Şu andaki mevcut tehlikeler
Mesela AIDS hâlâ tüm hızıyla dünyayı sarmaktadır. İnsanların büyük ve kalabalık şehir yaşamları, büyük çiflikler ve fabrikalar ile imalathaneleri, kan bankaları ve benzeri müesselerde bu enfeksiyonlar için adeta yeni zeminler inşa etmektedir. Böylece birçok nesne hayatımızı çok daha fazla rahatlatmakta, ama öte taraftan da çok daha büyük tehlikelerle karşı karşıya kalmaktayız.
1970 yılından bu yana yaklaşık olarak 30 yeni hastalık gelişmiş durumdadır. Yeni enfeksiyon hastalıkları gittikçe gelişmektedir. Bunlar gittikçe yayılmaktadır. Dünya Sağlık Teşkilatı bunlara karşı var hızıyla mücadele vermektedir. Ama "Acaba insanlık, yeni bir bulaşıcı hastalık felaketi ile ne zaman karşı karşıya gelecek?" sorusu devamlı olarak canlı kalmaktadır.
İnsanlar kendi kuyularını kendileri kazmaktadırlar. Gen'lerle uğraşan bazı bilim adamları devamlı olarak, yeni yeni mutasyonlar yapmaktadırlar. Bu mutasyonları önce bitkilerde, şimdi de hayvanlarda devam etmektedirler. Hormon kullanımları, ormanların yok edilmeleri, bataklıkların bilgisiz kurutulmaları, havadan yapılan böcek ilaçlamaları, laboratuarlarda gerçekleştirilen çeşitli kodlamalar ve benzeri uygulamalarla devamlı olarak canlıların genleriyle oynamaktadırlar. Bu şekildeki sonuçlarda ise, bazan öyle sıçramalar ve gen kazaları oluşmakta ve yeni yeni hastalıkların gelişmesi dünyayı sarsmaktadır.
Dünya ve insanların hırsları
Bütün mesele şurada: Biz şu anda yeni hastalıkların genezisini (doğuşunu) yeterince takip edebiliyor muyuz? Biz yeni bir Sars'ı veya yeni AIDS'i karşılayabilir miyiz? Yenebilir miyiz? 1970 yıllarından buyana, yeni çıkan bu 30 hastalıktan şu anda milyonlarca insan ölüp gitmektedir. Onlarla başa çıkmakta insanlık çaresiz mi kalacaktır? Ya yeni gelişmeler ne kadar tehlikeli olacaktır? Şu ana kadar bu yeni virüs hastalıklarından on milyonlarca insan kaybedilmiş bulunmaktadır.
Mesela bir El Nino (yaramaz çocuk) fırtınası çıkıp, okyanusları kırıp geçirmişti. O yıl anormal bir sıcak kış geçmesine sebep olmuştu. Böylece kemirgenlerde bilhassa Farelerde adeta patlama şeklinde bir çoğalma olmuştu. Ve onların sonucu olarak da "Hanta Virüs" adında bir virüs azgınlaşarak ortaya çıkmıştı.
Mesela 1980 yıllarda Venezuela'nın Portuguesa kesimindeki çifçiler yeni ekim toprağı kazanmak için ormanlardaki milyonlarca ağacı yok etmişlerdi. Ama sonunda o bölgede tarla farelerinde patlama şeklinde bir çoğalma oluşmuştu. Tabii ki ekolojik denge bozukluğu sonucu olarak ortaya yeni bir virüs de peydahlanmıştı: Guana Rito virüsü böylece, o bölgede bu virüsten yüzlerce insan yüksek ateş, kanama ve şoka girme hastalığından vefat etmişti.
Malezya 1999'da benzeri bir hastalık görülmüştü. Orada da köylüler ormandan toprak kazanmak isteğiyle ağaçları sistematik olarak yok ediyorlardı. Yine farelerin çoğalmasıyla ve ölmeleriyle dere sularında dolaşan domuzlarda özel bir virüs hastalığı gelişmişti: Nipah virüsü adı altında bu virüs de sonradan insanlara geçerek birhayli ölümlere sebep olmuştu. Bu hastalığın adı da bir mil öksürüğü olmuştu. Ona yakalanan domuz veya insandaki seri ve şiddetli öksürüklerin bir mil uzaktan duyulması üzerine bu ad verilmişti.
