Paranın bir meta gibi alınıp satılması, kur oyunlarıyla bir yaptırım ve savaş unsuruna dönüşmesi, spekülatif hareketlerle sürekli kazananı belli bir kumar unsuru olarak kullanılması en fazla üretim-tüketim dengesine dayalı olan reel ekonomiyi vurmaktadır.
Parayı faydadan çok, son derece tehlikeli bir ekonomik vampire dönüştüren bu saydığımız özellikler, Kapitalizmin, diğer adıyla serbest piyasa ekonomisinin paraya yüklediği misyondur.
Ve maalesef Atatürk'ün vefatından sonra girdiğimiz bu girdapta o günden beri debelenip durmaktayız ve yetkililerin açıklamalarına bakılırsa bu anlayışı devam ettirmede ısrarlıyız.
Üstelik son zamanlarda dolar sebebiyle yediğimiz darbelere rağmen?
Halbuki para, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli (MEM) eserinin 81'inci sayfasında şöyle tanımlanmaktadır:
"Emeği devreye koyan, atıl duran yeraltı ve yerüstü kaynaklarını harekete geçirerek ekonomik değer üreten, tüketicinin ihtiyaçlarını talebe dönüştüren, piyasalarda oluşan talebe cevap verecek üretimi devreye koyan, üretim faktörlerini tetikleyen, üretimde ve tüketimde tahrik unsuru olan, mal ve hizmetin karşılığı olan maliyetsiz para ekonomide her şeydir."
Parayı, reel ekonominin kolaylıkla ulaşılabilir bir vasıtası olmaktan çıkartıp, adeta putlaştıran bir kapitalist anlayışa devam ettiğimiz her gün, onun ekonomik hayatımızdaki yıkıcı etkilerini görmeye devam edeceğiz.
Örneğin 20 milyon hane halkı bulunan ülkemizde icra dosya sayısı 26 milyonu aştı.
Hane sayısından çok icra dosyası var. Ve bankaların dağıttığı kredilerdeki geri dönüş problemlerinin arttığına da dikkat edersek, bu çok daha hızlı artacak.
Bu yılın ilk yarısı itibarıyla batık kredilerin 74 milyar liraya tırmandığı ve bankaların icra yoluyla elde ettiği gayrimenkullerle emlak zengini olduğu belirtiliyor.
13'ü özel, 3'ü kamu ve 3'ü de katılım bankası olmak üzere 19 bankanın elinde satışa hazır 13 bin 305 gayrimenkul bulunduğu açıklandı.
Değerleme aşamasında olduğu için henüz satışa çıkarılmayan gayrimenkulleri de hesaba kattığımızda bu rakam 15 bini aşıyor.
Ödenemeyen ticari ve bireysel krediler nedeniyle konuttan, fabrikaya, otelden düğün salonuna, kümesten bağ bahçeye kadar binlerce gayrimenkul bankaların eline geçti.
Sanayici, aldığı kredileri ödeyemiyor, çünkü dolar kurundaki ve faizdeki artış her sahada maliyetleri ciddi bir oranda yukarı çekti, borç aldığı parayı yerine koyamıyor, piyasa dar olduğu için ürününe istediği zammı yapamıyor.
Vatandaş aldığı krediyi ödeyemiyor, çünkü her şey o kadar zamlandı ki, geliri giderini zaten karşılayamıyordu, şimdi makas daha da açıldı.
Türk-İş'in Ağustos ayı için yaptığı araştırmaya göre, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1812 TL'ye, yoksulluk sınırı ise 5904 TL'ye yükseldi.
Yani bir ailenin aylık mutfak, kira, ulaşım, eğitim, sağlık, iletişim gibi masraflarındaki minimum tutar 6 bin liraya dayandı.
Asgari ücret 1603 TL, açlık sınırı altında; memur maaşları ise yoksulluk sınırının oldukça altında? Vatandaş, ailesinin aylık rutin masraflarını karşılayamıyor ki, ev ya da başka bir ihtiyaç için aldığı banka kredisini ödeyebilsin.
Elinde bir miktar doları olanlar da hiç sevinmesin. Doğru, dolar kurunun artmasından para kazandılar ama ürün ve hizmet fiyatlarındaki dolar artışına bağlı zamlar zaten bu kazancı da silip süpürüyor.
Spekülatif para hareketlerinin kazananı bellidir dedik, bunlar paranın asıl sahipleridir.
Prof. Dr. Baş, yıllardır, "Türkiye'de bir kuruş yerli ve milli para yok, üzerinde TL yazan paramız dolar karşılığı basılan paradır, doların tercümesidir" derken hamaset yapmıyor, bir bilimsel gerçeği haykırıyordu.
Üzerinde TL de yazsa bugün paramızın asıl sahibi Amerikan Merkez Bankası'dır (FED), bize borç veren küresel finans kuruluşlarıdır.
Dolar kuru artsa da, azalsa da hiç fark etmez, her zaman kazanan bu kumar masasının gerçek sahibi küresel tefecilerdir, kaybeden ise Türkiye'dir, Türk milletidir.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Türkiye'nin Pastör Andrew Brunson'ı serbest bırakarak ABD ile yaşadığı krizi "anında" bitirebileceğini söylemiş.
Peki ya sonra? Brunson'lar bitecek mi? ABD'nin taviz talepleri sona erecek mi? Hayır.
O halde bizler Türkiye olarak Kapitalizm ve dolar bağımlılığından acilen kurtulmalı, Milli Ekonomi Modeli'nin Milli Para formulüyle gerçek ekonomik bağımsızlığa kavuşmalıyız.
