İslâm dünyası ile Batı arasındaki en büyük çatışma, medeniyet alanında yaşanmaktadır. İslâm’ın doğuşuyla başlayan bu çatışma, asırlarca aralıksız sürmüştür. Ancak söz konu çatışma, zaman ve zemine göre şekil değiştirmiştir. Geçmişte silâhlı olarak düzenlenen Haçlı Seferlerinden sonuç alamayan Batılılar, misyonerliği ve oryantalizmi öne çıkardılar. Günümüzde ise, İslâm dünyasına karşı hem silâhlı, hem de silâhsız saldırılar hızlandırılmıştır. Görülen o ki, silâhsız saldırıyla gerçekleştirilen askersiz işgal daha tehlikeli boyuta varmıştır. Silâhsız saldırıyı daha tehlikeli kılan, Müslümanların içinden din, devlet ve bilim adamlarının da bu saldırıda görev alması ve halkı aldatarak peşlerinden sürüklemesidir.
Şu çelişkiye bakınız: Bir taraftan Batılı bilim adamları ‘Medeniyetler Çatışması’ndan söz ediyorlar, öte yandan ‘Medeniyet İttifakı’nı gündeme getiriyorlar. Medeniyetler Çatışması’nı son zamanlarda ileri sürenlerden biri olan Samuel Huntington’a göre, “Batı medeniyetini en sert biçimde tehdit eden medeniyet, İslâm medeniyetidir.” Onun için İslâm medeniyetiyle uzlaşma yolunu arıyorlar. Daha doğrusu, Müslümanlara ‘Medeniyetler İttifakı’ ve ‘Dinlerarası Diyolog’ çalışmalarıyla uzlaşma teklif ediyorlar. Medeniyetler Çatışması’nı, Huntington’dan önce gündeme getiren Tonybee, “Batı medeniyetinin İslâm medeniyetine saldırısı karşısında İslâm toplumlarında iki çeşit tepkinin ortaya çıktığını” söyler. Ona göre, ”Birinci tepki, İslâm dinine çok daha mutaassıp bir şekilde sarılmadır. İkincisi ise, Batı medeniyetiyle uzlaşma yolunu seçmektir.” Huntington, “Türkiye’nin uzlaşma tarafından yer aldığını ve diğer İslâm ülkelerine de öncülük ettiğini” söyler.
Batılıların, İslâm medeniyetine bir saldırısı olan ‘Arap Baharı’nda, Türkiye’nin aktif ve öncü rol alması, Huntington’ın tespitinin doğruluğunu ayrıca kuvvetlendirmektedir. Arap Baharı’nın başlatılmasındaki asıl amaç, İslâm ülkelerinde Batı medeniyetinin değerlerinin benimsetilmesidir. Hâlbuki Batı medeniyetinin değerleri kokuşmuş, çürümüş ve çökmüştür. Batılılar bunu demokrasi, özgürlük ve insan hakları gibi içi boş değerleri tabii ve evrensel değerler olarak sunup kapatmaya çalışıyorlar. Başka bir deyişle Batılılar, açıklarını ekonomik ve siyasi değerler üreterek örtmenin peşinde koşuyorlar. Ancak bu mümkün olmayacaktır. Çünkü ekonomik ve siyasi değerler, medeniyetlerden neşet ederler. Medeniyet sağlam değilse, ona dayalı olarak üretilen değerler de sağlam olmayacak ve insanlığa hiçbir fayda sağlamayacaktır.
Hâsılı, günümüz Müslümanlarının en büyük yanlışı, Batı medeniyetinin değerlerini benimsemesi ve taklit etmesidir. Ne yazık ki, tarihi gerçek gündüz gibi önümüzde duruyor. O da şudur: Müslümanlar, kendi medeniyetinden ve değer ölçülerinden koptuğu, uzaklaştığı ve Batılıları taklit ettiği oranda alçalmış ve gerilemiştir. Yükselmek, eski kudretli ve kuvvetli halimize ulaşmak istiyorsak, Batı medeniyetinin değer hükümlerini mutlaka terk etmek, tekrar İslâm medeniyetini baş tacı yapmak zorundayız. Aksi hâlde, askeri işgallerden daha beter esaret ve zillet kaçınılmaz olacaktır. Askeri işgallerden kurtulmak zor da olsa mümkündür. Ama medeniyetini, dolayısıyla kimliğini kaybeden bir millet, ebediyen yok olmuş demektir.
Batılı bazı bilim adamları bile ruhsuz ve köksüz Batı medeniyetinin çöktüğünü itiraf ediyorlar. Bunu itiraf etmeyen, taassup ehli ve ideolojik düşünenler, Batı medeniyetinin eseri olan liberalizmi ve demokrasiyi bayraklaştırıyorlar. Bunlardan biri olan Francis Fukuyama diyor ki: “İnsanlar, bütün sistemleri denediler. Liberal demokraside karar kıldılar. Artık bunun alternatifi düşünülemez.” Bu, külliyen yalandır. Yalan olduğunu anlamak için uzağa gitmeye gerek yok. Prof. Dr. Haydar Baş’ın kaleme aldığı ve Batılı bilim adamlarını da hayran bırakan “Milli Ekonomi Modeli” ve “Sosyal Devlet-Milli Devlet” tezlerinden haberdar olmak yeterlidir. Bu eserler, Batılıların medeniyetimize karşı başlattıkları silâhsız saldırılarına karşı en büyük silâhımızdır.
