Lafın tamamı deliye söylenir. Akıllı insan ise leb demeden leblebiyi anlar. Eğmeden bükmeden, açık ve seçik bir şekilde olduğu gibi konuşacağım. Yani derler ya, gönlümden geldiği gibi… Belki gücenenler olabilir, belki yanlış anlayanlar olabilir. Varsın olsun gönlümden geldiği gibi.
2002 yılından bu yana tam 10 yıldır iktidarda olan AKP hükümeti var. Çok yazdık, çok çizdik, konferanslar, seminerler, açık hava mitingleri düzenledik. Yönetime tabi olduk ama ne hikmetse hep sıfırla çarpıldık. Sözlerimiz yanlış anlaşıldı. Kendinizi hep akıllı gördünüz. Bizim ordumuz Habeş ordusu değil dediniz. Ordunun başına çuval geçirdiler ses çıkarmadınız. 60 tane generali kodese soktular ses çıkarmadınız. Irakta ABD’ye destek verdiniz, Libya da, Mısır da, Tunus da hep ABD ile oldunuz Afganistan’da, NATO ve yine ABD’nin yanında oldunuz.
ABD ile aynı yatağa girilmez denildi dinlemediniz. Özelleştirme devleti yok eder denildi dinlemediniz. Yeraltı kaynaklarını üç-beş tane Global güce peşkeş çektiniz. Devletin senyoraj hakkını kullanması gerekir. Kendi ürettiğimiz ürünümüzün karşılığında para basılması gerekir denildi, kulak ardı ettiniz. Milletin itikadı ile oynanıyor. Millet tarihinden, örfünden, dininden, değerlerinden uzaklaştırılıyor. Çanakkale’deki ruhtan, İstiklal Savaşı’ndaki ruhtan uzaklaşılıyor denildi, kaale bile almadınız. Devletle milletin, askerle sivilin arası açıldı umursamadınız.
“Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak” yolun sonu göründü. “Deniz bitti, kara göründü.”
Bu liberal kapitalist sistemle baş edemezsiniz. Çünkü bu sistemi kuranlar tüm kurallarını kendi lehlerine göre ayarlamışlar.
İnsan Hakları, demokrasi onların safsataları insan hakkı dendiği zaman bil ki global güçlerin menfaati var denildi. Demokrasiden bahsediliyorsa bilin ki orada ki sömürüden, zulümden, namusa tecavüz, insanları katletmek olduğunu anlıyoruz. Bugüne kadar geldik, belki biz de onlara aklımızca taktikler yaptık ama şu son Afganistan’daki helikopter kazası, CIA Başkanı’nın, Başbakan’ı sık-sık ziyaretleri, Suriye dayatmaları Türkiye’nin ve hükümetin deşifresi manasına geliyorsa o halde Türkiye, akıllı bir insanı iş başına getirmek zorundadır. Çünkü bizdeki atasözleri çok kıymetlidir. Ne demiş atalar: “Sokma akıl, üç-beş adım gider.”
Başbakan’a akıllı danışmanlar verene kadar ekonomiyi bilen, siyaseti bilen, devletten ve milletin inancından taviz vermeyen, askerle sivili, devletle milleti kucaklaştıran cesur, akıllı, basiretli, ferasetli, donanımlı, bu milletin menfaatini kendi menfaatinden daha çok seven, “damarımı kesseniz Türk kanı, Kürt kanı, Çerkez kanı akar” diyen, “biz kardeşiz bizi ayıranlar vallahi de billahi de kalleş oğlu kalleştir” diyen, “ne AB, ne ABD, ne IMF tek çözüm Bağımsız Türkiye” diyen “Milli Ekonomi Modeli’ni hayata geçirerek, malımızın ve emeğimizin karşılığı olan Milli paramızı basarak Borçlarımızı ödeyeceğiz” diyen, “Sosyal Devlet modeli ile milletimizin refahını arttıracağım, talebi arttırarak üretimi devreye koyup işsizliği bitireceğim” diyen, “tarımda ki kotayı kaldıracağım, avans ve ürün alım garantisi vereceğim” diyen, “100 bin TL’nin altında geliri olandan vergi almayarak ekonomiyi canlandıracağım” diyen, “enerji, sigorta, hammadde giderlerini aşağıya çekerek üretim maliyetini düşürüp Türk sanayisinin uluslararası rekabette güvenini arttıracağım” diyen, “küçültülmüş değil, güçlü devlet, güçlü millet, güçlü ordu diyen, çok kısa zaman da ekonomik krizi çözerim” diyen, “2 yılda AB’yi, 3 yılda ABD’yi geçerek 4. yılda Türkiye’yi kâinat devleti yaparım” diyen, “bu vatan bizimdir, bizim kalacak” diyen, her şeyden önce Allah’a inanıp güvenen Prof. Dr. Haydar Baş’ı iktidara getirmek millet olarak, devlet olarak boynumuzun borcudur. Yarın geç olabilir.
Suriye düşmeden Türkiye en kısa zaman da “erken seçime” gitmek zorundadır. Bu büyük mesuliyetten kimse kendini kurtaramaz.
2002 yılından bu yana tam 10 yıldır iktidarda olan AKP hükümeti var. Çok yazdık, çok çizdik, konferanslar, seminerler, açık hava mitingleri düzenledik. Yönetime tabi olduk ama ne hikmetse hep sıfırla çarpıldık. Sözlerimiz yanlış anlaşıldı. Kendinizi hep akıllı gördünüz. Bizim ordumuz Habeş ordusu değil dediniz. Ordunun başına çuval geçirdiler ses çıkarmadınız. 60 tane generali kodese soktular ses çıkarmadınız. Irakta ABD’ye destek verdiniz, Libya da, Mısır da, Tunus da hep ABD ile oldunuz Afganistan’da, NATO ve yine ABD’nin yanında oldunuz.
