Tarihin ilk dönemlerinde para kullanılmıyordu, ticaret, malın malla değişimi olan takas veya trampa sistemi ile yapılıyordu. Tabii olarak, bu şekilde ticaret, çok kolay olmuyor, bazı zorluklar ortaya çıkıyordu. Para icat edilince ticaret kolaylaştı. O bakımdan paranın icat edilmesi ve ekonomide işlem görmesi önemli bir devrim olmuştur. Ticari hayata bir değişim aracı olarak sokulan para, daha sonra mal ve hizmet gibi görülmeye başlandı. Dolayısıyla mal satışlarından elde edilen kâr gibi, paradan alınan faiz de normal karşılandı. Ekonomide asıl sapma, işte bundan sonra başladı ve bu, şekillenerek, katlanarak, sistemleşerek günümüze kadar varlığını sürdürdü ve halen de sürdürüyor.
Söz konusu sapma, ekonomi yönetimini, para oyunlarıyla yapılan bir soyguna dönüştürdü. Bir başka deyişle para, para olmaktan çıkarıldı, soygun düzeninin soygun aracı yapıldı. Para malla birlikte el değiştirmesi gerekirken, maldan bağımsız el değiştirir oldu. Daha açık bir ifadeyle, para mal gibi alınıp satılıyor, paradan para kazanılıyor. Halbuki ekonomi, terazinin iki kefesine benzer. Bir kefesinde mal ve hizmetler, diğerinde para olmalıdır. Bu denge bozulduğu ve ticaret böyle yapılmadığı için soygun, sömürü ve krizler bitmiyor.
Nasıl bitsin ki… Dünyada toplam mal ve hizmet üretiminin 45 trilyon Dolar, para hacminin ise, 350 trilyon Dolar olduğu tahmin ediyor. Bu demektir ki, dünyadaki mevcut para ile mal ve hizmetler, yaklaşık sekiz defa satın alınabilir. Dünya ekonomisindeki bu çarpık tablo, paranın maldan ne kadar bağımsız dolaştığının ve paradan nasıl para kazanıldığının da en bariz göstergesidir. Ekonomide açık ve acı gerçek şudur: Birileri mal ve hizmet üretiyor, birileri de para üretiyor. Malumdur ki, mal ve hizmeti üreten mazlum ve soyulan milletler, parayı da ABD’deki Yahudi bankacılar üretiyor ve idare ediyor. Dünyadaki ekonomik manzara budur. Artık, ABD’li yetkililer bile, ABD’nin eskisi gibi mal ve hizmet üretmediğini, kâğıt üreterek, ekonomiyi “kâğıt ekonomisi”ne dönüştürdüğünü itiraf ediyorlar. Bir ülke, halkın tabii ihtiyaçlarını karşılayacak mal ve hizmeti üretmedikten sonra, neyi, ne kadar üretirse üretsin, sonu felâkettir. Ne gariptir ki, süper güç olarak tanımlanan ABD, bu durumdadır. ABD’de, kâğıt ekonomisinin oluşturduğu “türev piyasası”, hayali bir piyasadır ve tam bir garabettir. Bu piyasada mal ve hizmet değil, hayal ve beklenti alınıp satılmaktadır. ABD’deki son kriz de bu piyasadan çıkmıştır.
Peki, bu krize çözüm bulunmuş mu? Hayır, bulunmamıştır, bulunamaz da. Bırakınız çözüm bulmayı, ABD’deki krizin boyutu, dünyayı nasıl etkileyeceği bile kestirilemiyor. Her kafadan farklı bir ses çıkıyor. Bu, Batılıların ekonomide kesin bir doğru ve çözüm bilmediklerini gösterir. Evet, Batılılar, bunu bilmedikleri için şöyle bir gelenek oluşturdular: Ekonomik krizler ve sıkıntılar ortaya çıkmadan, ekonomik fikirler ve görüşler ileri sürmezler, sürenleri de fitne çıkarmak ve halkı paniğe sevk etmekle suçlarlar. Batılıların, ekonomide değişmez temel bir ölçüleri olsaydı, yapılması gerekenler hakkında bir şeyler söylerlerdi. Böyle olmadığı için kriz patlak verene kadar hiç ses çıkarmıyorlar. Kriz çıkınca da yangın söndürme telâşıyla sağa sola başvuruyorlar. Esas amaç, halkı sindirmek, kontrolde tutmak ve gerçekleri gizlemektir. Soygun düzeninin kurucuları ve yöneticileri, ülkeleri idare edenlerden bunu istiyorlar.
