Bir sitem edeceğim, sevgiyle besli, saygıyla
süslü...
Sadakat ve muhabbet, apaçık olacak
sitemlerimizde; babaca evladı korurcasına,
evlatça babadan umarcasına...
Bilirim ki küsenleri çok ayıplayan benim, küsme
lüksüm olamaz. Bilirim ki, "Kızgınım" diyenlere
çok kızan benim, kızmak gibi bir kolaycılığım
olamaz.
Çocukluğumda evin, gençlik ve delikanlılığımda
mahallenin afacan-haşarılarındandım. Yaşlanan
bedenime inat gönlüm, afacan çocukluğundan
vazgeçemiyor! Yaşım kaç olursa olsun yaptıklarım
ve yapacaklarım Allah (c.c.)'ın da nasibiyle bu
afacanlığımdan, kabıma sığmamamdandır.
Çocukluğumda sevdiğim oyuncağımı elimden
almaya Babam'ın bile gücü yetmezdi! Babam'ın
elimden alamadığı oyuncaklarımın başında -çok
özenerek yaptığım- ok ve yayım gelirdi!
Ahmet Ali Abim'in yavruyken getirdiği ve
ellerimle besleyip büyüttüğüm; Anam'ın
yirmiden fazla tavuğunu yiyen, komşunun eşeğini
parçalayan kurdum da çocukça özel korumam
altındaydı!
Elimde ok ve yayım, yanımda kurdumla
mahalleye çıktığımda, "Tarkan"la yarışır,
Kürşad'ın kırk birinci yoldaşı olurdum!
Afacan çocukluğumda, Babam'ın sayesinde, her
şey çok kolaydı. Bu güvençle adım attığım
delikanlılığımda da; zor, kolayıma gelir; imkansız,
biraz uğraştırırdı! Çünkü Rahmetli Babam ve
sülalem arkamdaydı ve beni hiç bir yerde yalnız
bırakmayan arkadaşlarım vardı.
Yaşadıklarımızı anlatmamıza -yıllardır- edebimiz
ve adabımız mani oldu. Rabb'im'in nasibiyle çok
çetin, çok zor günler yaşadım ama hiçbirinden
nadim ve şikayetçi olmadım hamd olsun!
Allah (c.c.) şahidimdir ki; çok çetin ve zor
geçmesine rağmen kolaylıkla unuttuğum ve
gülerek anlatabildiğim günlere inat bir gün
yaşadım ki, yaşadığım zorların hepsinden zor
geçti!
Ömrümü hasrettiğim, ikbâl ve istikbalimi hibe
ettiğim teşkilatı terk etmeme sebep olan bir
gündü! Hayatımın en zor günü olarak ömrümde
nâm aldı o gün!...
Uzun yıllardır tanıdığım iki kardeşin teklifi ve
yılların kazanımı; "Nereye?" sorusunu sormama
alışkanlığımla niye olduğunu anlayamadığım bir
ziyarete mecbur edildim!
Üzerime alınmamam gerekmesine rağmen en
yetkili ağızdan çıkan; "Herkes Ülkücü Hareket'ten
alacaklı, hiç borçlu olan yok! Bu nasıl iştir?"
şeklindeki sözler ve söyleyiş tonlaması hâlâ
kulaklarımda çınlıyor... Verdiğim tepki de ân be
ân aklımda!
Memur olsam çoktan emekli olmam gereken;
tüccar olsam kar-zarar defterimi kapatmış olmam
gereken bir yaştayım. Emrolunduğu gün ve
saniyede teslime hazır beklediğim canımdan
başka bir emanette taşımıyorum...
Şükrederim ki, Türkiye'nin hatta dünyanın
neresine yolum düşerse düşsün evim gibi
girebileceğim "Gönüldaş Evleri"m var.
Gönüldaşlarım haricinde dünyada hiç kimsenin,
hiç bir aşiretin sahip olamayacağı kadar kalabalık
ve sadık Gönül Dostlarından oluşan büyük bir
Ailem var.
Bu tarifsiz ve hesapsız zenginliği; sakınmadığım
sevgime ve gönüldaşlarıma borçluyum.
Bu borcun asla ödenemeyeceğini bilenlerden ve
bu borcumla övünenlerdenim. Hani atalarımız;
"Borç yiyen, kesesinden yer" derler ya!
Bu bilincimledir ki sadık kalmaktan başka bir
gayretim olmaz!
Bu bilincim yüzündendir ki, Türk Milletinin
refleksi olduğuna inandığım II. Kuvay-ı Milliye
Hareketi'ne bir halel gelmesinden Allah (c.c.)'a
sığınırım...
Bu bilincim yüzündendir ki sadece ama sadece
milletimden yanayım...
Fedakâr gönüllülerin destekleriyle bir yerlere
taşınan, fedakâr milletperverlerin omuz
vermeleriyle seçilen ama kendilerini seçilmiş
değil seçkin sanan, kendilerini dünya merkezi
zanneden, beşeri zaafiyete düşen zavallılara
rağmen biz millet fedaileri milletçiler, camiamıza
"Kimlik" borçluyuz, "Kişilik" borçluyuz ve
karakterimizle de bu borcumuzun her zaman
şerefle farkındayız...
İki yıldır hazır olmasına rağmen; adabımın,
edebimin izin vermediği, "YİTİK ZAMAN
OYUNCAKLARI" adlı kitabımın, ilaveli yeni
baskısını yayınlamalı mıyım diye düşünmeğe
başladım!
Duyduklarını, kendisi yaşamışçasına anlatan
çakaralmazların, duygu sömürücülerinin, yalancı
edepsizlerin, "..cılık, ..cilik, ..culuk, ..cülük"ten
geçinenlerin bildiğim hallerini ayan etsem mi diye
düşünüyorum!
Her neyse! Her şeye rağmen incinmişliğimi rafa
kaldırmak istiyorum bir daha...
Bütün savaşçılığıma rağmen bu tavrımı; Gönül
Adam Haydar Hocam'a ve özenle seçip ihtimamla
yetiştirdiği Kıymetli Gönüldaşlarım'a borçlu
olduğumu -bir daha- ilan ediyorum...
Hayatım boyunca lazım olduğum zaman, lazım
olduğum yerde ve lazım olduğum şekilde oldum.
Bu mensubiyetimin ve muhabbetimin gereği idi,
hiç bir zaman davet beklemedim...
Bu halim, son nefesime kadar da devam edecek
inşallah.
Umarım Milletim; benim gibi bedenleri kocamış,
yürekleri hala afacan çocuk olan ak sakallarına
ihtiyaç duymaz ve biz de büyümesine asla izin
vermeyeceğimiz Afacan Çocuk yüreğimizle,
menzîle doğru yolumuza devam ederiz...
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN"
Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017