Mustafa Kemal Atatürk’ün bize emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Üniter devlet yapısını değiştirmeye çalışan mevcut iktidar, sistemde yaşanan aksaklıkları bahane ederek federatif yapıya geçmek için tabir yerindeyse kırk dereden su getirmeye çalışmaktadır.
Aslında sistemdeki aksaklıkları bahane etmeye kimsenin hakkı yoktur. 89 yıl önce kurulan Cumhuriyet Türkiye’sinde hiçbir etnik farklılık bahane edilmemiş, herkes kardeş gibi yaşamaktaydı. İşgal altında senelerce aç ve perişan kalmış, gırtlağına kadar batağa batmış, özgürlüğü elinden alınmış bir millet olmamıza rağmen, çok kısa zamanda özgür ve bağımsız devlet yapısı oluşmuş, ekonomik ve siyasi bağımlılıktan kurtulmuş, başı dik alnı açık bir millet haline gelmiştik. Bu durum, Atatürk’ün uyarıları dikkate alındığı müddetçe senelerce böyle devam etmiş, her gün daha ileri seviyelere ulaşmıştık.
Ama maalesef geriden gelen idareciler onun emanetine gereğince sahip çıkamamış, kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak sitemi kendi elleriyle bozmuşlardır. Şu bilinen bir gerçek ki hangi sistem, hangi kurum olursa olsun, onu kullanan insanın niyetine ve kullanımına göre değer bulmuştur. Yani asıl olan sistemler değil, sistemi kullanan insanlardır.
Türkiye’nin doğru yol haritası yıllar önce Mustafa Kemal Atatürk tarafından çizilmiş, milli bir siyaset yapılması istenmiş, milli siyasetin tanımı yapılmıştır. Osmanlının batılılaşma sürecine yenik düştüğünü, sözde müttefiklerin oyununa gelindiğini gayet iyi bildiği için milli politikalara önem verilmesini ısrarla tembih etmişti.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutukta “Türk milletinin takip etmesi gereken siyasi ilke: milli siyaset” başlığı altında ortaya koyduğu ilkelere bakınca o günden bu güne gelinen noktayı tespit etmekte zorlanılmayacağı kanaatindeyim;
“Efendiler, Meclis'in açıldığı ilk günlerde, Meclis'e, içinde bulunduğumuz durum ve şartları açıklayarak takip edilmesini ve uygulanmasını yerinde bulduğum görüşlerimi arz ettim. Bu görüşlerin başlıcası Türkiye'nin, Türk milletinin takip etmesi gereken siyasî ilke ile ilgiliydi…
Bizim, kendisinde açıklık ve uygulama imkânı gördüğümüz siyasî ilke, millî siyasettir. Dünyanın bugünkü genel şartları, yüzyılların dimağlarda ve karakterlerde yerleştirdiği gerçekler karşısında hayalci olmak kadar büyük yanılgı olamaz. Tarihin ifadesi budur, ilmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir.
Milletimizin, güçlü, mutlu ve istikrarlı yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle millî bir siyaset izlemesi, bu siyasetin iç teşkilâtımıza tam olarak uyması ve ona dayanması gerekir. Millî siyaset dediğim zaman kastettiğim anlam ve öz şudur: Millî sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi kuvvetimize dayanmakla varlığımızı koruyarak, millet ve memleketin gerçek saadet ve refahına çalışmak...” (Nutuk)
Atatürk’ten sonra gelen mevcut iktidarlar, maalesef zamanla milli politikalardan vaz geçmiş, sürekli batılılaşma sürecini desteklemiş, sözde müttefiklerin oyununa gelmiş, sonunda da mukadder olan bu günlere gelinmiştir.
Bu kadar dış ve iç borç, içerden ve dışarıdan başımıza musallat olan tehditler, sistemin dahi sorgulanma ve parçalanma noktasına gelmesi, birlikten değil de ayrılıklardan dem vurulması; Üniter devlet yapısı olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin suçu değil, onu beceriksizce idare edenlerin suçudur. Onun için diyoruz ki; Kimsenin şikâyet etmeye hakkı yoktur.
Aslında sistemdeki aksaklıkları bahane etmeye kimsenin hakkı yoktur. 89 yıl önce kurulan Cumhuriyet Türkiye’sinde hiçbir etnik farklılık bahane edilmemiş, herkes kardeş gibi yaşamaktaydı. İşgal altında senelerce aç ve perişan kalmış, gırtlağına kadar batağa batmış, özgürlüğü elinden alınmış bir millet olmamıza rağmen, çok kısa zamanda özgür ve bağımsız devlet yapısı oluşmuş, ekonomik ve siyasi bağımlılıktan kurtulmuş, başı dik alnı açık bir millet haline gelmiştik. Bu durum, Atatürk’ün uyarıları dikkate alındığı müddetçe senelerce böyle devam etmiş, her gün daha ileri seviyelere ulaşmıştık.
