Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’inde her türlü fenalıktan uzak kıldığını ve tezkiye ettiğini beyan buyurduğu Ehl-i Beyt’i (Ahzab suresi, 33) sevmek, İmam Şafi (ra) ifadesiyle “her mü’mine farzdır”( Muhammed Afif ez-Za’bî, Divânu’ş-Şâfii, 72, Beyrut).
Tevhid nurunun parçaları
Ehl-i Beyt, Rasulullah’tan bir parçadır.
Nitekim “Allah ve melekleri, Hz. Peygambere salât ederler. Ey iman edenler, siz de O’na tam bir teslimiyetle salât ve selâm edin” (Ahzab Suresi, 56) ayet-i kerimenin nazil olmasından sonra, bizzat sahabe nasıl salat ve selam edileceğini Rasulullah’tan(sav) sorup öğrenmiştir.
İbn Ebî Leylâ, şöyle rivayet etmiştir: Bir defasında Ka’b b. Ucre ile karşılaştım, bana şöyle dedi: “Sana Peygamber’den (sav) işittiğim bir hediye vereyim mi? Bir gün Peygamber (sav) bizim yanımıza çıkageldi.
Biz O’na, ya Rasulallah! Bizler Sana nasıl selam okuyacağımızı öğrendik. Fakat nasıl salat okuyacağız, dedik.
Rasûlüllah (sav) şöyle okuyun buyurdu: “Âllahümme sallî alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin. Kema salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrahime inneke Hamîdun Mecîdun. Allahümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin. Kemâ bârekte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrahime inneke Hamidun Mecîdun / Allahım! Muhammed’e ve Muhammed’in âli üzerine, İbrahim’in âli üzerine salât ettiğin gibi salât et. Şüphe yok ki, Sen Hamîd’sin, Mecîd’sin. Allahım! Muhammed’e ve Muhammed’in âline, İbrahîmin âline bereket ihsan ettiğin gibi bereket ihsan eyle! Şüphesiz ki, Sen Hamîd’sin Mecîd’sin” (Buharî, sahih, Enbiyâ,10; Daavât, 31, 32; Müslim, Sahih, Salat, 65, 66, 69).
Rasulullah, kendisine salat ve selamı tarif ederken, Ehl-i Beyt’ini kendisiyle birlikte zikrediyor, birlikte salat ve selam edilmesini emir buyuruyor.
İmam’ul Haremeyn İbn-i Hacer Mekki, Resülullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Bana sonu kesik salâvat getirmeyin.”
Kesik salavât nedir, diye sorduklarında; Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
“Allahumme salli alâ Muhammed” şeklinde deyip durmanızdır. Siz salâvatı şöyle söyleyin: Allahumme salli alâ
Muhammed’in ve alâ âl-i Muhammed” (İbn Hacer el- Mekki, es-Savaik’ul-Muhrika, s.87).
Salavatın okunma tarzına dair Rasulullah’ın bu ikazı ile; “Ali bendendir, ben de ondanım”, “Fatıma benden bir parçadır”, “Hasan ve Hüseyin benden bir parçadır” şeklindeki hadis-i şerifler, Ehl-i Beyt’i ile Rasulullah’ın bir bütün olduklarına işarettir (Ahmed, Müsned, IV, 328, Buhârî, Sahih, Menakıb, 40, 59; Muslim, Sahih, Fedail’us-Ssahâbe, 93-94; Nesai, Hasais, s. 7-60).
Risalet ve velayet nurunun sahipleri aynı âbâ altında
Ehl-i Beyti’nin kimler olduğu hususunda Rasulullah’ın açık beyan ve haberleri söz konusudur. Ki bu hadislerde, “âbâ altında” cem olan Hz. Rasulullah, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in bizzat adları zikredilmektedir. Nitekim Mübahale ayeti nazil olduğunda, Rasulullah(sav), Necran Hıristiyanlarının karşısına “lanetleşmek üzere” Âl-i Âbâ ile çıkmış; hanımlarını ve diğer sahabilerini yanına almamıştır.
Mübahale ayetine iniş sebebi ve sonrasındaki olaylara dair büyük müfessir Razî şu noktanın altını çizmektedir: “Bil ki, bu hadisin doğru olduğuna tefsir ve hadis ehli ittifak ve icma etmişlerdir”(Razî, Tefsir-i Kebir, Al-i İmran Sûresi, 61. Ayet).
