İnsanoğlu garip varlık. Her nefeste ölüm ile burun buruna olduğunu bilmesine rağmen hadisenin vahametini algılayamıyor. Yaratılış gayesini unutuyor ve gerekli hazırlıkları yapmıyor. Tabii ki bunun da istisnaları var. İnsan-ı kâmiller gibi, Prof. Dr. Haydar Baş gibi…
Ömrünü Allah'a adamış, elest meclisinde verdiği sözü hiç unutmamış. Yazdığı onlarca eser, yaptığı yüzlerce program ve yetiştirdiği binlerce gönül eri ordusuyla bunu kanıtlamış bir umman. Hatta her programda "var mısınız" diyerek katılımcılara verdikleri sözü hatırlamaları ve inandıkları değerler doğrultusunda yaşamaları için ahit tazeleterek büyük bir görev üstlenen yüce bir gönül.
Ve şu da bir gerçektir ki; Allah yolunda yaşamak çileye aday olmak demektir. Peygamberlerden Hz. Muhammed'e kadar, Ehli Beyt ve Allah dostlarının hayatına kadar hayatları incelenirse bu çile örnekleri bolca görülecektir. Yaşadığımız olağanüstü şu dönemlerde Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın bizlere bıraktığı miraslardan biri olan eserlerini tekrar tekrar okuduğumuzda ve altını çizdiğimizde birçok ipucunun sayfalar arasında olduğunu görüyoruz.
Örneğin "Rahmeten lil Alemin" adlı eserin birinci cildinin 104. sayfasına baktığımızda Allah tarafından sevilen kul çilelerin en zoruna tâbi tutulur diye belirtiyor hocam. Çünkü acılar ve zorluklar ateşin buzu erittiği gibi nefsi eritir diyor.
Yine aynı eserin 129. sayfasında "İlim, insanı Allah'a götürüyorsa gerçek ilimdir. Öbür türlüsü insanı gaflete boğan, çıkmaza sokan bir felakettir" yazıyor. "Gerçek aydın, öğrendiği ilimle Allah'a giden, O'nu bulan insandır" diyerek bir ölçü koyuyor.
Konuyla ilgili Kur'an-ı Kerim'de Cuma suresi 5. ayette "Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez" buyuruluyor. Bu teşbihten anlaşıldığı gibi kitap, insanlara amel edilmesi için gönderilmiştir; aksi halde yük olmaktan öte bir fayda sağlamayacaktır. Yani bizler de Kur'an öğütleriyle amel etmezsek Yahudilerin durumu ile karşı karşıya kalabiliriz.
Geldiğimiz noktada ülkemizde de kendini aydın sanan nice insan var. Lakin hayatlarına bakıldığında Allah'a ulaştıracak bir emarenin varlığını göremiyoruz. Çünkü imanları buna müsaade etmiyor. Onlar Prof. Dr. Haydar Baş Beyi öz oğulları gibi tanıyorlardı. Hocamın dediği hakikatlerin doğruluğunu da bal gibi bilmelerine rağmen kabul edemiyorlardı. İmanları buna elverişli değildi. Eğer kabul etselerdi menfaat putları yerle bir olurdu. Bugün ise timsah gözyaşları gibi aldatma çabası içerisindeler. Güya haydar hocayı anlatmaya çalışıyorlar. Gölgelerinden bile korktukları için onu da beceremiyorlar.
Hacı Mustafa Hayri Öğüt'ün de dediği gibi, "Haydar Hoca gibi bir yiğit anca yüz yılda bir gelir." Zaten milletimiz de bu yüce değerin kıymetini bilemedi. Tıpkı Kur'an'ın, Peygamberin ve Ehli Beyt'in kıymetini bilemedikleri gibi.
Sona doğru gelirken Prof. Dr. Haydar Baş hocam, aynı eserinde, "Peygamberler ve onların yolunda giden her hak dava, bâtıl zümrelerin mukavemetiyle karşılaşmıştır" diyor. Bu mukavemet ve işkencenin en önemli yükünü, hatta diyebiliriz ki; tamamını davanın önderi konumunda olanlar üstlenmişlerdir.
Bugün de herkesin yükünü hocam üstlendi. Hakikatleri haykırmak için her türlü zorluğa göğüs gerdi. Mahpustan iftiraya, suikasttan izolasyona kadar türlü çileye rağmen hiçbir zaman yılmadı ve örnek oldu. Ve bugün bu yüce davanın önderi Prof. Dr. Haydar Baş hocamız hakka vuslat etti. Bizlere ise tarifsiz bir acı ve bitmeyecek bir hasret kaldı. Allah sözünün eri bir mü'min olmayı cümlemize nasip eylesin.
Prof. Dr. Haydar Baş gibi…
- Bu rahatsızlık neden? / 30.04.2020
- Minik Serçe / 24.04.2020
- Sözünün eri olmak / 19.04.2020
- Andımız'ın dini açıdan tahlili / 28.08.2017
- Kur'an hayatımızın neresinde?-2 / 05.06.2017
- Kur'an hayatımızın neresinde? / 31.05.2017
- Yazı / yorum / 29.05.2017