"Şecere-i mel'ûne", Kuran'ın beliğ kavramlarındandır. Yüce Allah şöyle buyurur:"Hani sana, 'Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır' demiştik. Sana (Miraç'ta) gösterdiğimiz o görüntüleri ve Kur'an'daki lânetlenen ağacı/soyu, insanlar için bir imtihan kıldık. Biz onları korkuturuz da, bu onlara, büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamaz." (İsra Suresi, 17/60)
Bu ayette "şecere-i mel'ûne", insanlık için bir imtihan olarak açıklanıyor.
"Şecere-i mel'ûne", tefsirlerde, "cehennemdeki zakkum ağacı"olarak da tarif edilirken; "lanetli soy" manası, tüm Emevî mezalimi ve tevil gayretkeşliğine rağmen örtülememiştir.
Birçok Sünni tefsirde de "şecere-i mel'ûne", Ümeyye Oğulları, yani Emevi soyu olarak naklediliyor.İbn Abbas'ın da bir tefsiri, Ümeyye oğulları şeklindedir(Razi, Mefatih'ul Gayb, c.XX, s. 238; Nisaburî, Tefsiru Ğaraib'il-Kur'an, c. IV, s. 362).
İbn Mürdeveyh'in rivayetine göre, Müminlerin annesi Aişe, (Hz. Peygamber'in babasıyla Taif'e sürdüğü halde Muaviye saltanatında Medine valisi yapılan) Mervan b. Hakem'e şöyle der: Resulullah'ı (s.a.a), babana ve dedene hitaben şöyle buyururken işittim: "Kur'an'da lanetlenmiş olan şecere (şecere-i mel'ûne) diye anılanlar, sizlersiniz." (İmam Suyuti, ed-Durru'l-Mensur Fi't-Tefsir bil Me'sûr, 9/ 391-393, İsra 60, Kahire-2003, 1.baskı)
İbn Mürdeveyh, İbn Ebi Hatim, İbn Cerir, İbn Asakir, Hakim ve Beyhaki'den gelen rivayetlere göre, Hz. Peygamber bir sabah, üzgün bir vaziyette ashabının yanına geldiğinde, sahabe "Neyiniz var ya Resulullah?!" diye sorar.
Hz. Peygamber "Dün gece, rüyamda, Ümeyye oğullarının, minberimin üzerinde maymunlar gibi birbirlerinin ardına geçip hoplayarak-zıpladıklarını gördüm" buyurur. Ashap, "Üzülme, bu onların dünyalığıdır" derler. Bunun üzerine, İsra Suresi 17/60. ayeti nazil olur. İbn Cerir ve Hakim'in rivayetlerinde "Rasulullah'ın yüzü, o günden sonra vefat edinceye değin hiç gülmedi" ziyadesi var. Ayrıca Hakim "Hadis, Buhari ve Müslim'in şartlarını haiz sahih bir rivayettir" der. (İbn Ebi Hatim, Tefsir, 4/2336, H. No:13323, 13324, İbn Cerir, Tarih, 10/58 (III /2168); Beyhaki, Delail, 5/209 vd., H. No: 2876 ; Hakim, Müstedrek, 4/527, H. No: 8481; İbn Asakir, 57/341; İbn Kesir, Tefsir, 6/272, İsra 60)
Ümeyye soyunun yöntemi ve yönetimi, Hz. Peygamber'in nübüvvet nurunun devamı mahiyetindeki velayet nuruna sahip ve imamet-hilafet makamına nasbedilmiş olan Ehl-i Beyt'i, yani Hz. Peygamber neslini kılıçtan geçiren muhteris saltanat ve İslamcı fitne siyasetidir.
Bu anlayışta Allah'ın sevdiğini sevmek, seçtiğini seçmek, rızasını gözetmek yoktur. Allah'ın ve Resulü'nün hatırı gözetilmez, hak-hukuk ölçüleri esas alınmaz. Müslümana hayır ve insana hizmet düşünülmez.
