"Türküm, doğruyum, çalışkanım. İlkem, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi, özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir.
Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime and içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene!"
And, dini terminolojide kasem anlamı taşır, kısaca yemin demektir ve Kuran-ı Kerim'de onlarca ayet-i kerimede Allah Teâlâ asra, zeytin ve incire, güneşe, aya vs. yemin etmektedir.
Biz de Andımız'daki ilahi mesajları ayet ve hadislerle tekrar hatırlatmak istiyoruz.
Türküm: Öncelikle Türklük Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın dediği gibi Müslüman olmak demektir. Avrupa'da, Müslüman olan insanlar için, "Türk dinine girdi" denildiğini Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız defalarca anlattı. Kaldı ki Türk denildiğinde dünyanın her yerinde bir ırk değil bir inanç, İslam akla gelir. Çünkü Türkler ila-yı kelimetullah uğruna çok büyük hizmetler yapmıştır. Yani Türk eşittir Müslüman demektir. Bunu anlayamayan veya anlamamak için gayret eden kişi itikad olarak kendini gözden geçirebilir.
"Doğruyum" ifadesi ise aslında bütün hayatın anlamıdır. "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin." (Ahzab, 33/70), "Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara, 'Korkmayın, üzülmeyin, size vaad olunan cennetle sevinin' derler." (6Fussilet, 41/30).
Bezm-i Elest'te verdiğimiz sözün hayat sahnesinde kulluk süresince verdiğimiz sözün arkasında durup durmadığımızın neticesi akıbetimizi belirleyecek. Nitekim Kur'an'da Hud suresi 112. ayette, "Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol" ifadesi doğruluğun önemini ortaya koymaktadır. Peygamber Efendimizin (s.a.a) konu ile ilgili şu cümlesi bizler için yol haritasıdır: "Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûr) sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır." (Buhâri, Edeb 69).
Doğruluk ne kadar önemli ise, doğru insanlarla beraber olmakta o kadar önemlidir. Hayat yalnız başına geçirilebilecek tarzda yaratılmamıştır. Birliktelik kaçınılmazdır. Bu birlikteliklerin en güzel şekilde devam edebilmesinin yolu ise doğruluktur. Doğruluk hayatın temel ilkesidir. Dünya hayatının güzel bir şekilde geçirilmesine vesiledir. Doğru sözlü olmayanların, işlerinde doğru çalışmayanların aile yaşantısında doğru davranışlar sergilemeyenin sonu pişmanlıktır. Birkaç örnekle konumuzu daha iyi anlamaya çalışalım. Aile yaşantısında doğruluğu benimsemeyenler sonunda sıkıntıya düşmüşlerdir. Eve geç gelen koca doğru söz söylemeyerek eşine karşı nerede olduğunu saklar ise, evinde olanlar için kocasına doğru bilgileri kadın sunmaz ise böyle bir hayat yavaş yavaş eşlerin birbirinden uzaklaşmalarına sebep olacaktır.
Özellikle çocuklarımızın yanında doğru davranışlar sergilemememiz, doğru sözler söylemememiz telafisi mümkün olmayan hataları beraberinde getirecektir. Mesela evde aile birlikte beraber otururken telefon geldiğinde baba, telefona bakan çocuğuna "babam evde yok de" diye sözlü telkinde bulunursa o zaman çocuk doğru sözün bazı zamanlarda söylenmeyeceğini zanneder ki, belli bir süre sonra büyüdüğünde babası neredeydin diye sorunca yanlış yerlerde dahi olsa çocuk doğru yerlerde dolaştığı yalanını söyleyecektir. Bu yalana ise başvurmasının altında yatan temel sebep aileden almış olduğu yanlış eğitimdir.
Çocuklar tertemiz varlıklardır. Bizler onları şekillendirmekteyiz. Bu sebeple onların yanında doğru davranışlar ve doğru sözler sergilememiz geleceğimiz için gereklidir. Bazen eşler birbirlerine yalan söyler, çocuklar müdahale eder "sen çok konuşma bakayım" derler. Çocuk sorduğunda neden doğru söylemiyorsun diye, ana-baba "bazen annelerin veya babaların bilmemesi gereken şeyler vardır" cevabı verilir ki; bu yanlış, aradan belli bir vakit geçtiğinde "ana-babaların da bilmemesi gereken bazı şeyler vardır" şekline dönüşür. Günümüzde zararlı alışkanlıklara müptela olmuş birçok gencimiz bu şekilde hatalara düşmektedir. Çocuklarımızın nerede olduklarını tam soramıyor, sorsak dahi doğru cevaplar alamıyoruz. Neslimizin dünya mutluluğu elimizdedir ve lütfen yapmış olduğumuz -kendimizce doğru olan- yanlış davranışlarla bu mutluluğu hüzne çevirmeyelim.
