Hz. Ali (a.s.) Efendimizin ve Ehl-i Beyt'in fazileti konusunda Ehl-i Sünnet kaynaklarında binlerce, inkarı mümkün olmayan, mütevatir ve sahih hadisler bulunmasına rağmen, Hz. Ali'nin, Hz. Fatıma'nın ve de diğer Ehl-i Beyt büyüklerinin sözleri, fiilleri, olaylar karşısındaki takındıkları tavır, Kur'an ve hadis yorumları, karşılaştıkları sorulara verdikleri cevaplar, fitnecilerle yaptıkları mücadeleler maalesef Sünni kaynaklarda yer almamıştır.
Halbuki, Hz. Ali Efendimiz 222 Sünni kaynakta da ifade edildiği gibi Gadir'i Hum'da Peygamberimizin, kendisinden sonra halife, hidayet önderi, mü'minlerin emiri ilan ettiği büyük şahsiyettir. Bu kaynaklar, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Ehl-i Beyt Külliyatı'nda ve Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt kitabında bir bir sayılmaktadır.
Bu manada Ehl-i Sünnet anlayışında büyük bir çelişki vardır. Bir taraftan Hz. Ali "ilmin kapısı" olarak belirtilmektedir, diğer taraftan Sünni kaynaklarda bu ilmin yok denecek kadar az olan bir kısmı ifade edilmektedir.
Hz. Peygamberin bu noktadaki beyanı şöyledir: "Ben ilmin şehriyim, Ali onun kapısıdır. Allah şöyle buyurdu: 'Evlere kapılarından giriniz' (Bakara, 185) O halde kim ilim istiyorsa ona kapısından girsin." (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali, s.56; Yenabiu'l Mevedde, s.65)
En temel Sünni kaynaklarda Hz. Ali'den gelen rivayetlerin yok denecek kadar az olması, Sünni dünyanın Hz. Peygamber'in ilim şehrine Ali kapısından girmediğinin en bariz göstergesidir. Peygamberimizin ikazlarına rağmen bu, "ilmi yanlış yerlerde arama yanlışlığı", Sakife'deki sapmayla başlamış, ardından Muaviye ve Yezit'le başlayan Emevi döneminde yaşanan Ehl-i Beyt düşmanlığıyla zirveye ulaşmıştır.
Hz. Ali'nin Allah'a ve Hz. Peygamber'e olan yakınlığından ve de sahip olduğu yüce makamdan duyulan rahatsızlık, Hz. Peygamber daha hayattayken de birçok kez zuhur etmiştir. Duydukları bu rahatsızlıktan dolayı Hz. Ali hakkında Hz. Peygamber'e şikayette bulunmuşlar ve her seferinde şu cevabı almışlardır:
"Ne istiyorsunuz Ali'den? Ne istiyorsunuz Ali'den? Hiç şüphesiz Ali Bendendir, Ben de O'ndanım; O, Benden sonra her mü'minin velisidir." (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali, s.76; Kenzu'l-Ummal, Muttaki el-Hindi, c.11, s.599; Sahih-i Tirmizi, c.13, s.165; et-Tac, c.3, s.297)
Sıffin'de Hz. Ali'ye kılıç çeken Muaviye'nin, Kerbela'da İmam Hüseyin'i zalimce şehit eden Yezit'in, 80 yıl boyunca cami hutbelerinde, sevilmesi farz kılınan Ehl-i Beyt'e lanet okutan Emevi zihniyetinin elbette ki ilim şehrine Ali kapısından girmesi beklenemezdi. Ehl-i Beyt düşmanlığı, saltanatı koruma uğruna Abbasiler döneminde de devam etmiştir.
Sakife, Emevi ve Abbasilerin gölgesinde ortaya çıkan Ehl-i Sünnet anlayışının, kendi kaynaklarında binlerce hadislerde yer verdikleri Ehl-i Beyt'in fazileti konusunun perde arkasına, yani "hangi fazilet", "bu faziletler nedir" sorularının detaylarına inmemesi normaldir.
Çünkü bu kendi saltanatlarının devre dışı kalması, dünyevi ihtiraslarına ulaşamama anlamına gelmektedir.
Ehl-i Sünnet'in önde gelen büyük âlimlerinden Hâkim Heskani Şevahidü't-Tenzil adlı eserinde ve ayrıca İbn-i Meğazili "El-Menakib" adlı kitabında İbn-i Abbas'tan naklen Allah Resulü'nün şöyle buyurduklarını rivayet etmişlerdir: "Kur'an dört bölümden oluşmaktadır. Bir bölümü biz Ehl-i Beyt'e özgüdür. Bir bölümü bizim düşmanlarımızdan söz eder, bir bölümü helal ve haramdan, bir bölümü de farzlar ve hükümleri açıklar. Allah, Kur'an'ın en yüce ayetlerini ise Ali hakkında indirmiştir." (Şevahidü't-Tenzil Hakim Heskani el-Hanefi, c.1, s.43, 45,46, hadis no:58,60,65, üç tarikten; Menakib-i Ali bin Ebu Talib, İbn-i Meğazili eş-Şafii, s.328, hadis no: 375)
Durum buyken, hangi Ehl-i Sünnet alimi, bu şekilde bir tefsir ortaya koymuştur? Sünni tefsir kitaplarında sanki Ehl-i Beyt yokmuş gibi, sanki Hz. Ali hakkında hiçbir ayet inmemiş gibi bir yaklaşım sergilenmektedir.