Bu siyaset tarzı, mümin olanın işi değildir.
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Bey, Kadırga TV'de şu hayati tespitleri yapıyor:
"Ben esasen Türk milletini hiç anlamadım? Batılın yanında, küfrün yanında, yani hakka batıl, batıla hak diyenleri omuzlarında taşıyan bir anlayışın maalesef hayata geçiren elemanları oldu.
Bizim siyasetimiz 'bana oy versin' siyaseti değildir; o tipte bir insan değilim.
Ben hizmet edeceğim, hizmetimin karşılığında Allah bana makam, rütbe ihsan edecek; yani benim hizmetim, ahiretimi kazanmak içindir. Millet bunu anlarsa nasibini alır, anlamazsa kendisi bilir.
1995 yılında Amerika Birleşik Devletleri ilk defa bana geldi. Ben elimin tersiyle onu ittim.
Kısaca şunu demek istiyorum; yapılan işler Allah için olursa millet için, vatan için de olur.
Allah için olmayan hiçbir hizmet, hiç kimsenin işine yaramaz.
Bugün Türkiye bu mantıkla yönetildiği için ve millet de bu mantığa sahip çıktığı için, milletin başına bela üstüne bela yağıyor."
Bugün Türkiye, İslam dünyası ve topyekûn gönül coğrafyamızda, insanlığa, adeta İslamcı kamuflajlı zakkum yutturulup kan kusturuluyorsa; insanlığın imtihanı ile ilintili "şecere-i mel'ûne" kavramını ve karakteristiklerini idrak etmemiz gerekiyor.
İslam tarihinin en kanlı sayfaları, Kuran-ı Kerim'de "şecere-i mel'ûne" diye zikredilenlerin elemeği ve siyasetlerinin semeresidir.
Tohumu Sakife'de atılıp yeşertilen bu anlayış, Muaviye ile saltanat bulmuş; Emevî siyaseti ve kanlı Sünnî sultaları olarak devam edegelmiştir. Bugün İslam coğrafyasının yaşadığı ağır imtihan budur.
Yüce Allah, "Ey iman edenler, iman edin?"(Nisa Suresi, 136) ikazı yaptıktan sonra, iman ile küfrün safında gel-git yaşayan İslamcı muhterislerin iki temel karakterine dikkat çekiyor:
- Müminleri bırakıp inkârcıları dost edinmek, Müslümanlara karşı onlarla işbirliği içinde olmak,
- Gayrimüslimlerin yanında izzet, ikbal ve kudret aramak. (Nisa Suresi, 136-139).
Müslümana kan kusturan bu İslamcı kisveli entrika siyasetinin hayatın içindeki karakteristiğini de Hz. Aişe şöyle aktarıyor:
İnsanlar, Yezid'e biat ettiği vakit, Mervan b. Hakem, "Ebubekir ve Ömer'in sünneti de buydu" der. Bunun üzerine Abdurrahman b. Ebi Bekir "Bu, Hırakl'in sünnetidir" diye çıkışır. Mervan ile Abdurrahman tartışırken; olaya muttali olan Aişe, Mervan'a şöyle der:
"Şu ayetler şüphesiz senin babana dair nazil olmuştur: '(Ey Resulüm) yalanlarına olur-olmaz Hakk'ı şahit tutan boşboğaz, aşağılık kalleş, daima kusur arayıp karşısındakini iğneleyen, durmadan laf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, had ve hukuku aşan saldırgan, günahta debelenen, huysuz kaba-saba; bir de damgalı soysuz kimselerden hiçbirine, mal ve etrafları çoktur diye, sakın boyun eğme!' (Kalem Suresi, 68 /10-15; İmam Suyuti, ed-Durru'l-Mensur, 14/ 627, Kalem 10 tefsiri)
Müslümanların canına, malına, namusuna ve izzetine musallat olan bu "mel'un siyaset" anlayışından kurtulmak; buna mukabil Haydar Baş hocamızın altını çizdiği Allah rızası üzere bir siyaset ve istikamette onunla birlikte olmaktan başka yol yoktur.
