Üç yüz altmış beş günü bir yıl kabul ediyoruz. Üç yüz altmış beş gün!
Bir güne de kadınlar günü diyoruz. Dikkat edin, kadınlar nasıl kurtulur demiyoruz. Çözüm konuşmuyoruz. "Bugün de kadınların" diyoruz. Örneğim hanımlardan uzak; delinin bu dağ benim, bu bayır benim demesi gibi bir zihniyetle hiçbir kitleye çözüm getiremeyiz. Bir gün değil, her gün kadınlar günü olsun, kadınları nasıl kurtaracağız? Kadınların derdi ne? Kadınların çözümü nerede?
Bir gün kadınlar günü diyoruz dedik. Ya anneler günü, ya babalar günü, ya engelliler günü, ya işçi bayramı say sayacağın kadar, bunlar yok mu?
Evvela şunu itiraf edelim. Bizim insan meselemiz var. Kaç yıldır insanız desek de daha insanlık nedir, insan kimdir sorusuna eğilmedik bile.
İnsanı odak noktası eden bir zihniyeti sosyal, iktisadi, siyasi alanlarda yaşamadıkça, hiçbir gün toplumun hiçbir kesimini güldürecek bir şey yaşayamayız.
Odak noktası nedir? Bir mercek, sonsuzdan paralel olarak gelen sonsuz tane ışığı bir yerde toplar. İşte bu bahsedilen odak noktasıdır.
Şimdi, soygunun, hırsızlığın, sömürünün ve vahşetin mazereti ve güya bilimsel altyapısı olmaya yola çıkmış kapitalizmi uyguluyoruz ve sistem merceğine gelen bir ışığın insanımıza değmesini istiyoruz. Gülerler adama! Kapitalizmde ne kadar kaynak varsa, hepsi birkaç ailenin odağına toplanır ve aktarılır. Böyle de oluyor! Önce bir insan tarifinden çıkmak yerine, modeline uygun bir insan modeli uydurması bile bunun ispatı değil mi?
Sonsuz sayıda ışık aleme düşüyor. Sonsuz miktarda kaynak var. Milli Ekonomi Modeli'yle Prof. Dr. Haydar Baş diyor ki; bu kaynak insana, insanlığa düşmeli. Bunu eğer, "insanlığa düşse insanlık namına güzel bir şey olur" penceresinden yansıtsa bunun adı ekonomi modeli olmazdı. Prof. Dr. Haydar Baş, iktisadı zerreden kürreye masaya yatırıyor, öncekilerinin yanlışlarını kendi üniversitesinde ortaya döküyor ve aslı belirtiyor (bunu yaparken diğerleri gibi hiçbir tezden faydalanmıyor da); bunun yanında ortaya bilimsel olarak şu gerçek çıkıyor: İnsan için olan bir sistemde herkes kazanır. (Akademik bilgi için: Prof. Dr. Haydar Baş, Milli Ekonomi Modeli Sosyal Devlet Milli Devlet).
Yani, evet kadın diyelim; evet işçi diyelim; evet o diyelim bu diyelim; ne kadar haksızlık varsa konuşalım...
Ama, konuşmakla hiçbir şeyi çözemeyiz. İşleyen mekanizmayı insan için etmedikçe, akan suyu insan çölüne dökmedikçe; bunu yapacak sistemi hayata geçirmedikçe yanlışları düzeltemeyiz.
Her günü kadın haklarını konuşmaya versek her geçen yıl kadın cinayetleri artmaya devam eder emin olun.
İyi olacak demekle hasta iyileşseydi, doktora gitmezdik.
Gelin, derdimiz her kesimin yani topluca insanın sıkıntısıdır, bunu çözebiliriz.
Milli Ekonomi Modeli penceresinden toplumun her kesimini kucaklayabilir ve herkesin faydasını sağlayabiliriz.
Eğer esas sıkıntımızı fark eder ve Prof. Dr. Haydar Baş dersek!
Yoksa tüm değerler oluk oluk birkaç kişiye akarken biz "oruçlu kavgası" yaşıyor gibi birbirimizi yer, sonra neden birbirimizi yiyoruz, neden bu kadar insanımız birbirini boğazlamış der dururuz. Yine konuşuruz ama çözümün kapısından koşa koşa uzaklaşarak konuşmuş oluruz.
