Bu köşede epey bir süre yazdık, çizdik. Yazıp çizmeye de devam ediyoruz. Dünyanın muhtelif bölgelerinde yaşanan doğal afetleri, dünya coğrafyasının en ücra köşelerindeki insanların, ülkelerin başına gelen felaketleri, işgal güçlerinin başlatmış olup, şuan için de sürdürüyor oldukları işgal planlarını, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye ve Türk insanına bakışını,Afganistan'da, Irak'ta, Filistin'de, Çeçenistan'da, Keşmir'de Müslümanlar'a yapılan saldırıları, İslam ülkeleri üzerindeki çirkin senaryoları, içte ve dışta daha güçlü ve daha bağımsız bir Türkiye hayalini ve daha nice konuyu değişik vasıtalarla ele alıp işlemeye, işlediklerimizden anlamlı sonuçlar çıkararak sizlere vermeye çalıştık.Dünya genelinde çok farklı boyutta cereyan eden tüm bu olaylar ortada iken bizler bu olaylar karşısında nasıl bir tavır sergiledik ve sergilediğimiz tavır, hatta duruş, bize ne getirdi, bizden neler götürdü hiç düşündünüz mü?Dikkatinizi çekmiş olması lazım; İçte ve dışta gelişen olaylar farklılık arzetse de bize karşıt gelişen süreçte, hatta cephede, pek farklı bir değişiklik gözlenmiyor. Dün ülkemiz üzerinde oynanan oyunların devamı bugün de oynanmakta hatta eskisinden daha şiddetli bir şekilde.Millitçe topyekun İstiklal Mücadelesi verdiğimiz batılı ulusların ülkemize abanmaları günden güne devam ediyor. Kıbrıs Türk halkı üzerinde oynanan oyunlarda elimiz Rumlar karşısında kırılmış vaziyette. Hükümetimiz Ege'de Yunanistan'a inisiyatifi kaptırmış durumda. Komşularımız işgale tabi tutulurken toplum olarak pasifize kılınmışız. Başımızdaki hükümet iç ve dış politikada rotasını farklı kulvarlara kaydırmış vaziyette. Kara, hava ve deniz sınırlarımız aleyhimize tartışma konusu ediliyor. Etnik bölücülük içerideki işbirlikçilerin de ara gazıyla ulusal bütünlüğümüzü tehdit eder hale gelmiş. Ulusal meclisimizin kararları sözde uluslarüstü kurumlarca daha demokratik sürece çekilmeye çalışılırken, bölücübaşı ve şurekasının talepleri Türk halkına dayatılır bir hal almış. Özelleştirme adı altında milli ekonomik değerlerimiz peşkeş çekiliyor. Solcu geçinenler devletçiliklerinden utanır bir hal almışlar, liberal felsefeye tabi olduğunu açıklayanlar ulusal satışa es geçmeye başlamışlar, dini değerlerle yoğrulduklarını söyleyenler dini ve milli hassasiyetlerini yitirmiş politik uygulamalara imza atar hale gelmişler. Ekonomimiz IMF'ye, siyasetimiz ABD ve AB'ye ilintilendirilmiş durumda. Üniter devlet anlayışından kopmalar yaşanırken halkımız arasında sosyal ve kültürel kopmalar da almış başını gidiyor. Yasamamız Kopenhag'a, Yürütmemiz Brüksel'e,Yargımız Strasbourg'a havale edilmiş.Milli politik bir duruştan bahsetmek mümkün değil.Kısacası dini ve milli kimliğimiz, benliğimiz, değerlerimiz ayaklar altına alınmaya çalışılıyor.Etkili ve yetkili olarak hazır ve nazır olması gerekenler ortada yok. Türkiye'nin Büyük Millet Meclisi'ndeki siyasi partilerden bu eksende anlamlı bir adım beklemek ise hayal.Dinlerarası diyalog adı altında son ve hak din olan İslam, farklı bir din haline sokulmaya çalışılıyor.İslam'ın sözde radikal(!) çizgisini yumuşatmaya çalışan yumuşak(!)ve hassas kesimler halkı İslam'dan soğutmak adına ilginç kararlara imza atıyorlar. Misyonerlik çalışmaları son hızıyla sürerken çığ gibi çoğalarak açılan kilise evlerinin sayısıyla değil, Kur'an kurslarının nasıl kapatılacağı ile muhatap ediliyoruz.