Kur'an tefsirinde, "İsrailiyyat" adıyla, Allah'a oğul isnat eden Ehl-i Kitap'tan dahi alıntı yapan Ehl-i Sünnet anlayışı, Ehl-i Beyt dünyasının elinde bulunan, bizzat İmam Ali tarafından Hz. Peygamber sağken kaleme aldığı Mushaf, Cami ve Cifr gibi temel İslam kaynaklarından ve bu temel kaynaklara bakarak hüküm veren Ehl-i Beyt imamlarının görüşlerini yansıtan diğer Şii kaynaklarından, sırf sahip oldukları taassup yüzünden istifade etmemiştir.
Örneğin Gadir-i Hum'da Peygamberimizin bir hutbe verdiğini, burada İmam Ali'nin hilafetini ilan ettiğini 222 Ehl-i Sünnet kaynağı nakletmektedir ama 124 bin sahabenin şahit olduğu, hakkında 2 ayetin nazil olduğu, İslam tarihinin en büyük icması olan böyle önemli bu hutbenin metni hiçbir Sünni kaynakta yoktur. Ancak Şii kaynaklarında bulabiliyorsunuz.
Ehl-i Sünnet kaynaklarında (Sahih-i Müslim, Sahih-i Buhari, Sahih-i Tirmizi, Sünen-i Ebu Davud, Müsned-i Ahmed b. Hanbel, Kenzu'l-Ummal, Müstedrekü's-Sahihayn) Ehl-i Beyt soyundan olan 12 İmam'dan bahsedilmesine rağmen, İslam bu imamların üzerine bina edilmesine rağmen, hatta Fahr-i Razi'nin Tefsir-i Kebir'inde, Kunduzi'nin Yenabiu'l Mevedde'sinde, Heskani'nin Şevahidü't-Tenzil'inde bu 12 imamın isimleri tek tek sayılmasına rağmen, hangi Sünni kaynak bunların sözlerine, görüşlerine, yorumlarına yer vermiştir?
Belki de, İmam Azam, İmam Şafi, İmam Hanbel, İmam Gazali gibi büyük Ehl-i sünnet alimlerinin son yıllarında Ehl-i Beyt ekolüne dahil olmalarının, İmam Azam'ın, "Son iki yılım olmasaydı helak olurdum" demesinin ve İmam Cafer için canını vermesinin asıl sebebi de budur.
Halbuki, Hz. Ali Efendimiz 222 Sünni kaynakta da ifade edildiği gibi Gadir'i Hum'da Peygamberimizin, kendisinden sonra halife, hidayet önderi, mü'minlerin emiri ilan ettiği büyük şahsiyettir. Bu kaynaklar, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Ehl-i Beyt Külliyatı'nda ve Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt kitabında bir bir sayılmaktadır.
Bu manada Ehl-i Sünnet anlayışında büyük bir çelişki vardır. Bir taraftan Hz. Ali "ilmin kapısı" olarak belirtilmektedir, diğer taraftan Sünni kaynaklarda bu ilmin yok denecek kadar az olan bir kısmı ifade edilmektedir.
Hz. Peygamberin bu noktadaki beyanı şöyledir: "Ben ilmin şehriyim, Ali onun kapısıdır. Allah şöyle buyurdu: 'Evlere kapılarından giriniz' (Bakara, 185) O halde kim ilim istiyorsa ona kapısından girsin." (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali, s.56; Yenabiu'l Mevedde, s.65)
En temel Sünni kaynaklarda Hz. Ali'den gelen rivayetlerin yok denecek kadar az olması, Sünni dünyanın Hz. Peygamber'in ilim şehrine Ali kapısından girmediğinin en bariz göstergesidir. Peygamberimizin ikazlarına rağmen bu, "ilmi yanlış yerlerde arama yanlışlığı", Sakife'deki sapmayla başlamış, ardından Muaviye ve Yezit'le başlayan Emevi döneminde yaşanan Ehl-i Beyt düşmanlığıyla zirveye ulaşmıştır.