Bir güne de kadınlar günü diyoruz. Dikkat edin, kadınlar nasıl kurtulur demiyoruz. Çözüm konuşmuyoruz. "Bugün de kadınların" diyoruz. Örneğim hanımlardan uzak; delinin bu dağ benim, bu bayır benim demesi gibi bir zihniyetle hiçbir kitleye çözüm getiremeyiz. Bir gün değil, her gün kadınlar günü olsun, kadınları nasıl kurtaracağız? Kadınların derdi ne? Kadınların çözümü nerede?
Bir gün kadınlar günü diyoruz dedik. Ya anneler günü, ya babalar günü, ya engelliler günü, ya işçi bayramı say sayacağın kadar, bunlar yok mu?
Evvela şunu itiraf edelim. Bizim insan meselemiz var. Kaç yıldır insanız desek de daha insanlık nedir, insan kimdir sorusuna eğilmedik bile.
İnsanı odak noktası eden bir zihniyeti sosyal, iktisadi, siyasi alanlarda yaşamadıkça, hiçbir gün toplumun hiçbir kesimini güldürecek bir şey yaşayamayız.
Odak noktası nedir? Bir mercek, sonsuzdan paralel olarak gelen sonsuz tane ışığı bir yerde toplar. İşte bu bahsedilen odak noktasıdır.
Şimdi, soygunun, hırsızlığın, sömürünün ve vahşetin mazereti ve güya bilimsel altyapısı olmaya yola çıkmış kapitalizmi uyguluyoruz ve sistem merceğine gelen bir ışığın insanımıza değmesini istiyoruz. Gülerler adama! Kapitalizmde ne kadar kaynak varsa, hepsi birkaç ailenin odağına toplanır ve aktarılır. Böyle de oluyor! Önce bir insan tarifinden çıkmak yerine, modeline uygun bir insan modeli uydurması bile bunun ispatı değil mi?
Sonsuz sayıda ışık aleme düşüyor. Sonsuz miktarda kaynak var. Milli Ekonomi Modeli'yle Prof. Dr. Haydar Baş diyor ki; bu kaynak insana, insanlığa düşmeli. Bunu eğer, "insanlığa düşse insanlık namına güzel bir şey olur" penceresinden yansıtsa bunun adı ekonomi modeli olmazdı. Prof. Dr. Haydar Baş, iktisadı zerreden kürreye masaya yatırıyor, öncekilerinin yanlışlarını kendi üniversitesinde ortaya döküyor ve aslı belirtiyor (bunu yaparken diğerleri gibi hiçbir tezden faydalanmıyor da); bunun yanında ortaya bilimsel olarak şu gerçek çıkıyor: İnsan için olan bir sistemde herkes kazanır. (Akademik bilgi için: Prof. Dr. Haydar Baş, Milli Ekonomi Modeli Sosyal Devlet Milli Devlet).
Yani, evet kadın diyelim; evet işçi diyelim; evet o diyelim bu diyelim; ne kadar haksızlık varsa konuşalım...
Ama, konuşmakla hiçbir şeyi çözemeyiz. İşleyen mekanizmayı insan için etmedikçe, akan suyu insan çölüne dökmedikçe; bunu yapacak sistemi hayata geçirmedikçe yanlışları düzeltemeyiz.
Her günü kadın haklarını konuşmaya versek her geçen yıl kadın cinayetleri artmaya devam eder emin olun.
İyi olacak demekle hasta iyileşseydi, doktora gitmezdik.
Gelin, derdimiz her kesimin yani topluca insanın sıkıntısıdır, bunu çözebiliriz.
Milli Ekonomi Modeli penceresinden toplumun her kesimini kucaklayabilir ve herkesin faydasını sağlayabiliriz.
Eğer esas sıkıntımızı fark eder ve Prof. Dr. Haydar Baş dersek!
Yoksa tüm değerler oluk oluk birkaç kişiye akarken biz "oruçlu kavgası" yaşıyor gibi birbirimizi yer, sonra neden birbirimizi yiyoruz, neden bu kadar insanımız birbirini boğazlamış der dururuz. Yine konuşuruz ama çözümün kapısından koşa koşa uzaklaşarak konuşmuş oluruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Taşkın / diğer yazıları
- Ölenden borç var doğana borç kalıyor / 08.06.2019
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018