Sizi fazla yormadan, normal köşe yazısı teamüllerinin de biraz dışına çıkarak yanıtı daha ilk cümleden veriyor ve merakınızı çektiğini düşünerek okumaya devam edeceğinizi ümit ediyorum.
Yanıt: Türkiye ABD açısında hiçbir zaman "vazgeçilmez bir müttefik" diye nitelendirilebilecek bir değere sahip olmamıştır aksine "Türkiye'nin esaret altına alınması" ABD için nihai hedeftir.
Başlık altında ilk değinmemiz gereken konulardan birisi Türkiye'nin ABD ile olan ve II. Dünya Savaşı'ndan sonra daha da artan ilişkileri çerçevesinde başka bir deyimle tarihi süreç içerisinde ABD'nin kendi çıkarları doğrultusundaki işte bu konumunu en az 3 sefer net bir şekilde göstermiş olduğu gerçeğidir.
Bir: ABD'nin Türkiye ve İtalya'ya, SSCB'nin de Küba'ya nükleer başlıklı füze yerleştirmesi ile başlamış olan 1962 yılındaki 'Küba Füze Krizi' döneminde Türkiye'de bazı kesimlerin sempati beslediği ABD Başkanı J. F Kennedy başkanlığındaki ABD tarafı, krize çözüm bulabilmek için Türkiye'ye yerleştirilen Jüpiter füzelerinin pazarlık edilmesi gündeme geldiğinde Türkiye'nin böylesi bir pazarlıktan haberdar edilmemesine karar vermiş, bu kararı uygun davranarak pazarlık sonuçlarını Türkiye'ye sadece beyan etmiştir. Mustafa Kemal Atatürk'ün dengeli ve milli politikasından uzaklaşmanın ve körü körüne ABD'nin tam tarafında yer almanın bedeli yıllar içerisinde Türkiye için ağır olmuştur.
İki: ABD'nin Türkiye'ye karşı net konumunu gösterdiği diğer olay ise hiç şüphesiz 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ve sonrasıdır. Özellikle II. Barış Harekatı'na müteakip ABD ve müttefiklerinin uygulamış olduğu ambargo ve sonrasında yaşanan olayları zaten ya biliyorsunuzdur ya da kolayca tarihi sürece dair anılara, yazılara ve makalelere internetten ya da basılı kitaplardan erişebilir, bulabilirsiniz.
Ve üç: Türkiye'nin her türlü itirazına, güvenlik endişelerine rağmen ve aynı zamanda NATO ittifakının ortakları olmasına rağmen 1990'lı yıllarda 'Çekiç Güç' ile başlayan süreç ile birlikte bugünlerde ABD'nin PKK/YPG/SDG'ye her türlü ağır ve yeni teknoloji silahları temin etmesi ve aynı zamanda askeri ve stratejik eğitimler vermesi ABD nezdinde Türkiye'nin konumunu net bir şekilde gösteren diğer bir olaylar zinciridir.
Dahası ve bu sürecin diğerlerinden bir farkı daha var: ABD kendi açısından Türkiye'den aslında vazgeçmiyor, Türkiye'yi hedef haline getiriyor.
ABD için Türkiye toprakları her yönden 'değerli' ve Türk insanının emeği de 'sömürülebilir' nitelikte ve dolayısı ile böylesi bir değerin kendi haline bırakılması ya da ABD dışındaki ülkelerle yakınlaşması varsayıma dayalı dahi olsa ABD için asla kabul edilemez.
Dolayısı ile ülkem için bizler adına karar veren tüm makam sahiplerine Türkiye'nin ABD için bir müttefik olmadığı gerçeğini görmeleri ve önümüzdeki kısa bir zaman diliminde dahi Arap Baharı'na benzer şekilde Türkiye'nin ve Türk insanının hedef alındığı olaylar zincirine karşı hazırlıklı olmaları gerekir.
Belki de S-400 füzelerinin ABD tarafından (henüz engellenemeyen) alımının bir süre için dahi olsa en azından geciktirilmeye çalışılmasının arkasında halihazırda Türkiye'ye karşı işleyen bir eylem planının izlerini aramak gerekiyor olabilir. Eğer ki öyleyse, Türkiye'ye karşı ilk hamle önümüzdeki 12 ay içerisinde gerçekleşecek demektir – diyerek ayrıntılarını bir diğer köşe yazımıza bırakalım.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cem Kayalı / diğer yazıları
- Borsa İstanbul’da yeni düzenleme şart / 11.02.2021
- Borsa İstanbul’un küçük yatırımcıları / 06.01.2021
- Atı alan İngiltere sadece Üsküdar’ı geçmedi! / 05.01.2021
- Hemen barış, şimdi barış; savaşma barış! / 22.10.2020
- Buğdayda beklenmeyen düşüş / 31.08.2020
- Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanlarına çağrı-III / 05.08.2020
- Türkiye, KKTC ve Doğu Akdeniz / 23.07.2020
- Tartus’u anlamadan Akdeniz’i anlamak / 12.07.2020
- Sadece ‘O’ bıkmadı! / 24.04.2020
- Kimdir Sayın Prof. Dr. Haydar Baş? / 17.04.2020
- Borsa İstanbul’un küçük yatırımcıları / 06.01.2021
- Atı alan İngiltere sadece Üsküdar’ı geçmedi! / 05.01.2021
- Hemen barış, şimdi barış; savaşma barış! / 22.10.2020
- Buğdayda beklenmeyen düşüş / 31.08.2020
- Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanlarına çağrı-III / 05.08.2020
- Türkiye, KKTC ve Doğu Akdeniz / 23.07.2020
- Tartus’u anlamadan Akdeniz’i anlamak / 12.07.2020
- Sadece ‘O’ bıkmadı! / 24.04.2020
- Kimdir Sayın Prof. Dr. Haydar Baş? / 17.04.2020