ACKültürel ve tarihî mirasın korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması hayati bir konudur. Diğer bir hayati konu ise. vatan topraklarına sahip çıkma noktasında uyanık olmaktır.
Pontus ideallerinin merkezi olan Karadeniz Bölgemizde bu iki mesele iç içe yürüyor. Bölge genelinde ve bilhassa Trabzon civarında, ecdad yadigarı eserlerimiz bir bir yok olmaktadır. Trabzon'un fethinde rol oynayan manevi büyüklerimizin türbeleri harabe görünümünde, tarihi Osmanlı hamamları yıkılmış vaziyettedir.
Asıl içimizi sızlatan; tarihimizin böyle yok olduğu bir ortamda, Trabzon'un fethinden önceki döneme ve Hıristiyanlara ait kalıntıların korunmaya alınması, himaye edilmesidir.
Bu nasıl bir tezattır? Ve bu tezatın sorumlusu kimlerdir? Bu bakım ve onarım furyasının Karadeniz'de Pontus hayalinin hayata geçirilmeye çalışıldığı bir zaman dilimine rastlanması tesadüf müdür? Her taş, her tuğla "bu tarihî eserdir" denilerek himaye altına alınıyor, her bir yıkık, metruk bina kilise haline getirilip ibadete açılıyor. Trabzon ve havalisinde Hıristiyan nüfus olmadığı düşünülürse bu ibadethaneler kime hizmet verecektir?
İşte cevap: Tamamı Türk ve Müslüman olan Trabzon'un Akçaabat beldesinde açılan kilisenin papazı, mahallenin çocuklarına aralarında yeşil Dolarlar bulunan inciller dağıtmaktadır. Müslüman mahallesinde salyangoz satmak dedikleri bu olsa gerek.
Burada yapılmak istenen, bir dini anlatmak değil, bölge insanına "Siz Hıristiyan ve Rumsunuz. Türkler sizi Müslümanlaştırdı. Şimdi gelin Hıristiyan olun, Rumluğunuza geri dönün" fikrini empoze edebilmektir. Bir adım sonra "Bunlar Rum toprağıdır" denilerek ve nihai maksat gündeme gelecektir.
Evet, Karadeniz'de ecdadımızın eserleri, tarihimizin bölgeleri sessizce yok oluyor. Diğer yanda her taş, Pontus heyecanıyla diriltilmeye çalışılıyor. Bu gidiş hiç de iyiye alamet değildir. Bu gelişmeler hızını arttırarak devam edecektir. Çünkü, AB Uyum Yasaları çerçevesinde "azınlık vakflarına mülk edinme" yolunu, kendi elimizle açtık. Uyum Yasalarının altında Hükümetin milliyetçi (!) kanadının da imzasının bulunduğunu burada bir defa daha hatırlamak lazımdır.
Başta yaptığımız tespitleri yineliyoruz:
Kültürel ve tarihî mirasımızın korunması hayati bir meseledir. Diğer bir hayati mesele de vatan topraklarına sahip çıkma konusunda uyanık olmaktır.
Çünkü, "su uyur, düşman uyumaz."
Pontus ideallerinin merkezi olan Karadeniz Bölgemizde bu iki mesele iç içe yürüyor. Bölge genelinde ve bilhassa Trabzon civarında, ecdad yadigarı eserlerimiz bir bir yok olmaktadır. Trabzon'un fethinde rol oynayan manevi büyüklerimizin türbeleri harabe görünümünde, tarihi Osmanlı hamamları yıkılmış vaziyettedir.
Asıl içimizi sızlatan; tarihimizin böyle yok olduğu bir ortamda, Trabzon'un fethinden önceki döneme ve Hıristiyanlara ait kalıntıların korunmaya alınması, himaye edilmesidir.
Bu nasıl bir tezattır? Ve bu tezatın sorumlusu kimlerdir? Bu bakım ve onarım furyasının Karadeniz'de Pontus hayalinin hayata geçirilmeye çalışıldığı bir zaman dilimine rastlanması tesadüf müdür? Her taş, her tuğla "bu tarihî eserdir" denilerek himaye altına alınıyor, her bir yıkık, metruk bina kilise haline getirilip ibadete açılıyor. Trabzon ve havalisinde Hıristiyan nüfus olmadığı düşünülürse bu ibadethaneler kime hizmet verecektir?
İşte cevap: Tamamı Türk ve Müslüman olan Trabzon'un Akçaabat beldesinde açılan kilisenin papazı, mahallenin çocuklarına aralarında yeşil Dolarlar bulunan inciller dağıtmaktadır. Müslüman mahallesinde salyangoz satmak dedikleri bu olsa gerek.
Burada yapılmak istenen, bir dini anlatmak değil, bölge insanına "Siz Hıristiyan ve Rumsunuz. Türkler sizi Müslümanlaştırdı. Şimdi gelin Hıristiyan olun, Rumluğunuza geri dönün" fikrini empoze edebilmektir. Bir adım sonra "Bunlar Rum toprağıdır" denilerek ve nihai maksat gündeme gelecektir.
Evet, Karadeniz'de ecdadımızın eserleri, tarihimizin bölgeleri sessizce yok oluyor. Diğer yanda her taş, Pontus heyecanıyla diriltilmeye çalışılıyor. Bu gidiş hiç de iyiye alamet değildir. Bu gelişmeler hızını arttırarak devam edecektir. Çünkü, AB Uyum Yasaları çerçevesinde "azınlık vakflarına mülk edinme" yolunu, kendi elimizle açtık. Uyum Yasalarının altında Hükümetin milliyetçi (!) kanadının da imzasının bulunduğunu burada bir defa daha hatırlamak lazımdır.
Başta yaptığımız tespitleri yineliyoruz:
Kültürel ve tarihî mirasımızın korunması hayati bir meseledir. Diğer bir hayati mesele de vatan topraklarına sahip çıkma konusunda uyanık olmaktır.
Çünkü, "su uyur, düşman uyumaz."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Hamza Baş / diğer yazıları
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü (2) / 25.07.2014
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011