Onlar, Kıblesi belli olmayan muhayyel bir ülke özlerler.
Onlar Avrupalı sahte putlara biat etmeyi önde gelen görev saymayı âdet edinmiş, ruhlarını şeytana satmış, fikren ve zihnen devşirilmiş, "Türkiyeli" aydınlardır.
Onlar vicdanların satılmasına engel olan bu ülkenin dinamik kurumlarını "derin devlet" yakıştırması ile güya küçümsemek isterler.
Onlar zihinlerindeki bu "derin devletin", kendi pis oyunlarını bozma çalışmalarını hiç sıkılmadan "vesayet" olarak isimlendirir ama utanmadan ve yüzleri zerre kadar kızarmadan Avrupalı vâsilerinin koyduğu kurallar, çizdiği sınırlar içinde ve verdikleri izin ölçüsünde "kumda oyun oynamayı" siyaset diye nitelendirebilirler.
Bu ülkede cazgır bir pervâsızlıkla "Evet işbirlikçiyim" diyebilen "akademisyenler"in yanında; "Yahu biz de vatansever Türkleriz" diyebilenlerin, keyfiyet ve kemiyet açısından kimliklerini ifade utangaçlığı sergilemeleri, daha da kötüsü bunun utanılacak, saklanılacak bir şeymiş gibi algılanıp takdim edilmesi çok can sıkıcıdır.
Fakat bu durum tesbitinde bulunmamız, katiyen teslimiyet olarak algılanmamalıdır.
Biz çaresizlikten, en ümitsiz anda çare çıkarmakla ünlü bir milletiz..
Ağababalarını seksen küsur yıl önce mütarekede görmüştük, çömezleri vız gelir-tırıs gider.
Fakat düşman kavidir; içimizden bizim kılığımızda satılık ruhlar edinmişler, maşa olarak onları kullanmaktadırlar ve oyunları çeşit çeşittir.
Türkiye'de, her bölgenin sosyal şartlarına, güvenlik gereklerine uygun bir takım testler yaptıktan sonra strateji tesbit etmektedirler. Meselâ dört, beş yıl önce Karadeniz'den yüz geri edilen Venizelos gemisindeki papazlar artık oraya değil, Orta ve Güney Anadolu'ya yönelmektedirler.
Her hafta sonu Orta Anadolu, Akdeniz kıyıları ve Güney doğu Anadolu'da yeni yeni kiliseler restore edilmekte, gösterişli âyinlerle bölge "kutsanmaktadır".
Kutsanan, aynı zamanda yörede bulunduğu varsayılan "azınlıklardır" da.
Bu satılık ruhlar, fikrî ve zihnî devşirmeler "sempatik" bir "telepati" yoluyla Avrupa'daki efendileri ile irtibat kurarlar. Ne alâ bir ses uyumu değil mi? Bayağı kafiyeli oldu...
Sempatik bir telepati yoluyla Avrupa Konseyi'nden gelen son haber ne, biliyor
musunuz?
Avrupa Konseyi'nin Türkiye üzerine hazırlamakta olduğu "Avrupa Konseyi üyeliği yükümlülükleri" raporunun taslak hali tamamlanmış. Macar parlamenter Andras Barsony ile Alman parlamenter Benno Zierer tarafından kaleme alınan taslak raporda, Türkiye'den, Anayasa değişikliği yapması, ölüm cezasını kaldırması, cezaevi reformunu tamamlaması, başta güneydoğu illerindeki insan hakları konusunda çalışan kuruluşlar olmak üzere, örgütlenme özgürlüğünü tamamen serbest bırakması isteniyormuş.
Türkiye'nin "işleyen bir demokrasi" olduğunun vurgulandığı taslak metinde, "askeri rejim altında kabul edilen" 1982 Anayasası'nın ise "Avrupa kriterlerine uymadığı" görüşü savunuluyormuş. Raportörler, yeni bir Anayasa hazırlanması için Türkiye'ye, komünist rejimden yeni çıkan Doğu Avrupa ülkelerine Batı kriterlerinde Anayasa hazırlamaları için Avrupa Konseyi bünyesinde kurulmuş Venedik Komisyonuyla işbirliği yapmaya çağırmışlar.