Mesela AIDS hâlâ tüm hızıyla dünyayı sarmaktadır. İnsanların büyük ve kalabalık şehir yaşamları, büyük çiflikler ve fabrikalar ile imalathaneleri, kan bankaları ve benzeri müesselerde bu enfeksiyonlar için adeta yeni zeminler inşa etmektedir. Böylece birçok nesne hayatımızı çok daha fazla rahatlatmakta, ama öte taraftan da çok daha büyük tehlikelerle karşı karşıya kalmaktayız.
1970 yılından bu yana yaklaşık olarak 30 yeni hastalık gelişmiş durumdadır. Yeni enfeksiyon hastalıkları gittikçe gelişmektedir. Bunlar gittikçe yayılmaktadır. Dünya Sağlık Teşkilatı bunlara karşı var hızıyla mücadele vermektedir. Ama "Acaba insanlık, yeni bir bulaşıcı hastalık felaketi ile ne zaman karşı karşıya gelecek?" sorusu devamlı olarak canlı kalmaktadır.
İnsanlar kendi kuyularını kendileri kazmaktadırlar. Gen'lerle uğraşan bazı bilim adamları devamlı olarak, yeni yeni mutasyonlar yapmaktadırlar. Bu mutasyonları önce bitkilerde, şimdi de hayvanlarda devam etmektedirler. Hormon kullanımları, ormanların yok edilmeleri, bataklıkların bilgisiz kurutulmaları, havadan yapılan böcek ilaçlamaları, laboratuarlarda gerçekleştirilen çeşitli kodlamalar ve benzeri uygulamalarla devamlı olarak canlıların genleriyle oynamaktadırlar. Bu şekildeki sonuçlarda ise, bazan öyle sıçramalar ve gen kazaları oluşmakta ve yeni yeni hastalıkların gelişmesi dünyayı sarsmaktadır.
Dünya ve insanların hırsları
Bütün mesele şurada: Biz şu anda yeni hastalıkların genezisini (doğuşunu) yeterince takip edebiliyor muyuz? Biz yeni bir Sars'ı veya yeni AIDS'i karşılayabilir miyiz? Yenebilir miyiz? 1970 yıllarından buyana, yeni çıkan bu 30 hastalıktan şu anda milyonlarca insan ölüp gitmektedir. Onlarla başa çıkmakta insanlık çaresiz mi kalacaktır? Ya yeni gelişmeler ne kadar tehlikeli olacaktır? Şu ana kadar bu yeni virüs hastalıklarından on milyonlarca insan kaybedilmiş bulunmaktadır.
Mesela bir El Nino (yaramaz çocuk) fırtınası çıkıp, okyanusları kırıp geçirmişti. O yıl anormal bir sıcak kış geçmesine sebep olmuştu. Böylece kemirgenlerde bilhassa Farelerde adeta patlama şeklinde bir çoğalma olmuştu. Ve onların sonucu olarak da "Hanta Virüs" adında bir virüs azgınlaşarak ortaya çıkmıştı.
Mesela 1980 yıllarda Venezuela'nın Portuguesa kesimindeki çifçiler yeni ekim toprağı kazanmak için ormanlardaki milyonlarca ağacı yok etmişlerdi. Ama sonunda o bölgede tarla farelerinde patlama şeklinde bir çoğalma oluşmuştu. Tabii ki ekolojik denge bozukluğu sonucu olarak ortaya yeni bir virüs de peydahlanmıştı: Guana Rito virüsü böylece, o bölgede bu virüsten yüzlerce insan yüksek ateş, kanama ve şoka girme hastalığından vefat etmişti.
Malezya 1999'da benzeri bir hastalık görülmüştü. Orada da köylüler ormandan toprak kazanmak isteğiyle ağaçları sistematik olarak yok ediyorlardı. Yine farelerin çoğalmasıyla ve ölmeleriyle dere sularında dolaşan domuzlarda özel bir virüs hastalığı gelişmişti: Nipah virüsü adı altında bu virüs de sonradan insanlara geçerek birhayli ölümlere sebep olmuştu. Bu hastalığın adı da bir mil öksürüğü olmuştu. Ona yakalanan domuz veya insandaki seri ve şiddetli öksürüklerin bir mil uzaktan duyulması üzerine bu ad verilmişti.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006