ABD ile aynı yatağa girilmez denildi dinlemediniz. Özelleştirme devleti yok eder denildi dinlemediniz. Yeraltı kaynaklarını üç-beş tane Global güce peşkeş çektiniz. Devletin senyoraj hakkını kullanması gerekir. Kendi ürettiğimiz ürünümüzün karşılığında para basılması gerekir denildi, kulak ardı ettiniz. Milletin itikadı ile oynanıyor. Millet tarihinden, örfünden, dininden, değerlerinden uzaklaştırılıyor. Çanakkale’deki ruhtan, İstiklal Savaşı’ndaki ruhtan uzaklaşılıyor denildi, kaale bile almadınız. Devletle milletin, askerle sivilin arası açıldı umursamadınız.
“Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak” yolun sonu göründü. “Deniz bitti, kara göründü.”
Bu liberal kapitalist sistemle baş edemezsiniz. Çünkü bu sistemi kuranlar tüm kurallarını kendi lehlerine göre ayarlamışlar.
İnsan Hakları, demokrasi onların safsataları insan hakkı dendiği zaman bil ki global güçlerin menfaati var denildi. Demokrasiden bahsediliyorsa bilin ki orada ki sömürüden, zulümden, namusa tecavüz, insanları katletmek olduğunu anlıyoruz. Bugüne kadar geldik, belki biz de onlara aklımızca taktikler yaptık ama şu son Afganistan’daki helikopter kazası, CIA Başkanı’nın, Başbakan’ı sık-sık ziyaretleri, Suriye dayatmaları Türkiye’nin ve hükümetin deşifresi manasına geliyorsa o halde Türkiye, akıllı bir insanı iş başına getirmek zorundadır. Çünkü bizdeki atasözleri çok kıymetlidir. Ne demiş atalar: “Sokma akıl, üç-beş adım gider.”
Başbakan’a akıllı danışmanlar verene kadar ekonomiyi bilen, siyaseti bilen, devletten ve milletin inancından taviz vermeyen, askerle sivili, devletle milleti kucaklaştıran cesur, akıllı, basiretli, ferasetli, donanımlı, bu milletin menfaatini kendi menfaatinden daha çok seven, “damarımı kesseniz Türk kanı, Kürt kanı, Çerkez kanı akar” diyen, “biz kardeşiz bizi ayıranlar vallahi de billahi de kalleş oğlu kalleştir” diyen, “ne AB, ne ABD, ne IMF tek çözüm Bağımsız Türkiye” diyen “Milli Ekonomi Modeli’ni hayata geçirerek, malımızın ve emeğimizin karşılığı olan Milli paramızı basarak Borçlarımızı ödeyeceğiz” diyen, “Sosyal Devlet modeli ile milletimizin refahını arttıracağım, talebi arttırarak üretimi devreye koyup işsizliği bitireceğim” diyen, “tarımda ki kotayı kaldıracağım, avans ve ürün alım garantisi vereceğim” diyen, “100 bin TL’nin altında geliri olandan vergi almayarak ekonomiyi canlandıracağım” diyen, “enerji, sigorta, hammadde giderlerini aşağıya çekerek üretim maliyetini düşürüp Türk sanayisinin uluslararası rekabette güvenini arttıracağım” diyen, “küçültülmüş değil, güçlü devlet, güçlü millet, güçlü ordu diyen, çok kısa zaman da ekonomik krizi çözerim” diyen, “2 yılda AB’yi, 3 yılda ABD’yi geçerek 4. yılda Türkiye’yi kâinat devleti yaparım” diyen, “bu vatan bizimdir, bizim kalacak” diyen, her şeyden önce Allah’a inanıp güvenen Prof. Dr. Haydar Baş’ı iktidara getirmek millet olarak, devlet olarak boynumuzun borcudur. Yarın geç olabilir.
Suriye düşmeden Türkiye en kısa zaman da “erken seçime” gitmek zorundadır. Bu büyük mesuliyetten kimse kendini kurtaramaz.
Vahit Belge / diğer yazıları
- Türk Telekom'a neden ulaşılamıyor? / 01.04.2023
- Kaidesizlik / 31.05.2012
- Tek çözüm erken seçim ve Prof. Dr. Haydar Baş / 24.03.2012
- Türk - Amerikan ortak filmi / 20.03.2012
- İki eser ve sanatçılar / 13.03.2012
- Vatandaş kızıyor ama gülmesi yakın / 10.03.2012
- Hizaya gel / 07.03.2012
- Bulanık hava / 19.02.2012
- Misyoner ajanlar, ajan misyonerler / 14.02.2012
- Hikaye / 11.02.2012
- Kaidesizlik / 31.05.2012
- Tek çözüm erken seçim ve Prof. Dr. Haydar Baş / 24.03.2012
- Türk - Amerikan ortak filmi / 20.03.2012
- İki eser ve sanatçılar / 13.03.2012
- Vatandaş kızıyor ama gülmesi yakın / 10.03.2012
- Hizaya gel / 07.03.2012
- Bulanık hava / 19.02.2012
- Misyoner ajanlar, ajan misyonerler / 14.02.2012
- Hikaye / 11.02.2012