Cumhuriyetimizin 78. yılında bulunduğumuz şu yılda tam 56 parti kapatıldı, bunun 37'si Anayasa Mahkemesince kapatıldı. İlk partinin "fırka" olarak ortaya çıktığı 1859'dan bu yana 172 partinin kurulduğu düşünülürse, kapatılan parti sayısının bir hayli yüksek olduğu ortaya çıkmaktadır.
Demokratik yapılı Batı Ülkeleri ile mukayese ettiğimizde 1952 ve 1956'da Almanya'da biri faşist diğeri komünist olmak üzere toplam iki parti kapatıldığı bilinmektedir. Şu anda üçüncü bir parti (MPD) için kapatılma davası açılmıştır. Bu parti faşist nitelikli, yabancı düşmanlığını yayan ve şiddet kullanılmasını bir yöntem olarak benimseyen bir partidir. Nitekim 2500 şiddet içeren olayın içinde bulunmuş ve içinde Türklerin de bulunduğu 24 kişi öldürülmüştür. Tüm bunlara rağmen Alman Anayasa Mahkemesi bir türlü kapatma kararı veremiyor.
Partilerin kapatılması konusunda dünyada iki sistem var. Biri Fransa, ABD ve İngiltere'nin başını çektiği sistem; buna göre siyasi partiler kapatılamaz; bir siyasi partiyi millet kurar, millet geliştirir ve gerek görürse sandıkta onu kapatır. İkinci sistem, Almanya'nın başını çektiği, Portekiz ve İspanya'da görülen, kısmen İtalya'nın da dahil olduğu sistemdir. Bu anlayışa göre sistem kendini korumak için çok sınırlı ölçüde parti kapatma yoluna gidebilir. Bunun ölçüsü her sistemin kendisine güvenine bağlıdır.
Bu ikinci grup demokrasi anlayışına "militan" ya da "müdahaleci" demokrasi denilmektedir. Biz de bu ikinci gruba giren bir ülkeyiz. Yalnız bir şeyi unutmayalım, bu ikinci demokrasi yaklaşımı mecbur kalındığı için uygulanan bir demokrasi tipidir; yoksa, övünülecek bir tarafı yoktur. Yani "bizim demokrasi anlayışımız militandır" ve bu yüzden "sizinkinden daha iyidir" gibi bir anlayış savunulamaz ve zaten ayıptır da. Çünkü müdahaleci demokrasi normal yolla demokrasiyi tam olarak götüremeyen ülkelerde ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bazı köşe yazarları ve bilim adamlarına başında militan demokrasi için, ballandıra ballandıra yapılan çalışmaları dikkate almamak lazımdır.
Türkiye'de uygulanan parti kapatma rejimindeki aksaklık biraz kanundan biraz da uygulamadan kaynaklanmaktadır. Bir defa, bizdeki Siyasi Partiler Kanunu, Anayasanın kapsamını oldukça aşan bir siyasi parti kapatma sistemi öngörmüş; Anayasada bulunmayan parti kapatma nedenleri saymıştır. 1999'da bazı düzeltmeler yapılmış olmakla beraber yine de daha çok eksiklik var.
Uygulamadan kaynaklanan eksikliğe gelince; bu da Anayasa Mahkemesinin yaklaşımından kaynaklanmaktadır. Bunun en son örneğini; Fazilet Partisi'nin kapatılmasında gördük. Bu partiyi "Laiklik ilkesine aykırılığın odağı haline" geldiği gerekçesi ile kapattı. Ne var ki, bunu beş kişinin bazı sözlerini gerekçe göstererek yaptı. Bu bir kaç söz ile kapatılması vatandaş nezdinde pek inandırıcı olamadı. Nitekim gerek bilim adamları, gerekse basın ve siyaset dünyasında pek gerçekçi görülmeyen bu karar, vatandaş arasında da fazla inandırıcı bulunmadı.
Mahkemeyi bu yanlışlığı sevk eden neden "odak" kavramının tanımında mevcut muğlaklıktır. Biz eskiden, bu nedenle parti kapatmanın Anayasa'da yer almadığını, oysa kanunla öngörülmüş olduğunu ileri sürerek eleştirirdik. İşte, 1995 yılında Anayasa değişikliği yapılırken "odak" kavramı tanımı verilmeden Anayasa'ya yazıldı. Kanunda yer alan tanım 1986'da getirilmişti. Kenan Evren'in açtığı davayı Anayasa Mahkemesi o zaman reddetmişti. Ne var ki, aynı Anayasa Mahkemesi Refah Partisini kapatırken bu hükmü iptal etti. Oysa bu hükmün Anayasaya aykırı hiç bir yönü yoktu. TBMM 1999'da "odak" kavramını kanunda tekrar tanımladı. Mahkeme, Fazilet Partisini kapatırken bunu da iptal etti. Mahkeme hep şunu dedi: Anayasa "odak" kavramına anlam verme yetkisini bana vermişti. Bu yaklaşım kesinlikle Anayasaya aykırıdır.