İslamiyeti sulandırmaya çalışanlar dinini değiştiren Türk gençleri karşısında ellerini ovuşturuyorlar.Siyasi partilerimiz hükümetiyle muhalefetiyle halkın derdine, toplumun yarasına derman olacağı yerde kısır tartışmalarla vakit geçiriyor. Meclisteki partiler bu ülkenin büyüklüğünü kavrayamamış vaziyette.Türkiye'nin ekonomik gücünün farkına varamayan, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının değerini doğru dürüst tahmin edemeyen, bu milletin milli enerjisini harekete geçiremeyen devlet yönetiminden de bu beklenebilir. Yani yurdun yıkılmadık kalesi, girilmedik tersanesi kalmamış.Askeri gücünüzü bölücü örgüte karşı rahatça kullanamıyorsanız, milli kaynaklarınızı istediğiniz şekilde değerlendiremiyorsanız, ekonomik ve askeri yönden etkin olduğunuz söylenebilir mi?Kendi gücünüzün farkına varamamış olmanız sizin en büyük ve dramatik handikapınızdır.Hele hele hükmetme referansını bu milletten almayan hükümetler bu işin altından kolay kalkamazlar. Ve bunun sorumluluğu da çok büyüktür.Mevcut hükümetin içine düştüğü en büyük çıkmaz da bu.Ne iç politikada, ne dış politikada milli bir duruş sergileyemiyor. Hükümetin bilançosuna dikkatlice bakarsanız bunu çok rahat görürsünüz. Ekonomik ve sosyal konularda Makro nitelikli sürdürülen politikalar milleti mikro geçim düzeyine ve yaşam kalıbına çekmiş vaziyette.Ya Kıbrıs'ta hangi milli davamız kaldı? Ege'de, Irak'ta hangi Kırmızı çizgilerimizin esamesi okunuyor?Sözde küresel dünyanın önceliklerini sahiplenmeye çalışan hükümetimiz bugün Fener Rum Patriği Bartolomeos'un evrenselliği üzerinden siyasetini daim kılma çabasında. Patrikhaneyi evrensel kılarak Bush'un gözüne girmeye çalışanlar, Bölücübaşının yularını gevşeterek Avrupa karşısında elini güçlü kılmaya soyunanlar, Sözde Soykırım iddialarının akademik seviyeye çekilmesine arabuluculuk edenler bu ülkeye ihanet noktasındalar.Hele hele her seçim evresinde tazelenen ve ardı arkası kesilmeyen Washington ziyaretleri esnasında psikolojik destek alarak Türk siyasetinde ayakta durmaya çalışanların sonu hep hüsran olmuştur ve olmaya da mahkumdur.Bugün Türk dış politikasının Avrupa'yı, Amerika'yı, dış dünyayı iyi yorumlayan, gelişen olayları dikkate alarak çözüm üretebilen bir kadroya ihtiyacı var.Bugün Türk ekonomisinin mevcudunu ve potansiyelini çok iyi bilen ve bunu milletin önceliklerini ön planda tutarak değerlendirebilecek kadrolara ihtiyacı var.Bugün Türk siyasetinin, içine düştüğü, daha doğrusu düşürüldüğü, durumdan çıkarılmasını sağlayacak, rasyonel çıkarımlarla dini ve milli çizgide adım atacak ve bu yoldan asla taviz vermeyecek oluşumlara ihtiyacı var.Türkiye'nin böyle bir gücü, kadrosu, siyasi bir oluşumu var mı peki?Türkiye'nin Avrupa Birliği'nin Türkiye üzerindeki oyunlarını başından beri, bizim bu köşede teşhis koymaya çalıştığımız şekliyle, tam ve doğru teşhisini koyan ve çözüm süreci öneren bir kadrosu var. Türk ekonomisinin içine düşürüldüğü(!) dramatik tabloya çare olacak projeleri bünyesinde barındıran ve yeni öneriler getiren bir yapılanma mevcut.Sosyal ve kültürel açılımlarla Avrupa ülkelerine ve Amerika'ya alternatif bir politika anlayışı sunan,Ülke gerçekleriyle örtüşen ve maruz kaldığımız tabloyu daha önceden tahmin ederek karşıt tez geliştiren bir ekip var.Türkiye'nin kendi bölgesinde küçük bir devlet olarak değil bir cihan devleti olarak yeralmasını başından beri savunan ve meydan okuyan, kendine güvenen bir siyasal oluşumu var.Türkiye, iç ve dış politikasının ne olması ve nasıl olması gerektiği şeklinde bugüne dek yazıp çizdiklerimizi birebir gerçekleştirebilecek bir lidere sahip.Milli bağımsızlığımıza her zamankinden daha çok ihtiyacımızın olduğu bu dönemde Bağımsız Türkiye Partisi ve Lideri Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in iç ve dış politikaya dair görüş, düşünce, öngörü ve tezleri ile bizim temenni ettiğimiz bir Türkiye ne kadar da örtüşüyor değil mi?İçte ve dışta Bağımsız bir Türkiye hayal değil.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005