Hz. Peygamberin mübarek hanımları başta olmak üzere elbette bu seçilmiş “Ehl-i Beyt”e dahil olmak isteyenler olmuştur. Rasulullah, bazılarına Ehl-i Beyt’ten olma şerefini hükmen lütfetmiş, bazılarına ise oldukları halde zaten “hayır üzere bulundukları”nı beyan ederek nezaket buyurmuşlardır.
Bu bağlamda İslam alimleri içinde az da olsa farklı görüşleri seslendirenler bulunsa da; Ehl-i Beyt ayetlerinde sübut-i katî ve delaletî katî olan bir gerçek var ki, Rasulullah’ın Ehl-i Beyt’inin Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin olduğudur.
Ümmete iki ağır emanet
Ehl-i Beyt’in kimler olduğuna varid olan dair hadis-i şeriflerden bazılarına dikkatinizi çekelim:
Zeyd b. Erkam (ra) anlatıyor: Allah Rasûlü (sav), Mekke ile Medine arasında Hummen denilen suyun başında (Gadir-i Hum’da) bir hutbe verdi. Allah’a hamd, sena ve zikirden sonra şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Dikkat ediniz; ben bir beşerim. Rabbimin ölüm elçisinin gelmesi ve benim ona icabet edip aranızdan gitmem yakındır. Sizlere hukuku ağır iki kıymetli emanet bırakıyorum. Birincisi Allah’ın Kitabı’dır. Onda nur ve hidayet vardır. Allah’ın Kitabına sımsıkı sarılın. Onunla meşgul olun, onu öğrenin, öğretin; hükümlerini anlayın. İkinci emanet Ehl-i beytimdir. Ehl-i Beytim hakkında Allah’tan korkmanızı hatırlatırım. Ehl-i Beytim hakkında Allah’tan korkmanızı hatırlatırım. Ehl-i Beytim hakkında Allah’tan korkmanızı hatırlatırım.”
Zeyd b. Erkam’ı dinleyenler arasında bulunan Husayn b. Sebre, “Ey Zeyd, Rasûlullah’ın (s.a.v) zevceleri de Ehl-i Beytten midir?” diye sordu.
Zeyd (r.a), “Tabi ki Efendimizin hanımları da Ehl-i Beytten (hane halkından)dır. Ancak asıl, Rasûlullah’ın (s.a.v) haklarının korunmasını istediği Ehl-i Beyt, kendilerine sadakanın haram olduğu kimselerdir” dedi.
Husayn, “Onlar kimdir?” diye sorunca Zeyd b. Erkam (r.a), “Ali’nin ailesi, Akîl’in ailesi, Cafer ve Abbas’ın âilesidir” dedi.
Husayn, “Bunlara sadaka haram mıdır?” diye sorunca, Zeyd (r.a), “Evet” dedi. (Müslim, Sahih, Fedâilu’s-Sahâbe, 36, 20407 (6175); Nesâî, Sünen-i Kübrâ, Menâkıb, 9)
İmam Müslim, Sahih’inde sahabeden Zeyd b. Erkam’ın bir başka rivayetini daha naklederek, Rasulullah’ın mübarek zevcelerinin “Ehl-i Beyt’ten olmadıklarını” söylemektedir.
Nitekim Yezid b. Hayyan, Zeyd b. Erkam’dan naklen şöyle anlatıyor:
Resûlullah (sav) buyurdular ki: “Haberiniz olsun! Ben size iki ağır emanet bırakıyorum. Bunlardan biri Allah Teâla’nın Kitabı’dır. O Allah’ın(cc) (arşından yeryüzüne uzanmış) ipi olup kim ona tutunursa hidayet üzere olur, kim de onu terk ederse dalâlete düşer. İkincisi itretim, Ehl- i Beytim’dir.”
Biz Zeyd İbnu Erkam’a “Rasulullah’ın hanımları da Ehl-i Beyt’inden midir?” diye sorduk.
“Hayır, dedi; Allah’a yemin olsun kadın bir müddet erkekle beraber olur. Sonra (kocası) onu boşar, o da babasına ve kavmine döner. Resûlullah (sav) Ehl-i Beyt’i (ra) aslı ve kendinden sonra sadaka haram olanlardır” (Müslim, Sahih, Fezailu’s-Sahabe, 37, 2408 (6178).