Neticede, "odak" kavramına anlamı Anayasa Mahkemesi verince ortaya bir keyfilik çıkabilmektedir. Bu durum Anayasa'da yer alan "suçta kanunilik" ilkesine açıkça aykırıdır. Çünkü parti ve yetkilileri hangi hareketlerini ne ölçüde yaparlarsa suç olacağını ve partilerinin kapatılması için "odak" oluşturacağını bilememektedirler. Anayasa Mahkemesi bir kaç kişinin hareketini "odak" olma için yeterli görünce haklı olarak kamuoyunda pek inandırıcı bulunmamaktadır.
Şu halde ilk iş, "odak" kavramının kesinlikle Anayasada tanımının yapılması gerekmektedir. Ayrıca kapatma kararı 2/3 çoğunlukla verilmelidir. Keza, kapatma konusunda mutlaka aşamalı yol izlenmelidir. Yani önce daha hafif tedbirlere başvurulmalıdır. Bunların başında devletin mali yardımı kısmen veya tamamen kesmesi gerekebilir, yetkili organlarının görevine son verilebilir. Seçime bir dönem sokmama cezası da ileri sürülmekte ise de, bu ceza da hafif sayılmaz. Kaldı ki kapatmadan daha hafiftir diye bu yola sıkça gidilebilir. İşin doğrusu, şiddete başvurmamış ve teşvik etmemiş partiler kapatılmamalıdır.
Unutmayalım ki, tüm bu sorunlar sağlıklı bir demokrasi ve gerçek bir hukuk devleti anlayışı ile aşılabilir. Bilelim ki, "partisiz bir demokrasi yumurtasız omlet gibidir."
Demokratik yapılı Batı Ülkeleri ile mukayese ettiğimizde 1952 ve 1956'da Almanya'da biri faşist diğeri komünist olmak üzere toplam iki parti kapatıldığı bilinmektedir. Şu anda üçüncü bir parti (MPD) için kapatılma davası açılmıştır. Bu parti faşist nitelikli, yabancı düşmanlığını yayan ve şiddet kullanılmasını bir yöntem olarak benimseyen bir partidir. Nitekim 2500 şiddet içeren olayın içinde bulunmuş ve içinde Türklerin de bulunduğu 24 kişi öldürülmüştür. Tüm bunlara rağmen Alman Anayasa Mahkemesi bir türlü kapatma kararı veremiyor.
Partilerin kapatılması konusunda dünyada iki sistem var. Biri Fransa, ABD ve İngiltere'nin başını çektiği sistem; buna göre siyasi partiler kapatılamaz; bir siyasi partiyi millet kurar, millet geliştirir ve gerek görürse sandıkta onu kapatır. İkinci sistem, Almanya'nın başını çektiği, Portekiz ve İspanya'da görülen, kısmen İtalya'nın da dahil olduğu sistemdir. Bu anlayışa göre sistem kendini korumak için çok sınırlı ölçüde parti kapatma yoluna gidebilir. Bunun ölçüsü her sistemin kendisine güvenine bağlıdır.
Bu ikinci grup demokrasi anlayışına "militan" ya da "müdahaleci" demokrasi denilmektedir. Biz de bu ikinci gruba giren bir ülkeyiz. Yalnız bir şeyi unutmayalım, bu ikinci demokrasi yaklaşımı mecbur kalındığı için uygulanan bir demokrasi tipidir; yoksa, övünülecek bir tarafı yoktur. Yani "bizim demokrasi anlayışımız militandır" ve bu yüzden "sizinkinden daha iyidir" gibi bir anlayış savunulamaz ve zaten ayıptır da. Çünkü müdahaleci demokrasi normal yolla demokrasiyi tam olarak götüremeyen ülkelerde ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bazı köşe yazarları ve bilim adamlarına başında militan demokrasi için, ballandıra ballandıra yapılan çalışmaları dikkate almamak lazımdır.
Türkiye'de uygulanan parti kapatma rejimindeki aksaklık biraz kanundan biraz da uygulamadan kaynaklanmaktadır. Bir defa, bizdeki Siyasi Partiler Kanunu, Anayasanın kapsamını oldukça aşan bir siyasi parti kapatma sistemi öngörmüş; Anayasada bulunmayan parti kapatma nedenleri saymıştır. 1999'da bazı düzeltmeler yapılmış olmakla beraber yine de daha çok eksiklik var.
