Her ülke, siyasal ihtilâflar ve onun sonucu siyasal bölünmeler yaşayabilir, ama sosyal bütünlüğünü korur. En büyük siyasal bölünmeyi yaşayan ülkelerde bile, sosyal bütünlüğün korunduğuna şahit olmaktayız. Dünyada bunun istisnası, başta Türkiye olmak üzere, diğer İslâm ülkeleridir. Çünkü İslâm ülkelerinde, tüm sorunlar siyasallaştırılmıştır. Bir başka deyişle, din dâhil, her şey siyasetin konusu yapılmıştır. Hâlbuki ülkelerde ortaya çıkan sorunların çoğunu, siyaset üstü tutulması gereken sosyal sorunlar oluşturmaktadır. Sosyal sorunları, siyasal alana çekip tartışmak, onları daha çok çözümsüz hale getirmektedir. Bu hal, ondan da öte, sosyal bölünmüşlüğe yol açmaktadır. Siyasi partiler sosyal sorunlara ilgisiz mi kalsınlar? Hayır, sosyal sorunlarla da ilgilenmelidirler. Ama bu ilgi, siyasi çıkar için olmamalı. Bütün partiler, ittifak halinde sosyal sorunlarla, sosyal kanunlara uygun olarak ilgilenmeli ve ortak bir çözüm etrafında birleşmelidirler. Daha açık bir ifade ile sosyal sorunlar, siyasi ranta ve spekülasyonlara kurban edilmemeli, manipülasyon aracı olarak kullanılmamalıdır.Ne yazık ki, bütün bunlar yapıldığı için, ülkemizde sosyal bölünmüşlük büyük oranda derinleşmiştir. Bu konuda tek suçlu, tabii ki siyasetçiler değildir. Toplumumuzu yönlendiren önderlerin hepsinin, az çok suçu vardır. Özellikle Cumhuriyet dönemindeki önderler, toplumumuzu yenileştirmeyi, onu tarih, kültür ve medeniyetinden koparmak olarak algıladılar ve bu yönde zorlayıcı adımlar attılar. Bunun doğurduğu sonuçları, Prof. Dr. Halil İnalcık, “Atatürk ve Demokratik Türkiye” adlı kitabında şöyle anlatır: “Açıkça görülüyor ki, Cumhuriyet dönemini bunalıma götüren ana problem, Türk halkının birbiriyle uzlaşmaz görünen iki kampa ayrılmış olmasıdır. Abartısız görünen gerçek şudur ki, Türk milleti birbirini anlamayan, anlamak istemeyen, zihniyeti, değer sistemi, yaşam tarzı, dili giyim- kuşamı, selâmlaşması bile farklı iki ayrı toplum haline gelmiştir. Tehlikeli olan şey, bu iki toplumun birbirini anlamak istememesi ve siyasi iktidarı ele geçirip ötekini baskı altına almaya çalışmasıdır.” (s.236-237)Milletimize, bu toplumsal hastalığı Batılılar, yerli işbirlikçileri vasıtasıyla bulaştırmıştır. Söz konusu hastalığı bir türlü tedavi edemedik, tam aksine onu ayrılık derecesine kadar yükselttik. Sözün özü, çatışmacı bir toplum olduk. Her konuda çatışıyoruz. Bazıları, “Ne var bunda? Batılılar da kendi içerisinde çatışıyor” diyerek, bu hali normal göstermeye çalışıyorlar. Evet, Batılılar da çatışıyor, ama onlar için çatışma normaldir. Çünkü Batı toplumları sınıflı ve çatışmacı toplumlardır. Batılı düşünür Edgar Morin, Avrupa’yı “sürekli çatışmalar coğrafyası” olarak tarif eder. Böyle olduğu için Batılılar, çatışmaları yasallaştırdı. Meselâ, işçi ve işveren çatışmasını sendikalaşma ile yasal zemine oturttu. Bunun gibi birçok alanda yaşanan çatışmaları, sosyal bölünmüşlüğe dönüşmeden önledi.İslâm ülkelerine gelince, Batılılar, onları bölmek ve çatıştırmak için ne gerekiyorsa yapıyor. Bu çatışmalarda hangi taraf kazanırsa kazansın, hepsi kaybediyor, gerçek kazanan Batılılar oluyor. Çünkü iç çatışmaların galibi olmaz. Geçmiş İslâm toplumları, bunu bildiği için, değil kendi arasında, birlikte yaşadığı gayrimüslimlerle bile çatışmamıştır. Ecdadımız şuna inanıyordu. Zıtlar olmazsa hayat ve sosyal düzen olmaz. Hayat zıddı ile kaimdir. Bu anlayışı terk ettiğimiz içindir ki, çatışmalardan kurtulamıyor ve en ufak bir sorunu dahi çatışmadan çözemiyoruz. Siyasal ve sosyal sorunlarımıza kendi kültür ve medeniyetimizden çözümler bulamaz mıyız? Buluruz, hem de en âlâsını buluruz. Dahası, bulacağımız çözümler, diğer milletler için de kurtuluş reçetesi olur. Buna en canlı örnek, Prof. Dr. Haydar Baş’ın ‘Milli Ekonomi Modeli’dir ve onun birçok devlet tarafından kabullenilmesidir. Ne gariptir ki, yabancıların gördüğü ve kabullendiği bu gerçeği, kendi milletimize anlatmakta güçlük çekiyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018