Genç liderimiz Sayın Hüseyin Baş Bey'in emir ve tavsiyeleriyle Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın hayatını konu alan bir belgesel çekimi için yollardayız.
İlk etapta 13 bölümden oluşacak belgesel için şöyle bir tespit yapmak istiyorum sevgili okurlar:
"Prof. Dr. Haydar Baş Bey, ne 10 bölüme, ne 100 bölüme, ne de 1000 bölüme sığacak gibi değil; bir ömür boyu O'nu anlatsanız yine bitiremezsiniz, yine bitiremezsiniz..." Allah (c.c.) bir ömür boyu O'nu anlamayı, anlatmayı ve yaşamayı bizlere nasip eylesin.
Geçen gün muhteşem Türk Baştürk Hocamızın Akçaabat Sarıtaş mahallesinde dünyaya bir güneş gibi teşrif ettikleri 3 bölümden oluşan sevimli, nur dolu evinden görüntüler aldık. Çekim ekibi arkadaşlarla duygulu anlar yaşadığım bu ziyarette hepimizin gönlüne düşen düşünce şuydu: "İvedilikle bu güzelim evin bir müzeye dönüştürülmesi..."
"Prof. Dr. Haydar Baş müze evi..."
Restore edilip dünya mirasına ve Türk kültür hayatına kazandırılacak bu eser, nice yaşanmış hatıraları hep diri tutacaktır.
Çekimlerimiz sırasında Sarıtaş mahallesine gelin gelen Betül isimli ablamız bizlere yaklaşarak; "hey gidi yüce Hocam sen ne güzel insandın kıymetini bilemedik" şeklinde söylenirken şu hakikatin de altını çiziyordu:
"Çocuklar, bu evden sürekli lahuti, aklımızı başımızdan alacak tarifi mümkün olmayan cennet kokuları gelirdi her daim... Burası Allah'ın sürekli nazar ettiği bir evdir. Bu evden zikir ve Kur'an sesleri hiçbir zaman eksik olmazdı..."
Evet sevgili okurlar, o nur evinde muhterem üstadımız dünyaya gözlerini açmıştı. O evde sabahlara kadar uyumayıp namaz postunu eskiten Hacı Ayşe Annemiz ve mübarek eşleri Hasan Babamız vardı. Allah aşkı ve sevgisinin doruk noktada yaşandığı Ehl-i Beyt hanesi idi o nur yumağı ev... O evde İmam Ali'nin yolunu tekrar ihya eden Haydar-ı Kerrar doğmuştu...
Tüm hayatı gibi Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın dünyaya teşrifleri ve isminin "Haydar" konulması da tamamen bir keramettir...
Hocamızın ailesinin erkek evlatları olmaz. Hacı Ayşe annemiz eşi Hasan Efendi'ye sürekli, "Haçkalı Baba'ya gidip bir dua istesen de oğlumuz olsa" dermiş. Utanan Hasan Efendi bunu Haçkalı Baba hazretlerine söyleyemezmiş. Günlerden bir gün Trabzon Kemeraltı'ndaki bir metrekarelik işyerini arkadaşlarına emanet edip başka yerlere giden Hasan Efendi'nin işyerine Haçkalı Baba uğrar ve işyerinde tezgâhta olan yuvarlak aynalardan birisini alıp; "Haydar, Haydar, Haydar" şeklinde mırıldanmaya başlar ve oradaki esnafa, "Bu aynayı Hasan Efendi'ye verin yastıklarının altına koysunlar" der ve çeker gider... Hasan Efendi işyerine geldiğinde herkes onu tebrik eder, "Haçkalı Baba hazretleri sizlere bir erkek evladı bağışladı" derler. Evet sevgili okurlar, O yüce insan, Haçkalı Baba Hazretlerinin duasıdır.
Hocamızın ailesi erkek evlatlarının olmamasından ve doğan bebeğin yaşamasını arzu ettikleri için ismini Yaşar koyarlar. Muhterem hocamız kundakta sarılı iken günlerden bir gün zamanın meşhur meczup evliyalarından "Serdaroğlu" lakaplı bir Allah adamı; Haydar, Haydar nidaları ile kapıya dayanarak bebeği ister, alır, sever, okşar; nazlandırır, nazar eder ve şunu şöyler: "Bunun adını Yaşar değil Haydar koyduk. O'nun adı Haydar'dır. O İmam Ali Efendimizin yolunu ihya edecektir..."
Nice unutulmaz aziz hatıranın yaşandığı bu nur yumağı evin hatıralarını canlı tutmak adına müzeye dönüştürülmesini canı gönülden arzuluyor, başta Genel Başkanımız Hüseyin Baş olmak üzere tüm "Kibarlar" ailesine saygılarımızı sunuyoruz.
- ‘Sofra yay’ / 24.08.2024
- Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli / 23.08.2024
- Ankara'nın taşına bak / 20.06.2024
- İzmir'in işgalindeki vatan hainleri / 20.05.2024
- İzmir'in işgalindeki vatan hainleri / 20.05.2024
- Ali'nin Hendek’teki darbesi / 28.11.2023
- Kisa hadisi ve Ehl-i Aba / 25.11.2023
- Huzur hakkı ve çoklu maaş / 17.11.2023
- Zilzal Suresi / 26.10.2023