Uygulamadan kaynaklanan eksikliğe gelince; bu da Anayasa Mahkemesinin yaklaşımından kaynaklanmaktadır. Bunun en son örneğini; Fazilet Partisi'nin kapatılmasında gördük. Bu partiyi "Laiklik ilkesine aykırılığın odağı haline" geldiği gerekçesi ile kapattı. Ne var ki, bunu beş kişinin bazı sözlerini gerekçe göstererek yaptı. Bu bir kaç söz ile kapatılması vatandaş nezdinde pek inandırıcı olamadı. Nitekim gerek bilim adamları, gerekse basın ve siyaset dünyasında pek gerçekçi görülmeyen bu karar, vatandaş arasında da fazla inandırıcı bulunmadı.
Mahkemeyi bu yanlışlığı sevk eden neden "odak" kavramının tanımında mevcut muğlaklıktır. Biz eskiden, bu nedenle parti kapatmanın Anayasa'da yer almadığını, oysa kanunla öngörülmüş olduğunu ileri sürerek eleştirirdik. İşte, 1995 yılında Anayasa değişikliği yapılırken "odak" kavramı tanımı verilmeden Anayasa'ya yazıldı. Kanunda yer alan tanım 1986'da getirilmişti. Kenan Evren'in açtığı davayı Anayasa Mahkemesi o zaman reddetmişti. Ne var ki, aynı Anayasa Mahkemesi Refah Partisini kapatırken bu hükmü iptal etti. Oysa bu hükmün Anayasaya aykırı hiç bir yönü yoktu. TBMM 1999'da "odak" kavramını kanunda tekrar tanımladı. Mahkeme, Fazilet Partisini kapatırken bunu da iptal etti. Mahkeme hep şunu dedi: Anayasa "odak" kavramına anlam verme yetkisini bana vermişti. Bu yaklaşım kesinlikle Anayasaya aykırıdır.
Neticede, "odak" kavramına anlamı Anayasa Mahkemesi verince ortaya bir keyfilik çıkabilmektedir. Bu durum Anayasa'da yer alan "suçta kanunilik" ilkesine açıkça aykırıdır. Çünkü parti ve yetkilileri hangi hareketlerini ne ölçüde yaparlarsa suç olacağını ve partilerinin kapatılması için "odak" oluşturacağını bilememektedirler. Anayasa Mahkemesi bir kaç kişinin hareketini "odak" olma için yeterli görünce haklı olarak kamuoyunda pek inandırıcı bulunmamaktadır.
Şu halde ilk iş, "odak" kavramının kesinlikle Anayasada tanımının yapılması gerekmektedir. Ayrıca kapatma kararı 2/3 çoğunlukla verilmelidir. Keza, kapatma konusunda mutlaka aşamalı yol izlenmelidir. Yani önce daha hafif tedbirlere başvurulmalıdır. Bunların başında devletin mali yardımı kısmen veya tamamen kesmesi gerekebilir, yetkili organlarının görevine son verilebilir. Seçime bir dönem sokmama cezası da ileri sürülmekte ise de, bu ceza da hafif sayılmaz. Kaldı ki kapatmadan daha hafiftir diye bu yola sıkça gidilebilir. İşin doğrusu, şiddete başvurmamış ve teşvik etmemiş partiler kapatılmamalıdır.
Unutmayalım ki, tüm bu sorunlar sağlıklı bir demokrasi ve gerçek bir hukuk devleti anlayışı ile aşılabilir. Bilelim ki, "partisiz bir demokrasi yumurtasız omlet gibidir."
Burhan Kuzu / diğer yazıları
- Bir ulus yok ediliyor / 10.08.2001
- Sınırlı af kararı / 03.08.2001
- Dünya barışı ya da fırtına öncesi sessizlik / 20.07.2001
- İnsan kasapları Lahey'e götürülüyor / 13.07.2001
- Türkiye kötü yönetiliyor / 06.07.2001
- 78 yılda 56 parti kapatıldı / 29.06.2001
- Aileye şirket bakışı / 22.06.2001
- Azınlık hakları / 15.06.2001
- RTÜK Kanunu / 08.06.2001
- TÜSİAD'ın 10 emri / 01.06.2001
- Sınırlı af kararı / 03.08.2001
- Dünya barışı ya da fırtına öncesi sessizlik / 20.07.2001
- İnsan kasapları Lahey'e götürülüyor / 13.07.2001
- Türkiye kötü yönetiliyor / 06.07.2001
- 78 yılda 56 parti kapatıldı / 29.06.2001
- Aileye şirket bakışı / 22.06.2001
- Azınlık hakları / 15.06.2001
- RTÜK Kanunu / 08.06.2001
- TÜSİAD'ın 10 emri / 01.06.2001