Ezvac-ı Tahirat hayır üzere
Bu bakımdan Ümmü Seleme(r.anha) annemizden gelen şu hadis de çok önemli ve dikkat çekicidir:
“Ey Peygamber hanımları! Namazı kılın, zekâtı verin; Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor” (Ahzab/33) ayet-i kerimesi hakkında; Ümmü Seleme validemiz (r. anha) şöyle demiştir:
“Bu âyet-i kerime benim evimde indi. Hz. Rasûlullah (sav) Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin’i çağırdı. Onları Hayber yapımı geniş bir elbisenin altına topladı, kendisi de içine girdi ve:
“İşte bunlar benim ehl-i beytimdir” buyurdu.
Sonra inen ayet-i kerimeyi okudu ve: “Allahım! Onlardan kötülükleri gider. Onları tertemiz et!” diye duâ etti. Ben: “Yâ Rasûlallah, ben Ehl-i Beytten değil miyim? dedim.”
Hz. Rasûlullah (s.a.v), “Sen benim ehlimsin. Sen zaten hayır üzeresin” buyurdu.
(Tirmizi, Menakıb-ı Ehl-i Beyt, c.5. s. 351, h. 3205; Taberî, Câmiü’l-Beyân, c. XXII, s. 7; Ibn Kesir, Tefsir, VI, 412-413; Suyutî, Tefsir ed-Dürr’ül Mensur, c. 5, s. 198).
Rasulullah’ın Ehl-i Beyt’i olmak ayrı bir seçilmişliktir; O’nun hane halkı olmak ayrıdır…
Bu husustaki diğer hadisleri sonraya bırakarak bir gerçeğin altını çizmek gerektiği kanaatindeyim.
Yüce Allah’ın ve Onun Rasulü’nün tayin ettiği Ehl-i Beyt’i ve onları sevenleri kendisi de sevip baş tacı etmek yerine; onları sevenleri küfür ile itham edecek kadar zavallı ve cahil bazı ahir zaman Deccalleri, Ümmü Seleme annemizin Hz. Ali’ye namahrem olduğu için Rasulullah tarafından âbâ altına alınmadığını iddia edebiliyorlar. Bunlar, Ezvac-ı Tahirat’ın “mü’minlerin anneleri” olduğunu ve hiçbir mü’mine ebediyyen onlarla nikah düşmediğini, ayrıca Hz. Ali’nin mübarek hanımı Hz. Fatıma sebebiyle Ümmü Seleme annemizin Hz Ali’nin kayınvalidesi olduğunu fark edemeyecek kadar körlük ve batıl içerisindedirler.
Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın Ehl-i Beyt külliyatı ışığında bu konuyu ele almaya devam edeceğiz…
Tevhid nurunun parçaları
Ehl-i Beyt, Rasulullah’tan bir parçadır.
Nitekim “Allah ve melekleri, Hz. Peygambere salât ederler. Ey iman edenler, siz de O’na tam bir teslimiyetle salât ve selâm edin” (Ahzab Suresi, 56) ayet-i kerimenin nazil olmasından sonra, bizzat sahabe nasıl salat ve selam edileceğini Rasulullah’tan(sav) sorup öğrenmiştir.
İbn Ebî Leylâ, şöyle rivayet etmiştir: Bir defasında Ka’b b. Ucre ile karşılaştım, bana şöyle dedi: “Sana Peygamber’den (sav) işittiğim bir hediye vereyim mi? Bir gün Peygamber (sav) bizim yanımıza çıkageldi.
Biz O’na, ya Rasulallah! Bizler Sana nasıl selam okuyacağımızı öğrendik. Fakat nasıl salat okuyacağız, dedik.
Rasûlüllah (sav) şöyle okuyun buyurdu: “Âllahümme sallî alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin. Kema salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrahime inneke Hamîdun Mecîdun. Allahümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin. Kemâ bârekte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrahime inneke Hamidun Mecîdun / Allahım! Muhammed’e ve Muhammed’in âli üzerine, İbrahim’in âli üzerine salât ettiğin gibi salât et. Şüphe yok ki, Sen Hamîd’sin, Mecîd’sin. Allahım! Muhammed’e ve Muhammed’in âline, İbrahîmin âline bereket ihsan ettiğin gibi bereket ihsan eyle! Şüphesiz ki, Sen Hamîd’sin Mecîd’sin” (Buharî, sahih, Enbiyâ,10; Daavât, 31, 32; Müslim, Sahih, Salat, 65, 66, 69).
Rasulullah, kendisine salat ve selamı tarif ederken, Ehl-i Beyt’ini kendisiyle birlikte zikrediyor, birlikte salat ve selam edilmesini emir buyuruyor.
