Sokağa çıkma yasağı, açılımın sonbaharı mı?

Sonbahar goncası mı, açılımın göğsündeki gül? O gül soldu da yaprakları savrulmada şimdi. Ülke yangın yerine döndü? Dört ilimizde sokağa çıkma yasağı ilân edildi; Diyarbakır'ın genelinde öbür illerin de bazı ilçelerinde. Sadece bu bölge değil, İstanbul'un göbeğinde otobüsler yakılıyor, arabalar ve işyerleri yakılıp tahrip ediliyor. Sokağa çıkma yasağı çözüm değil, güvenliğin aczidir bu ve de ufukta sıkıyönetim görünüyor. Nerde kaldı ileri demokrasin, açılımın, çözümün? Ülkenin içinde bulunduğu durum her şeyi anlatıyor. Açılımın fiyaskosu, iflâsıdır yaşananlar.Aklıevvel AKP iktidarı içerdeki yangını bırakmış Esad'ın peşine düşmüş. TBMM'den kopardığı tezkereyi komşu ülkedeki rejimi yıkma aşkına kullanma hevesinde. IŞİD'e karşı oluşturulan koalisyondaki ortaklığının asıl nedeni de Esad'ı devirmek değil miydi? Davutoğlu, TSK'nın kara harekâtını da bu şarta bağlıyor.İktidarın bu davranışı uluslararası suç türüne girer. Ülkemize yönelik bir tehlike ya da saldırıyı defetmek için herhangi bir izne ve de icazete gerek yoktur, meşru müdafaaya girer, uluslararası hukuka ve teamüle uygundur. Ancak haksız yere başka bir devletin egemenlik alanına ve o ülkenin rejimine yönelik harekâta tevessül edildiğinde durum başkadır ve suçtur. Nitekim Esad, Türkiye aleyhine BM Güvenlik Konseyi'ne başvuracağını açıklamıştır. Terörle mücadele amacıyla sınırlı olarak o da ilgili ülkenin kabulü ve işbirliğiyle operasyon yapılabilir. Suriye topraklarında ABD'nin başını çektiği koalisyon güçlerinin operasyonu Suriye Devleti'nin bilgisi ve onayı ile mümkündür. Zaten Esad, terörle mücadeleye hayır dememekte; itirazı, mevcut rejime yönelik yıkıcı faaliyetlere olmaktadır. Eğer Esad yabancı ülkelerin müdahalesine karşı çıksaydı, bu defa BM devreye sokulacak oradan karar çıkartılacaktı. Alınacak karar da terörle mücadele içerikli olacaktı, Esad'ın devrilmesiyle ilgili değil.İşin başındaki yönetemeyen kadro ülkemizin içini karıştırdığı gibi bölgeyi de karıştırmakta Batı emperyalizmine tam da onların istediği gibi hizmete devam etmektedir. ABD ve müttefikleri AKP kadrolarından daha da uygununu bulamazlardı.Güvenlik zirvelerinden geçilmiyor. Zirveden zırva mı çıkar çözüm mü bilemiyoruz. Bilebildiğimiz IŞİD ve Esad'dan önce ülkemizdeki yangını söndürmek. HDP/BDP/PKK kışkırtmasıyla Ayn-el Arab (Kobani) bahane edilerek sokaklar muharebe alanına çevrilmiş, can ve mal emniyeti kalmamıştır. Bayrağımıza, okullarımıza saldırılar sürmektedir. Devlet, anarşi ve terör unsurlarına karşı gücünü kullanmalıdır. Bu hükûmet ne zamana kadar, sözüm ona, "çözüm" gerekçesinin arkasına gizlenebilecektir?Ülke talanına sessiz kalmak, hükûmet eliyle devletin yağmaya katılması anlamına gelmez mi? HDP'nin tahriklerinin asıl amacı Cumhuriyet değerlerini yağmalamak, Cumhuriyeti dönüştürmek, ulusal bütünlüğü parçalamaktır. Milletvekillerinin ve eş başkanlarının askerimize, polisimize taş atması, eteklerindeki taşın ne mal olduğunun emaresidir.Yıkıcı ve bölücü unsurlar tarafından yürütülen harekât, güvenlik güçlerinin etkisizliği sürdüğü takdirde amaçlarına ulaşabilir. Devletin alacağı güvenlik önlemleri de terörü sindirmekten öteye, bunların sebeplerini besleyen kaynakları yani bataklığı kurutmak olmalıdır. Bunun yolu da boş mideleri doldurmaktan ve boş kafaları da eğitmekten geçer.Dönelim Davutoğlu'na: Esad'ı devirme sevdasından vazgeç! Hiç olmazsa aşkını onuruna harca da siyasetin onurlu olsun.