"Derler; insanda derin bir yaradır köksüzlük;
Budur alemde hudutsuz ve hazin öksüzlük."
Yahya Kemal
Bugün bize, global güçlerin adına konuşan bazı kişiler kalkıp maymunların ağaçlardan indikleri ve başkalaşım geçirerek insanın soyağacı olduğunu söyleyen Darwin'in, 19. yüzyıldaki eskimiş geçersiz kuramını ileri sürmektedirler. İnsanın soyağacının kökenini arayan bu kişiler, acaba niçin insan "zekasının kökeni"ni aramıyor? Bugün artık biliniyor ki, eğer Darwin'in kuramının açıklaması doğru olsaydı, ormanlarda yaşayan şempanze, goril ve orangutanların da yavaş yavaş pantolon giymeye ve süs eşyaları takıp takıştırmaları gerekirdi. Ama yine biliniyor ki artık Evrim Teorisi bilimsel amaçlar dışında, tamamen global güçlerin hedeflerine uygun niyetlerle ısıtılıp gündeme getiriliyor bugün!
Zaman denilen süreçte insanın hem bireysel, hem de toplumsal yönde ruhî-manevî ve kişilik başkalaşımları, önemli değişim geçirdiği bir hakikattir. Bu başkalaşım ve önemli değişim olumlu yönde olabileceği gibi, olumsuz yönde de olabilir. İnsan yaşadığı dünyada, zaman içinde ve bizatihi bu zamanda daima mizaç, zaman ve mekân denilen üç varlığını sürekli dokumasıyla olur. Mizaç, zaman ve eşya hayatı dün olduğu gibi, bugün de dokuyan esrarlı mekanizmalardır. İnsanda hedefler, programlar, araçlar-gereçler, öğretme-öğrenme, kendini-toplumunu geliştirmesi ve uygulamaya geçmesi belli temellere dayalı olarak yapılır ise, bu köküne bağlı ileriye dönük bir müspet gelişme olacaktır. Bu temeller; manevi-psikolojik ilkeler, toplum idealleri, değer yargıları ve sosyal, ekonomik ihtiyaçları ile eğitim felsefelerinin öngördüğü ihtiyaçlardır.
Bu temellere bğalı olmadan ve temel ihtiyaçlara bakılmaksızın, bütünüyle mefluç bir başkalaşım ve değişim olumsuz bir gelişme olarak karışımıza çıkmaktadır. Global güçler bu olumsuzluğu yani, "Postmodernizm" ve "Globalizmin" uygulaması olan omurgasız ve ilkesiz programlarını, bugün medeniyetin biricik varlık sebebiymiş gibi bize empoze etme uğraşısı içindedirler... İşte bu uğraşları içinde global güçlerin "İktidar sorunları" toplumsal örgütlenmenin her aşamasında karşımıza dikiliveriyor; ulusal hükümetlerden çocuk yuvalarına ve evli çiftelere dek her aşamada...
Bu pis kumpasın bozulabilmesi için Batılı Global Güçlerin, üçüncü dünya olarak "azgelişmiş" statüyle yaftaladığı kendisinin dışındaki ayrı bir uygarlık ve farklı kültür ve din olan, öteki ülkelerin ilerleme, kalkınma yolunun açılabilmesi ve ayakta kalabilmeleri için öncelikle; mevcut bu düzenin korunmasında çıkarı olanların ekonomik ve politik gücü köklü bir biçimde kırılmalı. İkinci olarak temel ilkeler olan ulusal bütünlüğe, millî kültür ve ulusal kimliğe sahip çıkılmalıdır. Böylece, batılı global güçlerle olan tek taraflı tabiîyet bağları derhal kopartılarak, politik bağımsızlığın da temel şartı olan ekonomik bağımsızlık gerçekleştirilmelidir. Bunlar yapılırken acilen üçüncü olarak, millî gelirin yolsuzluklarla, hortumlamalarla israf edilen büyük kısmı, geniş halk kitlelerine yani üretim mekazinmasının hizmetine verilip, reel-üretici sektörün sanayi ve tarımda canlanması sağlanmalıdır.
Kapitalist kalkınma yolu, bizim gibi batılı olmayan öteki ülkeler için kapalıdır, tek kurtuluş yolu ulusal bağımsızlığımızı koruyan bizi biz yapan geleneksel geçmişimizde, geleceğe uzanan ulusal değerlerimizde köküne bağlı bir manevî-maddî kalkınmada yatmaktadır.