Önce paramız bağımsız olsun ki, sonrasında biz de tam bağımsız olabilelim.
İçimizdeki cevherin ne zaman farkına varacağız?
Parayı faydadan çok, son derece tehlikeli bir ekonomik vampire dönüştüren bu saydığımız özellikler, Kapitalizmin, diğer adıyla serbest piyasa ekonomisinin paraya yüklediği misyondur.
Ve maalesef Atatürk'ün vefatından sonra girdiğimiz bu girdapta o günden beri debelenip durmaktayız ve yetkililerin açıklamalarına bakılırsa bu anlayışı devam ettirmede ısrarlıyız.
Üstelik son zamanlarda dolar sebebiyle yediğimiz darbelere rağmen?
Halbuki para, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli (MEM) eserinin 81'inci sayfasında şöyle tanımlanmaktadır:
"Emeği devreye koyan, atıl duran yeraltı ve yerüstü kaynaklarını harekete geçirerek ekonomik değer üreten, tüketicinin ihtiyaçlarını talebe dönüştüren, piyasalarda oluşan talebe cevap verecek üretimi devreye koyan, üretim faktörlerini tetikleyen, üretimde ve tüketimde tahrik unsuru olan, mal ve hizmetin karşılığı olan maliyetsiz para ekonomide her şeydir."
Parayı, reel ekonominin kolaylıkla ulaşılabilir bir vasıtası olmaktan çıkartıp, adeta putlaştıran bir kapitalist anlayışa devam ettiğimiz her gün, onun ekonomik hayatımızdaki yıkıcı etkilerini görmeye devam edeceğiz.
Örneğin 20 milyon hane halkı bulunan ülkemizde icra dosya sayısı 26 milyonu aştı.
Hane sayısından çok icra dosyası var. Ve bankaların dağıttığı kredilerdeki geri dönüş problemlerinin arttığına da dikkat edersek, bu çok daha hızlı artacak.
Bu yılın ilk yarısı itibarıyla batık kredilerin 74 milyar liraya tırmandığı ve bankaların icra yoluyla elde ettiği gayrimenkullerle emlak zengini olduğu belirtiliyor.
13'ü özel, 3'ü kamu ve 3'ü de katılım bankası olmak üzere 19 bankanın elinde satışa hazır 13 bin 305 gayrimenkul bulunduğu açıklandı.
Değerleme aşamasında olduğu için henüz satışa çıkarılmayan gayrimenkulleri de hesaba kattığımızda bu rakam 15 bini aşıyor.
Ödenemeyen ticari ve bireysel krediler nedeniyle konuttan, fabrikaya, otelden düğün salonuna, kümesten bağ bahçeye kadar binlerce gayrimenkul bankaların eline geçti.
Sanayici, aldığı kredileri ödeyemiyor, çünkü dolar kurundaki ve faizdeki artış her sahada maliyetleri ciddi bir oranda yukarı çekti, borç aldığı parayı yerine koyamıyor, piyasa dar olduğu için ürününe istediği zammı yapamıyor.
Vatandaş aldığı krediyi ödeyemiyor, çünkü her şey o kadar zamlandı ki, geliri giderini zaten karşılayamıyordu, şimdi makas daha da açıldı.
Türk-İş'in Ağustos ayı için yaptığı araştırmaya göre, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1812 TL'ye, yoksulluk sınırı ise 5904 TL'ye yükseldi.
Yani bir ailenin aylık mutfak, kira, ulaşım, eğitim, sağlık, iletişim gibi masraflarındaki minimum tutar 6 bin liraya dayandı.
Asgari ücret 1603 TL, açlık sınırı altında; memur maaşları ise yoksulluk sınırının oldukça altında? Vatandaş, ailesinin aylık rutin masraflarını karşılayamıyor ki, ev ya da başka bir ihtiyaç için aldığı banka kredisini ödeyebilsin.
Elinde bir miktar doları olanlar da hiç sevinmesin. Doğru, dolar kurunun artmasından para kazandılar ama ürün ve hizmet fiyatlarındaki dolar artışına bağlı zamlar zaten bu kazancı da silip süpürüyor.
Spekülatif para hareketlerinin kazananı bellidir dedik, bunlar paranın asıl sahipleridir.
Prof. Dr. Baş, yıllardır, "Türkiye'de bir kuruş yerli ve milli para yok, üzerinde TL yazan paramız dolar karşılığı basılan paradır, doların tercümesidir" derken hamaset yapmıyor, bir bilimsel gerçeği haykırıyordu.
Üzerinde TL de yazsa bugün paramızın asıl sahibi Amerikan Merkez Bankası'dır (FED), bize borç veren küresel finans kuruluşlarıdır.
Dolar kuru artsa da, azalsa da hiç fark etmez, her zaman kazanan bu kumar masasının gerçek sahibi küresel tefecilerdir, kaybeden ise Türkiye'dir, Türk milletidir.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Türkiye'nin Pastör Andrew Brunson'ı serbest bırakarak ABD ile yaşadığı krizi "anında" bitirebileceğini söylemiş.
Peki ya sonra? Brunson'lar bitecek mi? ABD'nin taviz talepleri sona erecek mi? Hayır.
O halde bizler Türkiye olarak Kapitalizm ve dolar bağımlılığından acilen kurtulmalı, Milli Ekonomi Modeli'nin Milli Para formulüyle gerçek ekonomik bağımsızlığa kavuşmalıyız.
Önce paramız bağımsız olsun ki, sonrasında biz de tam bağımsız olabilelim.
İçimizdeki cevherin ne zaman farkına varacağız?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025