Bu ve benzeri bazı kurum ve kuruluşlar kendi öz işleri dışında nedense bu tür üzerine pek de düşmeyen işlerle uğraşmaya pek meraklı. İlk etapta olumlu faaliyetler gibi gözüken bu çeşit girişimler belli hedeflere yönelik oldukları imajını verdikleri andan itibaren inandırıcılıklarını da kaybediyorlar.
Daha önce de benzeri çıkışlarla dikkat çekmişti. Bir zaman gazetelere ilan vererek Hükümet bile aramıştı bunlar. Dediğimiz gibi bu çeşit girişimleri çok yadırgamamakla beraber, gerçekten gerekli olan bazı değişikliklerin yanına olmayacak bazı tadilat tekliflerini sıkıştırmak suretiyle ya da asıl değişmesi gereken hususları listeye almayarak paketi piyasaya sunması, inandırıcılık noktasında şüpheleri üzerine çekmekte ve zayıf kalmaktadır. Bir zamanlar İmam-Hatip okulları hakkında ve başörtüsü konusunda ahkam keserken, şimdi de azınlıkların körüklenmeleri neticesini doğuracak bazı tekliflerde bulunmaktadır.
Teklif paketinde şunlar vardı: Siyasi Partiler Kanunu; Seçim Sistemi; Yasama Dokunulmazlığı; Ölüm Cezasının Kaldırılması; Düşünce ve İfade Özgürlüğü; Sivil toplum kuruluşlarının güçlendirilmesi; İşkence ve kötü muamelenin önlenmesi; Milli Güvenlik Kurulu'nda değişiklikler yapılması; Hukuk Devleti ilkesinin çalıştırılması.
Bu tekliflerin arasında mesela "İşçilerin haklarının gözetilmesi; sigorta primlerinin zamanında yatırılması; işçi ücretlerinin enflasyona göre ayarlanması; grev hakkının daha rahat kullanılabilmesi" gibi işçiler lehine bazı reform tekliflerini de bu pakette görmek isterdim doğrusu.
Bir başka gariplik de TÜSİAD'ın genelde bu tür raporları sol eğilimleri herkesçe bilinen, hatta komünizm faaliyetleri içinde bulunmaları nedeniyle sıkı yönetim döneminde üniversitelerden 1402 sayılı kanun çerçevesinde uzaklaştırılmış olanlara hazırlatmış olmasıdır. Yani bu raporları hazırlayanların bir kısmı doktriner bazda sermaye düşmanıdır. Nasıl oluyor da bu tip insanların hazırladıkları raporlara işveren durumundaki sermaye kuruluşları itibar edebilir? Bunu anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Fizikte bilinen "zıt kutuplar birbirlerini çeker; aynı kutuplar birbirini iter" biçiminde formüle edilen kural burada da geçerlidir.
İşaret ettiğimiz gibi, bu paket içinde yer alan özellikle siyasi partiler ve seçim kanunlarında değişiklikler yapmak lider sultasının kırılması, istikrar kazandırılması, parti içi demokrasinin çalıştırılması, hukuk devletinin gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan yargı bağımsızlığı, hakimlik teminatı ve benzeri reformların yapılması yönündeki yaklaşımları elbette ki biz de destekleriz.
Aksi yapıldığında, zaten borsa tabiri ile dibe vurmuş bir siyaset ve siyasetçi daha da kötüye gider. Böylesi bir ortamda ise Derviş'ler ve benzerleri türer. Yeni oluşacak siyasi kadroların gözü korkar; ülke, vatandaşa hiç bir zaman hesap verecek durumda olmayan içerden ve dışardan desteklenen bir takım bürokrat ve atanmışların elinde olur.
TÜSİAD'ın değişiklik teklifleri arasında yer alan; farklı kültür ve dillerin öğretilmesine imkan tanınması ve ana dilde yayın hakkı gibi önerileri çok tehlikeli olarak görüyoruz. On sekiz ayrı grubun herbirinin bu tür talepleri karşısında devletin ne hale geleceğini tasavvur etmek zor olmasa gerektir. Bu teklifin bazı olumlu sayılabilecek teklifler arasına sıkıştırılmasını da manidar buluyoruz.
Yine, ölüm cezalarının kaldırılması yönündeki değişiklik de isabetli değildir. ABD, Kanada, Brezilya, Japonya, Çin gibi ülkelerde bu ceza halen mevcut ve uygulanmaktadır. ABD, 2000 yılının ilk on ayı içinde 89 kişiyi idam etti. Bu ülkede halkın % 65'i ölüm cezasından yana.
Netice olarak, TÜSİAD'a, bu tekliflerini geri çekerek bir kez daha düşünmesini; daha çok ekonomi ile uğraşmasını tavsiye ediyoruz.
Daha önce de benzeri çıkışlarla dikkat çekmişti. Bir zaman gazetelere ilan vererek Hükümet bile aramıştı bunlar. Dediğimiz gibi bu çeşit girişimleri çok yadırgamamakla beraber, gerçekten gerekli olan bazı değişikliklerin yanına olmayacak bazı tadilat tekliflerini sıkıştırmak suretiyle ya da asıl değişmesi gereken hususları listeye almayarak paketi piyasaya sunması, inandırıcılık noktasında şüpheleri üzerine çekmekte ve zayıf kalmaktadır. Bir zamanlar İmam-Hatip okulları hakkında ve başörtüsü konusunda ahkam keserken, şimdi de azınlıkların körüklenmeleri neticesini doğuracak bazı tekliflerde bulunmaktadır.