Bu ayette "şecere-i mel'ûne", insanlık için bir imtihan olarak açıklanıyor.
"Şecere-i mel'ûne", tefsirlerde, "cehennemdeki zakkum ağacı"olarak da tarif edilirken; "lanetli soy" manası, tüm Emevî mezalimi ve tevil gayretkeşliğine rağmen örtülememiştir.
Birçok Sünni tefsirde de "şecere-i mel'ûne", Ümeyye Oğulları, yani Emevi soyu olarak naklediliyor.İbn Abbas'ın da bir tefsiri, Ümeyye oğulları şeklindedir(Razi, Mefatih'ul Gayb, c.XX, s. 238; Nisaburî, Tefsiru Ğaraib'il-Kur'an, c. IV, s. 362).
İbn Mürdeveyh'in rivayetine göre, Müminlerin annesi Aişe, (Hz. Peygamber'in babasıyla Taif'e sürdüğü halde Muaviye saltanatında Medine valisi yapılan) Mervan b. Hakem'e şöyle der: Resulullah'ı (s.a.a), babana ve dedene hitaben şöyle buyururken işittim: "Kur'an'da lanetlenmiş olan şecere (şecere-i mel'ûne) diye anılanlar, sizlersiniz." (İmam Suyuti, ed-Durru'l-Mensur Fi't-Tefsir bil Me'sûr, 9/ 391-393, İsra 60, Kahire-2003, 1.baskı)
İbn Mürdeveyh, İbn Ebi Hatim, İbn Cerir, İbn Asakir, Hakim ve Beyhaki'den gelen rivayetlere göre, Hz. Peygamber bir sabah, üzgün bir vaziyette ashabının yanına geldiğinde, sahabe "Neyiniz var ya Resulullah?!" diye sorar.
Hz. Peygamber "Dün gece, rüyamda, Ümeyye oğullarının, minberimin üzerinde maymunlar gibi birbirlerinin ardına geçip hoplayarak-zıpladıklarını gördüm" buyurur. Ashap, "Üzülme, bu onların dünyalığıdır" derler. Bunun üzerine, İsra Suresi 17/60. ayeti nazil olur. İbn Cerir ve Hakim'in rivayetlerinde "Rasulullah'ın yüzü, o günden sonra vefat edinceye değin hiç gülmedi" ziyadesi var. Ayrıca Hakim "Hadis, Buhari ve Müslim'in şartlarını haiz sahih bir rivayettir" der. (İbn Ebi Hatim, Tefsir, 4/2336, H. No:13323, 13324, İbn Cerir, Tarih, 10/58 (III /2168); Beyhaki, Delail, 5/209 vd., H. No: 2876 ; Hakim, Müstedrek, 4/527, H. No: 8481; İbn Asakir, 57/341; İbn Kesir, Tefsir, 6/272, İsra 60)
Ümeyye soyunun yöntemi ve yönetimi, Hz. Peygamber'in nübüvvet nurunun devamı mahiyetindeki velayet nuruna sahip ve imamet-hilafet makamına nasbedilmiş olan Ehl-i Beyt'i, yani Hz. Peygamber neslini kılıçtan geçiren muhteris saltanat ve İslamcı fitne siyasetidir.
Bu anlayışta Allah'ın sevdiğini sevmek, seçtiğini seçmek, rızasını gözetmek yoktur. Allah'ın ve Resulü'nün hatırı gözetilmez, hak-hukuk ölçüleri esas alınmaz. Müslümana hayır ve insana hizmet düşünülmez.
Bu siyaset tarzı, mümin olanın işi değildir.