Şu çelişkiye bakınız: Bir taraftan Batılı bilim adamları ‘Medeniyetler Çatışması’ndan söz ediyorlar, öte yandan ‘Medeniyet İttifakı’nı gündeme getiriyorlar. Medeniyetler Çatışması’nı son zamanlarda ileri sürenlerden biri olan Samuel Huntington’a göre, “Batı medeniyetini en sert biçimde tehdit eden medeniyet, İslâm medeniyetidir.” Onun için İslâm medeniyetiyle uzlaşma yolunu arıyorlar. Daha doğrusu, Müslümanlara ‘Medeniyetler İttifakı’ ve ‘Dinlerarası Diyolog’ çalışmalarıyla uzlaşma teklif ediyorlar. Medeniyetler Çatışması’nı, Huntington’dan önce gündeme getiren Tonybee, “Batı medeniyetinin İslâm medeniyetine saldırısı karşısında İslâm toplumlarında iki çeşit tepkinin ortaya çıktığını” söyler. Ona göre, ”Birinci tepki, İslâm dinine çok daha mutaassıp bir şekilde sarılmadır. İkincisi ise, Batı medeniyetiyle uzlaşma yolunu seçmektir.” Huntington, “Türkiye’nin uzlaşma tarafından yer aldığını ve diğer İslâm ülkelerine de öncülük ettiğini” söyler.
Batılıların, İslâm medeniyetine bir saldırısı olan ‘Arap Baharı’nda, Türkiye’nin aktif ve öncü rol alması, Huntington’ın tespitinin doğruluğunu ayrıca kuvvetlendirmektedir. Arap Baharı’nın başlatılmasındaki asıl amaç, İslâm ülkelerinde Batı medeniyetinin değerlerinin benimsetilmesidir. Hâlbuki Batı medeniyetinin değerleri kokuşmuş, çürümüş ve çökmüştür. Batılılar bunu demokrasi, özgürlük ve insan hakları gibi içi boş değerleri tabii ve evrensel değerler olarak sunup kapatmaya çalışıyorlar. Başka bir deyişle Batılılar, açıklarını ekonomik ve siyasi değerler üreterek örtmenin peşinde koşuyorlar. Ancak bu mümkün olmayacaktır. Çünkü ekonomik ve siyasi değerler, medeniyetlerden neşet ederler. Medeniyet sağlam değilse, ona dayalı olarak üretilen değerler de sağlam olmayacak ve insanlığa hiçbir fayda sağlamayacaktır.
Hâsılı, günümüz Müslümanlarının en büyük yanlışı, Batı medeniyetinin değerlerini benimsemesi ve taklit etmesidir. Ne yazık ki, tarihi gerçek gündüz gibi önümüzde duruyor. O da şudur: Müslümanlar, kendi medeniyetinden ve değer ölçülerinden koptuğu, uzaklaştığı ve Batılıları taklit ettiği oranda alçalmış ve gerilemiştir. Yükselmek, eski kudretli ve kuvvetli halimize ulaşmak istiyorsak, Batı medeniyetinin değer hükümlerini mutlaka terk etmek, tekrar İslâm medeniyetini baş tacı yapmak zorundayız. Aksi hâlde, askeri işgallerden daha beter esaret ve zillet kaçınılmaz olacaktır. Askeri işgallerden kurtulmak zor da olsa mümkündür. Ama medeniyetini, dolayısıyla kimliğini kaybeden bir millet, ebediyen yok olmuş demektir.
Batılı bazı bilim adamları bile ruhsuz ve köksüz Batı medeniyetinin çöktüğünü itiraf ediyorlar. Bunu itiraf etmeyen, taassup ehli ve ideolojik düşünenler, Batı medeniyetinin eseri olan liberalizmi ve demokrasiyi bayraklaştırıyorlar. Bunlardan biri olan Francis Fukuyama diyor ki: “İnsanlar, bütün sistemleri denediler. Liberal demokraside karar kıldılar. Artık bunun alternatifi düşünülemez.” Bu, külliyen yalandır. Yalan olduğunu anlamak için uzağa gitmeye gerek yok. Prof. Dr. Haydar Baş’ın kaleme aldığı ve Batılı bilim adamlarını da hayran bırakan “Milli Ekonomi Modeli” ve “Sosyal Devlet-Milli Devlet” tezlerinden haberdar olmak yeterlidir. Bu eserler, Batılıların medeniyetimize karşı başlattıkları silâhsız saldırılarına karşı en büyük silâhımızdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018