Budur alemde hudutsuz ve hazin öksüzlük."
Yahya Kemal
Bugün bize, global güçlerin adına konuşan bazı kişiler kalkıp maymunların ağaçlardan indikleri ve başkalaşım geçirerek insanın soyağacı olduğunu söyleyen Darwin'in, 19. yüzyıldaki eskimiş geçersiz kuramını ileri sürmektedirler. İnsanın soyağacının kökenini arayan bu kişiler, acaba niçin insan "zekasının kökeni"ni aramıyor? Bugün artık biliniyor ki, eğer Darwin'in kuramının açıklaması doğru olsaydı, ormanlarda yaşayan şempanze, goril ve orangutanların da yavaş yavaş pantolon giymeye ve süs eşyaları takıp takıştırmaları gerekirdi. Ama yine biliniyor ki artık Evrim Teorisi bilimsel amaçlar dışında, tamamen global güçlerin hedeflerine uygun niyetlerle ısıtılıp gündeme getiriliyor bugün!
Zaman denilen süreçte insanın hem bireysel, hem de toplumsal yönde ruhî-manevî ve kişilik başkalaşımları, önemli değişim geçirdiği bir hakikattir. Bu başkalaşım ve önemli değişim olumlu yönde olabileceği gibi, olumsuz yönde de olabilir. İnsan yaşadığı dünyada, zaman içinde ve bizatihi bu zamanda daima mizaç, zaman ve mekân denilen üç varlığını sürekli dokumasıyla olur. Mizaç, zaman ve eşya hayatı dün olduğu gibi, bugün de dokuyan esrarlı mekanizmalardır. İnsanda hedefler, programlar, araçlar-gereçler, öğretme-öğrenme, kendini-toplumunu geliştirmesi ve uygulamaya geçmesi belli temellere dayalı olarak yapılır ise, bu köküne bağlı ileriye dönük bir müspet gelişme olacaktır. Bu temeller; manevi-psikolojik ilkeler, toplum idealleri, değer yargıları ve sosyal, ekonomik ihtiyaçları ile eğitim felsefelerinin öngördüğü ihtiyaçlardır.
Bu temellere bğalı olmadan ve temel ihtiyaçlara bakılmaksızın, bütünüyle mefluç bir başkalaşım ve değişim olumsuz bir gelişme olarak karışımıza çıkmaktadır. Global güçler bu olumsuzluğu yani, "Postmodernizm" ve "Globalizmin" uygulaması olan omurgasız ve ilkesiz programlarını, bugün medeniyetin biricik varlık sebebiymiş gibi bize empoze etme uğraşısı içindedirler... İşte bu uğraşları içinde global güçlerin "İktidar sorunları" toplumsal örgütlenmenin her aşamasında karşımıza dikiliveriyor; ulusal hükümetlerden çocuk yuvalarına ve evli çiftelere dek her aşamada...
Bu pis kumpasın bozulabilmesi için Batılı Global Güçlerin, üçüncü dünya olarak "azgelişmiş" statüyle yaftaladığı kendisinin dışındaki ayrı bir uygarlık ve farklı kültür ve din olan, öteki ülkelerin ilerleme, kalkınma yolunun açılabilmesi ve ayakta kalabilmeleri için öncelikle; mevcut bu düzenin korunmasında çıkarı olanların ekonomik ve politik gücü köklü bir biçimde kırılmalı. İkinci olarak temel ilkeler olan ulusal bütünlüğe, millî kültür ve ulusal kimliğe sahip çıkılmalıdır. Böylece, batılı global güçlerle olan tek taraflı tabiîyet bağları derhal kopartılarak, politik bağımsızlığın da temel şartı olan ekonomik bağımsızlık gerçekleştirilmelidir. Bunlar yapılırken acilen üçüncü olarak, millî gelirin yolsuzluklarla, hortumlamalarla israf edilen büyük kısmı, geniş halk kitlelerine yani üretim mekazinmasının hizmetine verilip, reel-üretici sektörün sanayi ve tarımda canlanması sağlanmalıdır.
Kapitalist kalkınma yolu, bizim gibi batılı olmayan öteki ülkeler için kapalıdır, tek kurtuluş yolu ulusal bağımsızlığımızı koruyan bizi biz yapan geleneksel geçmişimizde, geleceğe uzanan ulusal değerlerimizde köküne bağlı bir manevî-maddî kalkınmada yatmaktadır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adnan Ulutaş / diğer yazıları
- Bir medeniyetin iflası nedir bilir misin? / 23.07.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002