İstiklal Caddesi'ni kana bulayan hain terör saldırısından sonra Irak ve Suriye'nin kuzeyinde çöreklenen bölücü terör yuvalarına Türk Silahlı Kuvvetleri'nce şok darbesi vurulunca, teröristler sınırdan Türkiye'ye roket attılar.
20 ve 21 Kasım'da Suriye'nin kuzeyinden önce Kilis'teki Öncüpınar Sınır Kapısı bölgesine, sonra da Gaziantep'in Karkamış ilçesine 10 roketli/havanlı saldırı düzenlendi.
Kilis'te 1 asker ve 7 polis yaralanmıştı, Karkamış'ta ise biri öğretmen, biri çocuk olmak üzere 3 sivil hayatını kaybetti, 10 kişi de yaralandı.
Terör örgütünün alçak saldırısında şehit düşen vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Türkiye, Suriye'de iç savaşın başladığı 2011'den beri bu ülkenin kuzeyine yönelik kara harekâtları gerçekleştirdi.
Bunların ilki 24 Ağustos 2016 başlayan ve DEAŞ'ın hedef alındığı Fırat Kalkanı Harekâtı oldu.
Daha sonra terör örgütü PKK'nın Suriye uzantısı YPG ve farklı grupların Suriye'nin kuzeyindeki faaliyetlerine karşı sırasıyla 20 Ocak 2018'de Zeytin Dalı ve 9 Ekim 2019'da Barış Pınarı harekâtları yapıldı.
Son harekât ise 5 Mart 2020'de başlayan Bahar Kalkanı harekâtıydı.
'Pençe' serisi operasyonlar ise 2019'da Irak'ın kuzeyindeki Hakurk ile başlayan Sinat-Haftanin ile devam eden, Metina ve Avaşin-Basyan ile genişleyen, Zap bölgesiyle sürüyor.
Son olarak da Türk Hava Kuvvetleri unsurlarınca Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyindeki terör hedeflerine yönelik Pençe-Kılıç Harekâtı icra edildi.
Bu harekâtlar bölücü teröristlerin inlerine yönelik yapılması gereken hamlelerdir şüphesiz.
Ancak gelin görün ki, birkaç yıl önce Suriye sınırına yakın kent ve ilçe merkezlerine düşen roketler, sınır ötesi operasyonlarla engellenebilmişken, şimdi yeniden roketler düşmeye başladı.
Zaruret halini aldıktan sonra bir an bile tereddüt edilmeden alınması gereken sınır ötesi harekât kararları, gerekli ama asla yeterli olmamaktadır.
Kilis ve Karkamış'a düşen ve 3 canımıza ve 1'i asker, 7'si polis olmak üzere 18 kişinin yaralanmasına neden olan roketler, askeri tedbirlerin tek başına teröristlere kalıcı bir şekilde engel olamadığını göstermektedir.
Türkiye, Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyine sınır ötesi harekâtlar düzenlemektedir. Ancak her iki bölgede de var olan otorite boşluğu terörün kökünün kazınmasının önündeki en büyük engeldir.
Kuzey Irak'ta ABD'nin desteğiyle artık Bağdat'a meydan okuyabilecek noktaya gelmiş Barzani yapılanması bulunuyor. Suriye'nin kuzeyinde ise ABD'nin para ve silah desteğini arkasına almış PKK/PYD/YPG yapılanması hızla palazlanıyor.
Devlet iradesinin yok edildiği bu bölgelerde Türkiye'nin muhatabı kimdir?
Buraları teröristlerin yuvası haline getirmiş, bölgedeki istikrarsızlığın yegâne sorumlusu ABD midir muhatabımız?
Yoksa ABD'nin kuklası olan terör örgütleri ve illegal yapılanmalar mı?
Hiç birisi Türkiye'nin muhatabı olamaz, olmamalıdır da…
O zaman aklın yolu bir. Türkiye'nin hem Irak'ın hem de Suriye'nin kuzeyinde ciddi bir muhataba ihtiyacı vardır. Bu da Suriye'de Şam, Irak'ta ise Bağdat yönetimidir.
Dün katil ve zalim dedikleri Mısır'ın lideri Sisi'yle iki elle tokalaşan AKP hükümeti yetkilileri, Suriye lideri Beşar Esad'la da aynı şeyi, hızlı bir şekilde ve mutlaka şartsız şurtsuz yapmalıdır. Irak'ta da Barzani yönetimi değil, Bağdat ile ilişkiler güçlendirilmelidir.
Suriye ve Irak başta olmak üzere komşu ülkelerle son 20 yılda rayından fazlasıyla çıkan ilişkileri olması gereken noktaya ivedilikle getirmek, hem ülkemize yeniden düşmeye başlayan roketleri durduracaktır, hem de terörle mücadelede Mehmetçiğin ortaya koyduğu başarıları kalıcı hale getirmek için olmazsa olmazdır.
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Bu Numan helak olur! / 14.10.2024
- Lübnan iç savaşa doğru itiliyor / 12.10.2024