Ama maalesef geriden gelen idareciler onun emanetine gereğince sahip çıkamamış, kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak sitemi kendi elleriyle bozmuşlardır. Şu bilinen bir gerçek ki hangi sistem, hangi kurum olursa olsun, onu kullanan insanın niyetine ve kullanımına göre değer bulmuştur. Yani asıl olan sistemler değil, sistemi kullanan insanlardır.
Türkiye’nin doğru yol haritası yıllar önce Mustafa Kemal Atatürk tarafından çizilmiş, milli bir siyaset yapılması istenmiş, milli siyasetin tanımı yapılmıştır. Osmanlının batılılaşma sürecine yenik düştüğünü, sözde müttefiklerin oyununa gelindiğini gayet iyi bildiği için milli politikalara önem verilmesini ısrarla tembih etmişti.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutukta “Türk milletinin takip etmesi gereken siyasi ilke: milli siyaset” başlığı altında ortaya koyduğu ilkelere bakınca o günden bu güne gelinen noktayı tespit etmekte zorlanılmayacağı kanaatindeyim;
“Efendiler, Meclis'in açıldığı ilk günlerde, Meclis'e, içinde bulunduğumuz durum ve şartları açıklayarak takip edilmesini ve uygulanmasını yerinde bulduğum görüşlerimi arz ettim. Bu görüşlerin başlıcası Türkiye'nin, Türk milletinin takip etmesi gereken siyasî ilke ile ilgiliydi…
Bizim, kendisinde açıklık ve uygulama imkânı gördüğümüz siyasî ilke, millî siyasettir. Dünyanın bugünkü genel şartları, yüzyılların dimağlarda ve karakterlerde yerleştirdiği gerçekler karşısında hayalci olmak kadar büyük yanılgı olamaz. Tarihin ifadesi budur, ilmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir.
Milletimizin, güçlü, mutlu ve istikrarlı yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle millî bir siyaset izlemesi, bu siyasetin iç teşkilâtımıza tam olarak uyması ve ona dayanması gerekir. Millî siyaset dediğim zaman kastettiğim anlam ve öz şudur: Millî sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi kuvvetimize dayanmakla varlığımızı koruyarak, millet ve memleketin gerçek saadet ve refahına çalışmak...” (Nutuk)
Atatürk’ten sonra gelen mevcut iktidarlar, maalesef zamanla milli politikalardan vaz geçmiş, sürekli batılılaşma sürecini desteklemiş, sözde müttefiklerin oyununa gelmiş, sonunda da mukadder olan bu günlere gelinmiştir.
Bu kadar dış ve iç borç, içerden ve dışarıdan başımıza musallat olan tehditler, sistemin dahi sorgulanma ve parçalanma noktasına gelmesi, birlikten değil de ayrılıklardan dem vurulması; Üniter devlet yapısı olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin suçu değil, onu beceriksizce idare edenlerin suçudur. Onun için diyoruz ki; Kimsenin şikâyet etmeye hakkı yoktur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Umre nasihatleri -1- / 30.01.2025
- ‘Kutlu Dava’ kaderin olsun Oğlum! / 27.01.2025
- Kişi arkadaşının dini üzeredir / 25.01.2025
- Arkadaşlık ilişkileri nasıl olmalıdır? / 23.01.2025
- ‘Sabrın sonu selamettir’ atasözüne güzel bir yaklaşım / 22.01.2025
- Görevin ve hizmetin kutlu olsun Fuat Şengül ağabey / 21.01.2025
- Ateşkes bahane, İsrail katliama devam edecektir / 20.01.2025
- Eğitimin açmazları / 18.01.2025
- Aile ocağı en kıymetli eğitim alanıdır / 17.01.2025
- Yağmur nereye yağarsa tarlasını oraya taşıyanlar / 16.01.2025
- ‘Kutlu Dava’ kaderin olsun Oğlum! / 27.01.2025
- Kişi arkadaşının dini üzeredir / 25.01.2025
- Arkadaşlık ilişkileri nasıl olmalıdır? / 23.01.2025
- ‘Sabrın sonu selamettir’ atasözüne güzel bir yaklaşım / 22.01.2025
- Görevin ve hizmetin kutlu olsun Fuat Şengül ağabey / 21.01.2025
- Ateşkes bahane, İsrail katliama devam edecektir / 20.01.2025
- Eğitimin açmazları / 18.01.2025
- Aile ocağı en kıymetli eğitim alanıdır / 17.01.2025
- Yağmur nereye yağarsa tarlasını oraya taşıyanlar / 16.01.2025