İmam’ul Haremeyn İbn-i Hacer Mekki, Resülullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Bana sonu kesik salâvat getirmeyin.”
Kesik salavât nedir, diye sorduklarında; Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
“Allahumme salli alâ Muhammed” şeklinde deyip durmanızdır. Siz salâvatı şöyle söyleyin: Allahumme salli alâ
Muhammed’in ve alâ âl-i Muhammed” (İbn Hacer el- Mekki, es-Savaik’ul-Muhrika, s.87).
Salavatın okunma tarzına dair Rasulullah’ın bu ikazı ile; “Ali bendendir, ben de ondanım”, “Fatıma benden bir parçadır”, “Hasan ve Hüseyin benden bir parçadır” şeklindeki hadis-i şerifler, Ehl-i Beyt’i ile Rasulullah’ın bir bütün olduklarına işarettir (Ahmed, Müsned, IV, 328, Buhârî, Sahih, Menakıb, 40, 59; Muslim, Sahih, Fedail’us-Ssahâbe, 93-94; Nesai, Hasais, s. 7-60).
Risalet ve velayet nurunun sahipleri aynı âbâ altında
Ehl-i Beyti’nin kimler olduğu hususunda Rasulullah’ın açık beyan ve haberleri söz konusudur. Ki bu hadislerde, “âbâ altında” cem olan Hz. Rasulullah, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in bizzat adları zikredilmektedir. Nitekim Mübahale ayeti nazil olduğunda, Rasulullah(sav), Necran Hıristiyanlarının karşısına “lanetleşmek üzere” Âl-i Âbâ ile çıkmış; hanımlarını ve diğer sahabilerini yanına almamıştır.
Mübahale ayetine iniş sebebi ve sonrasındaki olaylara dair büyük müfessir Razî şu noktanın altını çizmektedir: “Bil ki, bu hadisin doğru olduğuna tefsir ve hadis ehli ittifak ve icma etmişlerdir”(Razî, Tefsir-i Kebir, Al-i İmran Sûresi, 61. Ayet).
Hz. Peygamberin mübarek hanımları başta olmak üzere elbette bu seçilmiş “Ehl-i Beyt”e dahil olmak isteyenler olmuştur. Rasulullah, bazılarına Ehl-i Beyt’ten olma şerefini hükmen lütfetmiş, bazılarına ise oldukları halde zaten “hayır üzere bulundukları”nı beyan ederek nezaket buyurmuşlardır.
Bu bağlamda İslam alimleri içinde az da olsa farklı görüşleri seslendirenler bulunsa da; Ehl-i Beyt ayetlerinde sübut-i katî ve delaletî katî olan bir gerçek var ki, Rasulullah’ın Ehl-i Beyt’inin Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin olduğudur.
Ümmete iki ağır emanet
Ehl-i Beyt’in kimler olduğuna varid olan dair hadis-i şeriflerden bazılarına dikkatinizi çekelim:
Zeyd b. Erkam (ra) anlatıyor: Allah Rasûlü (sav), Mekke ile Medine arasında Hummen denilen suyun başında (Gadir-i Hum’da) bir hutbe verdi. Allah’a hamd, sena ve zikirden sonra şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Dikkat ediniz; ben bir beşerim. Rabbimin ölüm elçisinin gelmesi ve benim ona icabet edip aranızdan gitmem yakındır. Sizlere hukuku ağır iki kıymetli emanet bırakıyorum. Birincisi Allah’ın Kitabı’dır. Onda nur ve hidayet vardır. Allah’ın Kitabına sımsıkı sarılın. Onunla meşgul olun, onu öğrenin, öğretin; hükümlerini anlayın. İkinci emanet Ehl-i beytimdir. Ehl-i Beytim hakkında Allah’tan korkmanızı hatırlatırım. Ehl-i Beytim hakkında Allah’tan korkmanızı hatırlatırım. Ehl-i Beytim hakkında Allah’tan korkmanızı hatırlatırım.”
Zeyd b. Erkam’ı dinleyenler arasında bulunan Husayn b. Sebre, “Ey Zeyd, Rasûlullah’ın (s.a.v) zevceleri de Ehl-i Beytten midir?” diye sordu.
Zeyd (r.a), “Tabi ki Efendimizin hanımları da Ehl-i Beytten (hane halkından)dır. Ancak asıl, Rasûlullah’ın (s.a.v) haklarının korunmasını istediği Ehl-i Beyt, kendilerine sadakanın haram olduğu kimselerdir” dedi.