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Bey, Kadırga TV'de şu hayati tespitleri yapıyor:
"Ben esasen Türk milletini hiç anlamadım? Batılın yanında, küfrün yanında, yani hakka batıl, batıla hak diyenleri omuzlarında taşıyan bir anlayışın maalesef hayata geçiren elemanları oldu.
Bizim siyasetimiz 'bana oy versin' siyaseti değildir; o tipte bir insan değilim.
Ben hizmet edeceğim, hizmetimin karşılığında Allah bana makam, rütbe ihsan edecek; yani benim hizmetim, ahiretimi kazanmak içindir. Millet bunu anlarsa nasibini alır, anlamazsa kendisi bilir.
1995 yılında Amerika Birleşik Devletleri ilk defa bana geldi. Ben elimin tersiyle onu ittim.
Kısaca şunu demek istiyorum; yapılan işler Allah için olursa millet için, vatan için de olur.
Allah için olmayan hiçbir hizmet, hiç kimsenin işine yaramaz.
Bugün Türkiye bu mantıkla yönetildiği için ve millet de bu mantığa sahip çıktığı için, milletin başına bela üstüne bela yağıyor."
Bugün Türkiye, İslam dünyası ve topyekûn gönül coğrafyamızda, insanlığa, adeta İslamcı kamuflajlı zakkum yutturulup kan kusturuluyorsa; insanlığın imtihanı ile ilintili "şecere-i mel'ûne" kavramını ve karakteristiklerini idrak etmemiz gerekiyor.
İslam tarihinin en kanlı sayfaları, Kuran-ı Kerim'de "şecere-i mel'ûne" diye zikredilenlerin elemeği ve siyasetlerinin semeresidir.
Tohumu Sakife'de atılıp yeşertilen bu anlayış, Muaviye ile saltanat bulmuş; Emevî siyaseti ve kanlı Sünnî sultaları olarak devam edegelmiştir. Bugün İslam coğrafyasının yaşadığı ağır imtihan budur.
Yüce Allah, "Ey iman edenler, iman edin?"(Nisa Suresi, 136) ikazı yaptıktan sonra, iman ile küfrün safında gel-git yaşayan İslamcı muhterislerin iki temel karakterine dikkat çekiyor:
- Müminleri bırakıp inkârcıları dost edinmek, Müslümanlara karşı onlarla işbirliği içinde olmak,
- Gayrimüslimlerin yanında izzet, ikbal ve kudret aramak. (Nisa Suresi, 136-139).
Müslümana kan kusturan bu İslamcı kisveli entrika siyasetinin hayatın içindeki karakteristiğini de Hz. Aişe şöyle aktarıyor:
İnsanlar, Yezid'e biat ettiği vakit, Mervan b. Hakem, "Ebubekir ve Ömer'in sünneti de buydu" der. Bunun üzerine Abdurrahman b. Ebi Bekir "Bu, Hırakl'in sünnetidir" diye çıkışır. Mervan ile Abdurrahman tartışırken; olaya muttali olan Aişe, Mervan'a şöyle der:
"Şu ayetler şüphesiz senin babana dair nazil olmuştur: '(Ey Resulüm) yalanlarına olur-olmaz Hakk'ı şahit tutan boşboğaz, aşağılık kalleş, daima kusur arayıp karşısındakini iğneleyen, durmadan laf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, had ve hukuku aşan saldırgan, günahta debelenen, huysuz kaba-saba; bir de damgalı soysuz kimselerden hiçbirine, mal ve etrafları çoktur diye, sakın boyun eğme!' (Kalem Suresi, 68 /10-15; İmam Suyuti, ed-Durru'l-Mensur, 14/ 627, Kalem 10 tefsiri)
Müslümanların canına, malına, namusuna ve izzetine musallat olan bu "mel'un siyaset" anlayışından kurtulmak; buna mukabil Haydar Baş hocamızın altını çizdiği Allah rızası üzere bir siyaset ve istikamette onunla birlikte olmaktan başka yol yoktur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019