Türkiye Cumhuriyeti devleti bugüne kadar bu ajan yuvası tarikatların elinden çok ama çok acılar çekti.
Devletimizin kurucusuna düşman askerler yetiştiren bu mahfillerin halen daha konuşuluyor olması ve faaliyet göstermesi, devletin acziyeti ve ayıbıdır bence.
Şöyle bir bakalım Türkiye'nin tarikatlar fotoğrafına.
Türkiye'de 30 farklı ve etkili tarikat, 800'ün üzerinde medrese olduğu kayıtlarda geçiyor.
Bu yapılara bağlı olarak, 225 bin öğrenci ise tarikat yurtlarında kalıyor.
Ve bu öğrencilerin Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı olarak yetiştirildiği bilinmesine rağmen söz konusu tarikatlara sessiz kalınması ve hatta desteklenmesi, tam bir ihanet olsa gerek.
İşin çok daha gerilerine gidildiğinde görülecektir ki, Selçuklu'yu ve Osmanlı'yı yıkan bu gerici tarikatlardan başkası değildir.
Çünkü bu tarikatların ucu ve daha doğrusu kökü, İngiliz derin devletine kadar uzanmaktadır.
Özellikle de burada başı çeken tarikat, Nakşibendi tarikatıdır. Tamamen İngiliz menşelidir ve istisnasız tüm üyeleri Atatürk düşmanıdır!
Ehl-i Beyt soyunun tertemiz ismi yüce önderimiz Atatürk'ün bu yapılara ilişkin bakış açısı çok netti elbette.
Büyük Taarruz öncesiydi…
Atatürk Konya civarında askerleri denetliyordu.
Denetlemeler sürerken okulları ve medreseleri dolaşıyordu.
Ilgın'a geldi ve orada medrese öğrencilerinden biri Atatürk'e, savaşa gitmek istemediklerini söyledi.
Atatürk'ün yanında Sovyet Büyükelçisi İ.Aralov ile Azerbaycan Büyükelçisi İbrahim Abilov da vardı.
Atatürk sinirlenmişti; "Millet kan içinde yüzerken burada besiye çekilmişsiniz. Askere alınmanız için hemen emir vereceğim" diye cevap verdi.
Atatürk bu tarikat ve cemaatlere hiç göz yummamıştı çünkü, nedeni çok can yakıcı sonuçları ile ortadaydı.
Yıl 1921…
Kütahya-Eskişehir muharebeleri günleriydi.
"Mustafa Kemal dinsizdir, Kuvayı Milliye dinsizdir, bunlarla savaşan şehit düşer" yazılı Şeyhülislamın fetvaları Yunan uçakları tarafından Türk cephelerine yoğun bir şekilde atılıyordu.
Öte yandan da İngiliz destekli Yunan birlikleri, batıdan ilerlemeye devam ediyordu.
İşte Yunan uçaklarından atılan bu fetvalara aldanan tam 30.122 asker, tüfekleri ile birlikte cepheden kaçmaya başlamışlardı.
Bu husus maalesef tarih kitaplarında istenilen şekilde yer bulamamıştı.
Bunun sonucunda cephe düştü ve Yunanlılar Sakarya kıyılarına kadar ilerlemişti. Atatürk'ün çok sevdiği Nazım Yarbay ise, 15 Temmuz 1921 tarihinde bu çatışmalarda şehit olmuştu.
Atatürk ise bu acı haberi duyduğunda çok üzülmüş ve gözleri dolmuştu.
Nazım Yarbay'ın ölümüne sebep olan bu gericilere ve ona inanıp ihanet edenlere şu sözü söyleyecekti:
"Şu zavallı kafaya bak. Bu çağdışı, dünyaya kapalı, alaturka ilkel kafalar yüzünden bugün bu haldeyiz. Başka yolu yok, kendimizi yenilemek, ilerlemek, günümüz uygarlığına ayak uydurmak, onlarla eşit duruma gelmek zorundayız.
Ve bunu sağlamak için de bu donmuş, durmuş, uyuşmuş kafaları değiştirmek zorundayız. Yoksa bugün kurtulsak bile yarın yine ayak altında kalırız. Kurbanlık koça döneriz, yem oluruz. Yine rahat rahat sömürürler. Bugün yaptıramadıklarını ilerde de yaptırmaya çalışırlar. Yine bir sürü işbirlikçi bulurlar. Uğrunda birçok çocuğumuz gibi, Nazım'ın da canını verdiği bu büyük mücadele boşa gitmiş olur."
Ulu önderimizin ne kadar haklı olduğunu 15 Temmuz kahpe FETÖ darbe girişimi ile görmüş olmadık mı?
O nedenledir ki, işbaşına gelecek iktidarların bütün hücrelerine kadar yerli ve milli olması olmazsa olmaz şarttır.
Atatürk'ün izini takip etmeyecek veya ona gizli ve açık muhalefet edecek siyasetçilerin, hangi parti ismiyle olursa olsun yönetime gelmelerine asla müsaade edilmemelidir.
Bu husus, Anayasal olarak güvence altına alınmalıdır.
Şayet Anayasal olarak bir değişiklik veya ekleme ihtiyacı duyulacaksa, bu mutlaka çerçevesi yukarıda çizili olduğu şekli ile gerçekleşmelidir.
Türkiye'nin her alanda tam bağımsız olması ve kalkınması da, işte bu yeterliliğe sahip siyasal anlayışların görev alması ile mümkün olacaktır.
Burada en büyük sorumluluk, milletimize düşmektedir.
Zira var olan iktidarlar, gökten zenbille inmemektedir.
Ankara'daki siyaset ve alınan kararlar, milletten gayri değildir.
Bu yüzden bence aklını başına alması gereken tarafın siyasiler değil, bizzat milletin kendisi olduğuna inanmaktayım.
Son tahlilde Türkiye'de Cumhuriyetle yaşıt bulunan stratejik kurumlarımızın en kritik noktalarına bu ihanet şebekelerinin sızmış olduğu gerçeğini artık kimse gizleme gereği bile duymuyor.
Çünkü bu yapılar o kadar güçlendi ve imtiyaz sahibi yapıldı ki, adeta devleti bu şebekelerin gölgesinde kaldı dense yeridir.
Cumhuriyetin asil bekçilerine selam olsun.
- Mevzu Türk milletidir / 23.04.2025
- Çok pis kokular geliyor! / 21.04.2025
- Cumhurbaşkanı Erdoğan’a açık çağrı / 20.04.2025
- “Kürt sorunu vardır” diyen ajandır! / 17.04.2025
- Türkiye devleti değil, TÜRK devleti! / 16.04.2025
- İslam düşmanı Muaviye, ABD’ye ilham oldu! / 15.04.2025
- Haydar Baş’ı anmak ve anlamak / 14.04.2025
- Kıbrıs Türk’ün tapulu malıdır / 13.04.2025
- Para yok ki ‘BOYKOT’ olsun! / 10.04.2025