Taslak raporda, Güneydoğu'da "yeniden huzur sağlanması", PKK'nın ateşkes ilanı ve Türkiye'nin bölgede yerlerinden edilen kişiler için insani yardım planları geliştirmesi de "memnuniyet verici gelişmeler" olarak not ediliyormuş.
Taslak raporun karar tasarısı metninde, Güneydoğu'daki acil durumun "acil ekonomik duruma" dönüştürülmesi ve "Kürt kültürel kimliğinin tanınması" isteniyor. Türkiye'den "Avrupa Azınlık Haklarını Koruma Sözleşmesi"ni imzalayıp onamasını da isteyen raporda, Türkiye'de Türk makamlarıyla birlikte "çok etnik gruba sahip toplumlar semineri" düzenlenmesi önerisi de getiriliyormuş.
Rapora son halinin önümüzdeki haftalarda verilmesinin beklendiği ve henüz kesin olmamakla birlikte Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin 28 Haziranda Strasbourg'daki genel kurul toplantılarında tartışılması bekleniyormuş
Bu haberden sadece iki gün sonra TBMM'deki Anayasa değişikliği için kurulan partiler arası uzlaşma komisyonunda üyelerin 30 madde değişikliği üzerinde anlaştıkları duyuruluyor.
Bir takım STÖ'ler Anadolu'da "AB'ye uyum"u tezgâhlamak için işportacılığa
soyunuyorlar.
Türkiye'deki hâkim otoritenin koyduğu kurallara uyma zorunluluğu "vesayet", ama Avrupalı efendilerin koyduğu kurallarda oyun "siyaset", öyle mi?... Çocuk mu
kandırıyorsunuz?
İyi de, dağlılara karşı bağcılar bu kadar mı "mütevekkil"?
Ellerini kaldırıp teslim olunca, bayraksız ve onursuz, gidecek yer bulacaklarını mı zannediyorlar?
Onlar Avrupalı sahte putlara biat etmeyi önde gelen görev saymayı âdet edinmiş, ruhlarını şeytana satmış, fikren ve zihnen devşirilmiş, "Türkiyeli" aydınlardır.
Onlar vicdanların satılmasına engel olan bu ülkenin dinamik kurumlarını "derin devlet" yakıştırması ile güya küçümsemek isterler.
Onlar zihinlerindeki bu "derin devletin", kendi pis oyunlarını bozma çalışmalarını hiç sıkılmadan "vesayet" olarak isimlendirir ama utanmadan ve yüzleri zerre kadar kızarmadan Avrupalı vâsilerinin koyduğu kurallar, çizdiği sınırlar içinde ve verdikleri izin ölçüsünde "kumda oyun oynamayı" siyaset diye nitelendirebilirler.
Bu ülkede cazgır bir pervâsızlıkla "Evet işbirlikçiyim" diyebilen "akademisyenler"in yanında; "Yahu biz de vatansever Türkleriz" diyebilenlerin, keyfiyet ve kemiyet açısından kimliklerini ifade utangaçlığı sergilemeleri, daha da kötüsü bunun utanılacak, saklanılacak bir şeymiş gibi algılanıp takdim edilmesi çok can sıkıcıdır.
Fakat bu durum tesbitinde bulunmamız, katiyen teslimiyet olarak algılanmamalıdır.
Biz çaresizlikten, en ümitsiz anda çare çıkarmakla ünlü bir milletiz..
Ağababalarını seksen küsur yıl önce mütarekede görmüştük, çömezleri vız gelir-tırıs gider.
Fakat düşman kavidir; içimizden bizim kılığımızda satılık ruhlar edinmişler, maşa olarak onları kullanmaktadırlar ve oyunları çeşit çeşittir.
