Oğul Bush'un, ülke içerisinde biten otoritesini yeniden tesis edebilmesi ve dış dünyadaki imajını tekrar canlandırabilmesi için Saddam kozunu devreye sokması gerekiyordu..
Ve öyle de oldu....
Baylar bayanlar!
O'nu yakaladık....
Irak'taki işgal gücünün valisi Bremer böyle seslendi salondakilere.
Baştan sona senaryo...
Salon tıkabasa doldurulmuş, canlı yayın ekibi hazırda bekliyor, kaset birazdan konacak ve salona monte edilen ön saflardaki Arap gazeteciler VTR'de Saddam'ın o halini görünce birden fırlayarak "Kahrolsun Saddam..!" diye bağıracak..
Ve öyle de oldu...
Başkent Bağdat'ta ve Basra'da operasyon üzerine operasyon düzenleniyor, halk yakapaça içeri alınıyor, çocuklar kelepçeleniyor, yaşlı kadınlar tartaklanıyor..
Irak halkı, adına koaliSİYON gücü denen işgalcilere ve Saddam'a lanet okumaya başlıyor.
Diktatör Saddam'ın kılıçla temin ettiği ve sisteme oturtuğu etnik dokuyu Emperyalist Bush ve ekibi dipçikle monte etmeye çalışıyor.
Seçilmiş(!)Iraklı son muhalif(!) yöneticiler TV ekranından Saddam'a lanet yağdırıyor, yayın bitince Saddam'ın kendisine bağladığı emekli maaşını alamadığı için Conilerle ağız dalaşına tutuşuyor..
Oyun içinde oyun.
Irak'ta oynanan oyunun son perdesi bir türlü inmiyor.
Irak'ın işgaline zemin hazırlayan Kitlesel silahlar birer düzmeceydi.
Silahsızlandırma adına yapılan incelemelerse birer kurgu.
ABD'nin demokrasi vaadleri bir aldatmacaydı.
Özgürleştirme nutukları ise kandırmaca.
Saddam'ın varlığı ile yokluğu arasında psikolojik gelgit yaşayan Iraklı sivillerin askeri kameralara attıkları gülücükler yapmacık, zafer naraları irreel..idi.
Arap kamuoyunda anketler düzenleniyor ve Saddam bu anketlerde popüleritesini artırmış görünüyordu.
Washington patentli yapılan kamuoyu yoklamalarında da Bush değer kaybetmekteydi.
Irak liderinin zaman zaman Bağdat sokaklarında gezdiği söyleniyor, anında yer yarılıyor içine giriyordu. Varla yok arasında, kaşla göz arasında bir boyuttan başka bir boyuta taşınıyordu devrik lider.
Gerçek olmayan heykeli yıkılmıştı; ama O, hala ayaktaydı..öyle deniyordu.
Oğul Saddamlar ele geçirilmişti ama teşhisinde tartışmalar vardı.. Onlar değildi..
Herkes bir yerlerde birtakım roller yapıyordu.
Hatta Saddam'ın da onlarca kopyası vardı ve onlar da birer ikişer, ya da gruplar halinde bir yerlerde gezmekteydiler.
Baylar bayanlar!
O'nu yakaladık..
Kimi inanıyor kimi inanmak istemiyor.
O yakalanamazdı. Yakalanmaması gerekiyordu.
İnsanlar o kadar inanmışlar,inandırılmışlardı ki buna ihtimal veremiyorlardı.
Sahtesi mi, gerçeği mi?...
Benziyor ama ..O değil...(!)
Şimdi de yargılanması sözkonusu.
Hayali mahkemelerde gerçekçi olmayan kararlar alınacaktı yine.
Saddam bu kez gerçek idi (galiba).
Adalet reel olacak mı, olmayacak mı?
Sanal tartışmalar da bu...
Ve öyle de oldu....
Baylar bayanlar!
O'nu yakaladık....
Irak'taki işgal gücünün valisi Bremer böyle seslendi salondakilere.
Baştan sona senaryo...
Salon tıkabasa doldurulmuş, canlı yayın ekibi hazırda bekliyor, kaset birazdan konacak ve salona monte edilen ön saflardaki Arap gazeteciler VTR'de Saddam'ın o halini görünce birden fırlayarak "Kahrolsun Saddam..!" diye bağıracak..
Ve öyle de oldu...
Başkent Bağdat'ta ve Basra'da operasyon üzerine operasyon düzenleniyor, halk yakapaça içeri alınıyor, çocuklar kelepçeleniyor, yaşlı kadınlar tartaklanıyor..
Irak halkı, adına koaliSİYON gücü denen işgalcilere ve Saddam'a lanet okumaya başlıyor.
Diktatör Saddam'ın kılıçla temin ettiği ve sisteme oturtuğu etnik dokuyu Emperyalist Bush ve ekibi dipçikle monte etmeye çalışıyor.
Seçilmiş(!)Iraklı son muhalif(!) yöneticiler TV ekranından Saddam'a lanet yağdırıyor, yayın bitince Saddam'ın kendisine bağladığı emekli maaşını alamadığı için Conilerle ağız dalaşına tutuşuyor..
Oyun içinde oyun.
Irak'ta oynanan oyunun son perdesi bir türlü inmiyor.
Irak'ın işgaline zemin hazırlayan Kitlesel silahlar birer düzmeceydi.
Silahsızlandırma adına yapılan incelemelerse birer kurgu.
ABD'nin demokrasi vaadleri bir aldatmacaydı.
Özgürleştirme nutukları ise kandırmaca.
Saddam'ın varlığı ile yokluğu arasında psikolojik gelgit yaşayan Iraklı sivillerin askeri kameralara attıkları gülücükler yapmacık, zafer naraları irreel..idi.
Arap kamuoyunda anketler düzenleniyor ve Saddam bu anketlerde popüleritesini artırmış görünüyordu.
Washington patentli yapılan kamuoyu yoklamalarında da Bush değer kaybetmekteydi.
Irak liderinin zaman zaman Bağdat sokaklarında gezdiği söyleniyor, anında yer yarılıyor içine giriyordu. Varla yok arasında, kaşla göz arasında bir boyuttan başka bir boyuta taşınıyordu devrik lider.
Gerçek olmayan heykeli yıkılmıştı; ama O, hala ayaktaydı..öyle deniyordu.
Oğul Saddamlar ele geçirilmişti ama teşhisinde tartışmalar vardı.. Onlar değildi..
Herkes bir yerlerde birtakım roller yapıyordu.
Hatta Saddam'ın da onlarca kopyası vardı ve onlar da birer ikişer, ya da gruplar halinde bir yerlerde gezmekteydiler.
Baylar bayanlar!
O'nu yakaladık..
Kimi inanıyor kimi inanmak istemiyor.
O yakalanamazdı. Yakalanmaması gerekiyordu.
İnsanlar o kadar inanmışlar,inandırılmışlardı ki buna ihtimal veremiyorlardı.
Sahtesi mi, gerçeği mi?...
Benziyor ama ..O değil...(!)
Şimdi de yargılanması sözkonusu.
Hayali mahkemelerde gerçekçi olmayan kararlar alınacaktı yine.
Saddam bu kez gerçek idi (galiba).
Adalet reel olacak mı, olmayacak mı?
Sanal tartışmalar da bu...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005