İş hayatında doğruluk ilkesi ışığında çalışmamak ise kul hakkını ihlal etmek demektir. Doğruluk ilkesi çerçevesinde çalışmamak ise emanete hıyanetlik etmektir ki bu münafıklığın üç alametinden birisi olarak hadis-i şerifte geçmektedir. Ticari hayatta doğruluk ise ticari canlılığın devam etmesinin en önemli sebebidir. Yalan üzerine bina edilmiş ticari hayatta, ne esnaf ne de müşteri bir fayda elde edebilir. Müşteriyi aldatan esnaf aslında kendisini aldatmış demektir. Aldata aldata en sonunda müşterisi kalmayan esnaf elbette iflas edecektir. Esnafı aldatan müşteri ise yine kendini aldatmış demektir. Özellikle borçlu olunan yerlere zamanında borçların ödenmemesi sebebiyle esnaflar mağdur olmakta ve nice küçük müesseseler bu şekilde kapanmak zorunda kalmaktadır. Buda küçük esnafın yok olmasına sebep olmaktadır. Peygamber Efendimizin bir hadisini hatırlamakta fayda var. Efendimiz, "bizi aldatan bizden değildir" buyurmaktadır.
Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir. (devam edecek?)
Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime and içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene!"
And, dini terminolojide kasem anlamı taşır, kısaca yemin demektir ve Kuran-ı Kerim'de onlarca ayet-i kerimede Allah Teâlâ asra, zeytin ve incire, güneşe, aya vs. yemin etmektedir.
Biz de Andımız'daki ilahi mesajları ayet ve hadislerle tekrar hatırlatmak istiyoruz.
Türküm: Öncelikle Türklük Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın dediği gibi Müslüman olmak demektir. Avrupa'da, Müslüman olan insanlar için, "Türk dinine girdi" denildiğini Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız defalarca anlattı. Kaldı ki Türk denildiğinde dünyanın her yerinde bir ırk değil bir inanç, İslam akla gelir. Çünkü Türkler ila-yı kelimetullah uğruna çok büyük hizmetler yapmıştır. Yani Türk eşittir Müslüman demektir. Bunu anlayamayan veya anlamamak için gayret eden kişi itikad olarak kendini gözden geçirebilir.
"Doğruyum" ifadesi ise aslında bütün hayatın anlamıdır. "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin." (Ahzab, 33/70), "Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara, 'Korkmayın, üzülmeyin, size vaad olunan cennetle sevinin' derler." (6Fussilet, 41/30).
Bezm-i Elest'te verdiğimiz sözün hayat sahnesinde kulluk süresince verdiğimiz sözün arkasında durup durmadığımızın neticesi akıbetimizi belirleyecek. Nitekim Kur'an'da Hud suresi 112. ayette, "Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol" ifadesi doğruluğun önemini ortaya koymaktadır. Peygamber Efendimizin (s.a.a) konu ile ilgili şu cümlesi bizler için yol haritasıdır: "Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûr) sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır." (Buhâri, Edeb 69).
Doğruluk ne kadar önemli ise, doğru insanlarla beraber olmakta o kadar önemlidir. Hayat yalnız başına geçirilebilecek tarzda yaratılmamıştır. Birliktelik kaçınılmazdır. Bu birlikteliklerin en güzel şekilde devam edebilmesinin yolu ise doğruluktur. Doğruluk hayatın temel ilkesidir. Dünya hayatının güzel bir şekilde geçirilmesine vesiledir. Doğru sözlü olmayanların, işlerinde doğru çalışmayanların aile yaşantısında doğru davranışlar sergilemeyenin sonu pişmanlıktır. Birkaç örnekle konumuzu daha iyi anlamaya çalışalım. Aile yaşantısında doğruluğu benimsemeyenler sonunda sıkıntıya düşmüşlerdir. Eve geç gelen koca doğru söz söylemeyerek eşine karşı nerede olduğunu saklar ise, evinde olanlar için kocasına doğru bilgileri kadın sunmaz ise böyle bir hayat yavaş yavaş eşlerin birbirinden uzaklaşmalarına sebep olacaktır.