Teklif paketinde şunlar vardı: Siyasi Partiler Kanunu; Seçim Sistemi; Yasama Dokunulmazlığı; Ölüm Cezasının Kaldırılması; Düşünce ve İfade Özgürlüğü; Sivil toplum kuruluşlarının güçlendirilmesi; İşkence ve kötü muamelenin önlenmesi; Milli Güvenlik Kurulu'nda değişiklikler yapılması; Hukuk Devleti ilkesinin çalıştırılması.
Bu tekliflerin arasında mesela "İşçilerin haklarının gözetilmesi; sigorta primlerinin zamanında yatırılması; işçi ücretlerinin enflasyona göre ayarlanması; grev hakkının daha rahat kullanılabilmesi" gibi işçiler lehine bazı reform tekliflerini de bu pakette görmek isterdim doğrusu.
Bir başka gariplik de TÜSİAD'ın genelde bu tür raporları sol eğilimleri herkesçe bilinen, hatta komünizm faaliyetleri içinde bulunmaları nedeniyle sıkı yönetim döneminde üniversitelerden 1402 sayılı kanun çerçevesinde uzaklaştırılmış olanlara hazırlatmış olmasıdır. Yani bu raporları hazırlayanların bir kısmı doktriner bazda sermaye düşmanıdır. Nasıl oluyor da bu tip insanların hazırladıkları raporlara işveren durumundaki sermaye kuruluşları itibar edebilir? Bunu anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Fizikte bilinen "zıt kutuplar birbirlerini çeker; aynı kutuplar birbirini iter" biçiminde formüle edilen kural burada da geçerlidir.
İşaret ettiğimiz gibi, bu paket içinde yer alan özellikle siyasi partiler ve seçim kanunlarında değişiklikler yapmak lider sultasının kırılması, istikrar kazandırılması, parti içi demokrasinin çalıştırılması, hukuk devletinin gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan yargı bağımsızlığı, hakimlik teminatı ve benzeri reformların yapılması yönündeki yaklaşımları elbette ki biz de destekleriz.
Aksi yapıldığında, zaten borsa tabiri ile dibe vurmuş bir siyaset ve siyasetçi daha da kötüye gider. Böylesi bir ortamda ise Derviş'ler ve benzerleri türer. Yeni oluşacak siyasi kadroların gözü korkar; ülke, vatandaşa hiç bir zaman hesap verecek durumda olmayan içerden ve dışardan desteklenen bir takım bürokrat ve atanmışların elinde olur.
TÜSİAD'ın değişiklik teklifleri arasında yer alan; farklı kültür ve dillerin öğretilmesine imkan tanınması ve ana dilde yayın hakkı gibi önerileri çok tehlikeli olarak görüyoruz. On sekiz ayrı grubun herbirinin bu tür talepleri karşısında devletin ne hale geleceğini tasavvur etmek zor olmasa gerektir. Bu teklifin bazı olumlu sayılabilecek teklifler arasına sıkıştırılmasını da manidar buluyoruz.
Yine, ölüm cezalarının kaldırılması yönündeki değişiklik de isabetli değildir. ABD, Kanada, Brezilya, Japonya, Çin gibi ülkelerde bu ceza halen mevcut ve uygulanmaktadır. ABD, 2000 yılının ilk on ayı içinde 89 kişiyi idam etti. Bu ülkede halkın % 65'i ölüm cezasından yana.
Netice olarak, TÜSİAD'a, bu tekliflerini geri çekerek bir kez daha düşünmesini; daha çok ekonomi ile uğraşmasını tavsiye ediyoruz.
Burhan Kuzu / diğer yazıları
- Bir ulus yok ediliyor / 10.08.2001
- Sınırlı af kararı / 03.08.2001
- Dünya barışı ya da fırtına öncesi sessizlik / 20.07.2001
- İnsan kasapları Lahey'e götürülüyor / 13.07.2001
- Türkiye kötü yönetiliyor / 06.07.2001
- 78 yılda 56 parti kapatıldı / 29.06.2001
- Aileye şirket bakışı / 22.06.2001
- Azınlık hakları / 15.06.2001
- RTÜK Kanunu / 08.06.2001
- TÜSİAD'ın 10 emri / 01.06.2001
- Sınırlı af kararı / 03.08.2001
- Dünya barışı ya da fırtına öncesi sessizlik / 20.07.2001
- İnsan kasapları Lahey'e götürülüyor / 13.07.2001
- Türkiye kötü yönetiliyor / 06.07.2001
- 78 yılda 56 parti kapatıldı / 29.06.2001
- Aileye şirket bakışı / 22.06.2001
- Azınlık hakları / 15.06.2001
- RTÜK Kanunu / 08.06.2001
- TÜSİAD'ın 10 emri / 01.06.2001