Özetle ifade edersek, soygun düzenini kuranların elinden, soygun aracı olarak kullandıkları parayı kurtarmak şarttır. Bu nasıl olacaktır? Bunun olması için “Milli Ekonomi Modeli”nde ifade edildiği gibi, para asli hüviyetine kavuşturulacak, yani mal ve hizmetin karşılığı olarak ekonomide yerini alacaktır. Bu yapılırsa paranın değeri, para ile satın alınabilecek mal ve hizmetlerin değeriyle ölçülür ve paradan para kazanmanın önü kesilmiş olur. Bu da soygun düzeninin sonu demektir.
Söz konusu sapma, ekonomi yönetimini, para oyunlarıyla yapılan bir soyguna dönüştürdü. Bir başka deyişle para, para olmaktan çıkarıldı, soygun düzeninin soygun aracı yapıldı. Para malla birlikte el değiştirmesi gerekirken, maldan bağımsız el değiştirir oldu. Daha açık bir ifadeyle, para mal gibi alınıp satılıyor, paradan para kazanılıyor. Halbuki ekonomi, terazinin iki kefesine benzer. Bir kefesinde mal ve hizmetler, diğerinde para olmalıdır. Bu denge bozulduğu ve ticaret böyle yapılmadığı için soygun, sömürü ve krizler bitmiyor.
Nasıl bitsin ki… Dünyada toplam mal ve hizmet üretiminin 45 trilyon Dolar, para hacminin ise, 350 trilyon Dolar olduğu tahmin ediyor. Bu demektir ki, dünyadaki mevcut para ile mal ve hizmetler, yaklaşık sekiz defa satın alınabilir. Dünya ekonomisindeki bu çarpık tablo, paranın maldan ne kadar bağımsız dolaştığının ve paradan nasıl para kazanıldığının da en bariz göstergesidir. Ekonomide açık ve acı gerçek şudur: Birileri mal ve hizmet üretiyor, birileri de para üretiyor. Malumdur ki, mal ve hizmeti üreten mazlum ve soyulan milletler, parayı da ABD’deki Yahudi bankacılar üretiyor ve idare ediyor. Dünyadaki ekonomik manzara budur. Artık, ABD’li yetkililer bile, ABD’nin eskisi gibi mal ve hizmet üretmediğini, kâğıt üreterek, ekonomiyi “kâğıt ekonomisi”ne dönüştürdüğünü itiraf ediyorlar. Bir ülke, halkın tabii ihtiyaçlarını karşılayacak mal ve hizmeti üretmedikten sonra, neyi, ne kadar üretirse üretsin, sonu felâkettir. Ne gariptir ki, süper güç olarak tanımlanan ABD, bu durumdadır. ABD’de, kâğıt ekonomisinin oluşturduğu “türev piyasası”, hayali bir piyasadır ve tam bir garabettir. Bu piyasada mal ve hizmet değil, hayal ve beklenti alınıp satılmaktadır. ABD’deki son kriz de bu piyasadan çıkmıştır.
Peki, bu krize çözüm bulunmuş mu? Hayır, bulunmamıştır, bulunamaz da. Bırakınız çözüm bulmayı, ABD’deki krizin boyutu, dünyayı nasıl etkileyeceği bile kestirilemiyor. Her kafadan farklı bir ses çıkıyor. Bu, Batılıların ekonomide kesin bir doğru ve çözüm bilmediklerini gösterir. Evet, Batılılar, bunu bilmedikleri için şöyle bir gelenek oluşturdular: Ekonomik krizler ve sıkıntılar ortaya çıkmadan, ekonomik fikirler ve görüşler ileri sürmezler, sürenleri de fitne çıkarmak ve halkı paniğe sevk etmekle suçlarlar. Batılıların, ekonomide değişmez temel bir ölçüleri olsaydı, yapılması gerekenler hakkında bir şeyler söylerlerdi. Böyle olmadığı için kriz patlak verene kadar hiç ses çıkarmıyorlar. Kriz çıkınca da yangın söndürme telâşıyla sağa sola başvuruyorlar. Esas amaç, halkı sindirmek, kontrolde tutmak ve gerçekleri gizlemektir. Soygun düzeninin kurucuları ve yöneticileri, ülkeleri idare edenlerden bunu istiyorlar.
Özetle ifade edersek, soygun düzenini kuranların elinden, soygun aracı olarak kullandıkları parayı kurtarmak şarttır. Bu nasıl olacaktır? Bunun olması için “Milli Ekonomi Modeli”nde ifade edildiği gibi, para asli hüviyetine kavuşturulacak, yani mal ve hizmetin karşılığı olarak ekonomide yerini alacaktır. Bu yapılırsa paranın değeri, para ile satın alınabilecek mal ve hizmetlerin değeriyle ölçülür ve paradan para kazanmanın önü kesilmiş olur. Bu da soygun düzeninin sonu demektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018