Özellikle çocuklarımızın yanında doğru davranışlar sergilemememiz, doğru sözler söylemememiz telafisi mümkün olmayan hataları beraberinde getirecektir. Mesela evde aile birlikte beraber otururken telefon geldiğinde baba, telefona bakan çocuğuna "babam evde yok de" diye sözlü telkinde bulunursa o zaman çocuk doğru sözün bazı zamanlarda söylenmeyeceğini zanneder ki, belli bir süre sonra büyüdüğünde babası neredeydin diye sorunca yanlış yerlerde dahi olsa çocuk doğru yerlerde dolaştığı yalanını söyleyecektir. Bu yalana ise başvurmasının altında yatan temel sebep aileden almış olduğu yanlış eğitimdir.
Çocuklar tertemiz varlıklardır. Bizler onları şekillendirmekteyiz. Bu sebeple onların yanında doğru davranışlar ve doğru sözler sergilememiz geleceğimiz için gereklidir. Bazen eşler birbirlerine yalan söyler, çocuklar müdahale eder "sen çok konuşma bakayım" derler. Çocuk sorduğunda neden doğru söylemiyorsun diye, ana-baba "bazen annelerin veya babaların bilmemesi gereken şeyler vardır" cevabı verilir ki; bu yanlış, aradan belli bir vakit geçtiğinde "ana-babaların da bilmemesi gereken bazı şeyler vardır" şekline dönüşür. Günümüzde zararlı alışkanlıklara müptela olmuş birçok gencimiz bu şekilde hatalara düşmektedir. Çocuklarımızın nerede olduklarını tam soramıyor, sorsak dahi doğru cevaplar alamıyoruz. Neslimizin dünya mutluluğu elimizdedir ve lütfen yapmış olduğumuz -kendimizce doğru olan- yanlış davranışlarla bu mutluluğu hüzne çevirmeyelim.
İş hayatında doğruluk ilkesi ışığında çalışmamak ise kul hakkını ihlal etmek demektir. Doğruluk ilkesi çerçevesinde çalışmamak ise emanete hıyanetlik etmektir ki bu münafıklığın üç alametinden birisi olarak hadis-i şerifte geçmektedir. Ticari hayatta doğruluk ise ticari canlılığın devam etmesinin en önemli sebebidir. Yalan üzerine bina edilmiş ticari hayatta, ne esnaf ne de müşteri bir fayda elde edebilir. Müşteriyi aldatan esnaf aslında kendisini aldatmış demektir. Aldata aldata en sonunda müşterisi kalmayan esnaf elbette iflas edecektir. Esnafı aldatan müşteri ise yine kendini aldatmış demektir. Özellikle borçlu olunan yerlere zamanında borçların ödenmemesi sebebiyle esnaflar mağdur olmakta ve nice küçük müesseseler bu şekilde kapanmak zorunda kalmaktadır. Buda küçük esnafın yok olmasına sebep olmaktadır. Peygamber Efendimizin bir hadisini hatırlamakta fayda var. Efendimiz, "bizi aldatan bizden değildir" buyurmaktadır.
Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir. (devam edecek?)
Lütfi Doğan / diğer yazıları
- Sorular sorular… / 29.07.2023
- Bu rahatsızlık neden? / 30.04.2020
- Minik Serçe / 24.04.2020
- Sözünün eri olmak / 19.04.2020
- Andımız'ın dini açıdan tahlili / 28.08.2017
- Kur'an hayatımızın neresinde?-2 / 05.06.2017
- Kur'an hayatımızın neresinde? / 31.05.2017
- Yazı / yorum / 29.05.2017
- Bu rahatsızlık neden? / 30.04.2020
- Minik Serçe / 24.04.2020
- Sözünün eri olmak / 19.04.2020
- Andımız'ın dini açıdan tahlili / 28.08.2017
- Kur'an hayatımızın neresinde?-2 / 05.06.2017
- Kur'an hayatımızın neresinde? / 31.05.2017
- Yazı / yorum / 29.05.2017