Hz. Ali'nin Allah'a ve Hz. Peygamber'e olan yakınlığından ve de sahip olduğu yüce makamdan duyulan rahatsızlık, Hz. Peygamber daha hayattayken de birçok kez zuhur etmiştir. Duydukları bu rahatsızlıktan dolayı Hz. Ali hakkında Hz. Peygamber'e şikayette bulunmuşlar ve her seferinde şu cevabı almışlardır:
"Ne istiyorsunuz Ali'den? Ne istiyorsunuz Ali'den? Hiç şüphesiz Ali Bendendir, Ben de O'ndanım; O, Benden sonra her mü'minin velisidir." (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Ali, s.76; Kenzu'l-Ummal, Muttaki el-Hindi, c.11, s.599; Sahih-i Tirmizi, c.13, s.165; et-Tac, c.3, s.297)
Sıffin'de Hz. Ali'ye kılıç çeken Muaviye'nin, Kerbela'da İmam Hüseyin'i zalimce şehit eden Yezit'in, 80 yıl boyunca cami hutbelerinde, sevilmesi farz kılınan Ehl-i Beyt'e lanet okutan Emevi zihniyetinin elbette ki ilim şehrine Ali kapısından girmesi beklenemezdi. Ehl-i Beyt düşmanlığı, saltanatı koruma uğruna Abbasiler döneminde de devam etmiştir.
Sakife, Emevi ve Abbasilerin gölgesinde ortaya çıkan Ehl-i Sünnet anlayışının, kendi kaynaklarında binlerce hadislerde yer verdikleri Ehl-i Beyt'in fazileti konusunun perde arkasına, yani "hangi fazilet", "bu faziletler nedir" sorularının detaylarına inmemesi normaldir.
Çünkü bu kendi saltanatlarının devre dışı kalması, dünyevi ihtiraslarına ulaşamama anlamına gelmektedir.
Ehl-i Sünnet'in önde gelen büyük âlimlerinden Hâkim Heskani Şevahidü't-Tenzil adlı eserinde ve ayrıca İbn-i Meğazili "El-Menakib" adlı kitabında İbn-i Abbas'tan naklen Allah Resulü'nün şöyle buyurduklarını rivayet etmişlerdir: "Kur'an dört bölümden oluşmaktadır. Bir bölümü biz Ehl-i Beyt'e özgüdür. Bir bölümü bizim düşmanlarımızdan söz eder, bir bölümü helal ve haramdan, bir bölümü de farzlar ve hükümleri açıklar. Allah, Kur'an'ın en yüce ayetlerini ise Ali hakkında indirmiştir." (Şevahidü't-Tenzil Hakim Heskani el-Hanefi, c.1, s.43, 45,46, hadis no:58,60,65, üç tarikten; Menakib-i Ali bin Ebu Talib, İbn-i Meğazili eş-Şafii, s.328, hadis no: 375)
Durum buyken, hangi Ehl-i Sünnet alimi, bu şekilde bir tefsir ortaya koymuştur? Sünni tefsir kitaplarında sanki Ehl-i Beyt yokmuş gibi, sanki Hz. Ali hakkında hiçbir ayet inmemiş gibi bir yaklaşım sergilenmektedir.
Kur'an tefsirinde, "İsrailiyyat" adıyla, Allah'a oğul isnat eden Ehl-i Kitap'tan dahi alıntı yapan Ehl-i Sünnet anlayışı, Ehl-i Beyt dünyasının elinde bulunan, bizzat İmam Ali tarafından Hz. Peygamber sağken kaleme aldığı Mushaf, Cami ve Cifr gibi temel İslam kaynaklarından ve bu temel kaynaklara bakarak hüküm veren Ehl-i Beyt imamlarının görüşlerini yansıtan diğer Şii kaynaklarından, sırf sahip oldukları taassup yüzünden istifade etmemiştir.
Örneğin Gadir-i Hum'da Peygamberimizin bir hutbe verdiğini, burada İmam Ali'nin hilafetini ilan ettiğini 222 Ehl-i Sünnet kaynağı nakletmektedir ama 124 bin sahabenin şahit olduğu, hakkında 2 ayetin nazil olduğu, İslam tarihinin en büyük icması olan böyle önemli bu hutbenin metni hiçbir Sünni kaynakta yoktur. Ancak Şii kaynaklarında bulabiliyorsunuz.
Ehl-i Sünnet kaynaklarında (Sahih-i Müslim, Sahih-i Buhari, Sahih-i Tirmizi, Sünen-i Ebu Davud, Müsned-i Ahmed b. Hanbel, Kenzu'l-Ummal, Müstedrekü's-Sahihayn) Ehl-i Beyt soyundan olan 12 İmam'dan bahsedilmesine rağmen, İslam bu imamların üzerine bina edilmesine rağmen, hatta Fahr-i Razi'nin Tefsir-i Kebir'inde, Kunduzi'nin Yenabiu'l Mevedde'sinde, Heskani'nin Şevahidü't-Tenzil'inde bu 12 imamın isimleri tek tek sayılmasına rağmen, hangi Sünni kaynak bunların sözlerine, görüşlerine, yorumlarına yer vermiştir?
Belki de, İmam Azam, İmam Şafi, İmam Hanbel, İmam Gazali gibi büyük Ehl-i sünnet alimlerinin son yıllarında Ehl-i Beyt ekolüne dahil olmalarının, İmam Azam'ın, "Son iki yılım olmasaydı helak olurdum" demesinin ve İmam Cafer için canını vermesinin asıl sebebi de budur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025