Husayn, “Onlar kimdir?” diye sorunca Zeyd b. Erkam (r.a), “Ali’nin ailesi, Akîl’in ailesi, Cafer ve Abbas’ın âilesidir” dedi.
Husayn, “Bunlara sadaka haram mıdır?” diye sorunca, Zeyd (r.a), “Evet” dedi. (Müslim, Sahih, Fedâilu’s-Sahâbe, 36, 20407 (6175); Nesâî, Sünen-i Kübrâ, Menâkıb, 9)
İmam Müslim, Sahih’inde sahabeden Zeyd b. Erkam’ın bir başka rivayetini daha naklederek, Rasulullah’ın mübarek zevcelerinin “Ehl-i Beyt’ten olmadıklarını” söylemektedir.
Nitekim Yezid b. Hayyan, Zeyd b. Erkam’dan naklen şöyle anlatıyor:
Resûlullah (sav) buyurdular ki: “Haberiniz olsun! Ben size iki ağır emanet bırakıyorum. Bunlardan biri Allah Teâla’nın Kitabı’dır. O Allah’ın(cc) (arşından yeryüzüne uzanmış) ipi olup kim ona tutunursa hidayet üzere olur, kim de onu terk ederse dalâlete düşer. İkincisi itretim, Ehl- i Beytim’dir.”
Biz Zeyd İbnu Erkam’a “Rasulullah’ın hanımları da Ehl-i Beyt’inden midir?” diye sorduk.
“Hayır, dedi; Allah’a yemin olsun kadın bir müddet erkekle beraber olur. Sonra (kocası) onu boşar, o da babasına ve kavmine döner. Resûlullah (sav) Ehl-i Beyt’i (ra) aslı ve kendinden sonra sadaka haram olanlardır” (Müslim, Sahih, Fezailu’s-Sahabe, 37, 2408 (6178).
Ezvac-ı Tahirat hayır üzere
Bu bakımdan Ümmü Seleme(r.anha) annemizden gelen şu hadis de çok önemli ve dikkat çekicidir:
“Ey Peygamber hanımları! Namazı kılın, zekâtı verin; Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor” (Ahzab/33) ayet-i kerimesi hakkında; Ümmü Seleme validemiz (r. anha) şöyle demiştir:
“Bu âyet-i kerime benim evimde indi. Hz. Rasûlullah (sav) Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin’i çağırdı. Onları Hayber yapımı geniş bir elbisenin altına topladı, kendisi de içine girdi ve:
“İşte bunlar benim ehl-i beytimdir” buyurdu.
Sonra inen ayet-i kerimeyi okudu ve: “Allahım! Onlardan kötülükleri gider. Onları tertemiz et!” diye duâ etti. Ben: “Yâ Rasûlallah, ben Ehl-i Beytten değil miyim? dedim.”
Hz. Rasûlullah (s.a.v), “Sen benim ehlimsin. Sen zaten hayır üzeresin” buyurdu.
(Tirmizi, Menakıb-ı Ehl-i Beyt, c.5. s. 351, h. 3205; Taberî, Câmiü’l-Beyân, c. XXII, s. 7; Ibn Kesir, Tefsir, VI, 412-413; Suyutî, Tefsir ed-Dürr’ül Mensur, c. 5, s. 198).
Rasulullah’ın Ehl-i Beyt’i olmak ayrı bir seçilmişliktir; O’nun hane halkı olmak ayrıdır…
Bu husustaki diğer hadisleri sonraya bırakarak bir gerçeğin altını çizmek gerektiği kanaatindeyim.
Yüce Allah’ın ve Onun Rasulü’nün tayin ettiği Ehl-i Beyt’i ve onları sevenleri kendisi de sevip baş tacı etmek yerine; onları sevenleri küfür ile itham edecek kadar zavallı ve cahil bazı ahir zaman Deccalleri, Ümmü Seleme annemizin Hz. Ali’ye namahrem olduğu için Rasulullah tarafından âbâ altına alınmadığını iddia edebiliyorlar. Bunlar, Ezvac-ı Tahirat’ın “mü’minlerin anneleri” olduğunu ve hiçbir mü’mine ebediyyen onlarla nikah düşmediğini, ayrıca Hz. Ali’nin mübarek hanımı Hz. Fatıma sebebiyle Ümmü Seleme annemizin Hz Ali’nin kayınvalidesi olduğunu fark edemeyecek kadar körlük ve batıl içerisindedirler.
Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın Ehl-i Beyt külliyatı ışığında bu konuyu ele almaya devam edeceğiz…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019