Türkiye'de, her bölgenin sosyal şartlarına, güvenlik gereklerine uygun bir takım testler yaptıktan sonra strateji tesbit etmektedirler. Meselâ dört, beş yıl önce Karadeniz'den yüz geri edilen Venizelos gemisindeki papazlar artık oraya değil, Orta ve Güney Anadolu'ya yönelmektedirler.
Her hafta sonu Orta Anadolu, Akdeniz kıyıları ve Güney doğu Anadolu'da yeni yeni kiliseler restore edilmekte, gösterişli âyinlerle bölge "kutsanmaktadır".
Kutsanan, aynı zamanda yörede bulunduğu varsayılan "azınlıklardır" da.
Bu satılık ruhlar, fikrî ve zihnî devşirmeler "sempatik" bir "telepati" yoluyla Avrupa'daki efendileri ile irtibat kurarlar. Ne alâ bir ses uyumu değil mi? Bayağı kafiyeli oldu...
Sempatik bir telepati yoluyla Avrupa Konseyi'nden gelen son haber ne, biliyor
musunuz?
Avrupa Konseyi'nin Türkiye üzerine hazırlamakta olduğu "Avrupa Konseyi üyeliği yükümlülükleri" raporunun taslak hali tamamlanmış. Macar parlamenter Andras Barsony ile Alman parlamenter Benno Zierer tarafından kaleme alınan taslak raporda, Türkiye'den, Anayasa değişikliği yapması, ölüm cezasını kaldırması, cezaevi reformunu tamamlaması, başta güneydoğu illerindeki insan hakları konusunda çalışan kuruluşlar olmak üzere, örgütlenme özgürlüğünü tamamen serbest bırakması isteniyormuş.
Türkiye'nin "işleyen bir demokrasi" olduğunun vurgulandığı taslak metinde, "askeri rejim altında kabul edilen" 1982 Anayasası'nın ise "Avrupa kriterlerine uymadığı" görüşü savunuluyormuş. Raportörler, yeni bir Anayasa hazırlanması için Türkiye'ye, komünist rejimden yeni çıkan Doğu Avrupa ülkelerine Batı kriterlerinde Anayasa hazırlamaları için Avrupa Konseyi bünyesinde kurulmuş Venedik Komisyonuyla işbirliği yapmaya çağırmışlar.
Taslak raporda, Güneydoğu'da "yeniden huzur sağlanması", PKK'nın ateşkes ilanı ve Türkiye'nin bölgede yerlerinden edilen kişiler için insani yardım planları geliştirmesi de "memnuniyet verici gelişmeler" olarak not ediliyormuş.
Taslak raporun karar tasarısı metninde, Güneydoğu'daki acil durumun "acil ekonomik duruma" dönüştürülmesi ve "Kürt kültürel kimliğinin tanınması" isteniyor. Türkiye'den "Avrupa Azınlık Haklarını Koruma Sözleşmesi"ni imzalayıp onamasını da isteyen raporda, Türkiye'de Türk makamlarıyla birlikte "çok etnik gruba sahip toplumlar semineri" düzenlenmesi önerisi de getiriliyormuş.
Rapora son halinin önümüzdeki haftalarda verilmesinin beklendiği ve henüz kesin olmamakla birlikte Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin 28 Haziranda Strasbourg'daki genel kurul toplantılarında tartışılması bekleniyormuş
Bu haberden sadece iki gün sonra TBMM'deki Anayasa değişikliği için kurulan partiler arası uzlaşma komisyonunda üyelerin 30 madde değişikliği üzerinde anlaştıkları duyuruluyor.
Bir takım STÖ'ler Anadolu'da "AB'ye uyum"u tezgâhlamak için işportacılığa
soyunuyorlar.
Türkiye'deki hâkim otoritenin koyduğu kurallara uyma zorunluluğu "vesayet", ama Avrupalı efendilerin koyduğu kurallarda oyun "siyaset", öyle mi?... Çocuk mu
kandırıyorsunuz?
İyi de, dağlılara karşı bağcılar bu kadar mı "mütevekkil"?
Ellerini kaldırıp teslim olunca, bayraksız ve onursuz, gidecek yer bulacaklarını mı zannediyorlar?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002