadaşı mahallesindeki bir deliden bahsetmez mi? Eeee... Ne var şimdi bunda diyeceksiniz ama Arif Bey'i şaşırtan şeyi duyunca siz de hak vereceksiniz.
Arkadaşı mahalledeki deli dedikleri adamdan bahsederken "Otururken, yürürken, dururken, karşıdan karşıya geçerken durmadan sevgi, ilgi, bilgi der, bu deli" sözlerinden sonra Arif Bey'in aklına yıllar önce kendilerini binbir emekle tam beş yıl usanmadan, hem de büyük bir titizlikle eğitip, yetiştiren öğretmeni Yunus Bey gelmesin mi?
Şöyle ki: "Yunus öğretmenin bir huyu, karşısındaki muhatabının aklî seviyesine, yaş durumuna göre konuşur ve abur-cubur anlatımdan kaçınırdı. Söyleyeceklerini karşısındakine hemen kabul ettirme aceleciliğini göstermez ağır ağır konuşurdu.
Birgün çocuklara size öyle söz buldum ki yıllarca bütün işlerinizde, görevlerinizde size altın reçete olur. Size üç güzel kıymetli inci vereceğim ki hayatınızda her an size faydalı olacaktır.
Çocuklar yarı şaka yarı ciddi öğretmenlerine:
-Hadi söyleyin. Verin bize üç hediyeyi dediklerinde;
Bekleyin her ayın sonunda birini söyleyeceğim demişti.
-Öğretmenim bir söz için bir ay mı bekleyeceğiz, dediklerinde Yunus öğretmen:
-Niye olmasın! Ömer Seyfettin "Üç Nasihatte" (bir hikâyesidir) bir söz için tam bir yıl bekletmiş. Ben bir ay bekleteceğim diye cevaplamıştı.
Bir ay geçince Yunus öğretmen çocukların meraklı bekleyişlerinden sonra üçüncü derste, sınıf nefesini tutmuş, bütün gözler Yunus öğretmene bakarken beklenen söz duyuldu.
-Sevgi.
Öğrencilik hali içerisinde o gün Yunus öğretmenin bu sözü sadece kelime olarak belki hafızalara yazıldı. Kim bilecekti ki yıllar sonra tüm öğrenciler üzerine tesir bırakacak bu kelime gönüllere işleyecekti. Hatta hekim olan Fatma, çocuğuna Sevgi ismini verecek.
Yunus öğretmen bir ay sonra;
-İlgi demiş. Yine bir ay daha geçince bilgi demişti.
Okul müdürü, öğretmenler, çocuklar günlerce bu durumu konuşmuşlardı.
Arif Bey, fabrika müdürü arkadaşına derhal kendisini o mahalleye götürmesini, o deli denilen şahsı görmek istediğini söyleyince müdür arkadaşı ne olup bittiğini sordu. Arif Bey hadi yolda anlatırım deyip çıktılar.
Arkadaşıyla mahalleye geldiler. Deli denilen şahsı aramaya başladılar. Onu dükkan önünde sandalyede oturur buldular.
Arif Bey büyük bir dikkatle bakıyordu. Yanına geldiklerinde deli ile göz göze geldiler. Bir dakika!.. Arif Bey içten içe heyecanlanmaya başlamıştı. Parmaklarının ucu şimdiden terlemişti bile. Arkadaşı mühendis bey olacakları hayranlıkla bekliyordu ki; birden Arif Bey Cevdet Cevdet deyip "deli"ye sarılmasın mı? Mühendis anladı. Demek ki bu, sınıf arkadaşıydı. Arif Bey'in iki gözü iki çeşme elindeki çantası kaldırıma düşmüştü. Deliyi tanıyan dükkan sahibi de güzel giyimli iki adamın deliye olan ilgisini farketmiş onları dükkana çağırmıştı.
Arif Bey sakinleşince olan biteni bakkaldan dinledi. Trafik kazası sonucu beyninde sıkıntılar, noksanlıklar oluşmuş, abisi yıllarca hastanelerde tedavi ettirdiyse de istenilen olumlu sonuç elde edilmemiş. Dükkancı da bir müddet sonra Arif Bey'i dinleyince hüngür hüngür ağladı ve demek onun için "sevgi, ilgi ve bilgi" diyormuş. Meğer onun gönlü hâlâ sağlam ve zenginmiş.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021