Suriye’de yaşanan iç karışıklıklar nedeniyle yeniden gündeme gelen nükleer silahlar sorunu nedir? Rusya, İran, Türkiye güvenliğini yakından ilgilendirmesi nedeniyle Rusya bir anda telaşlanmış ve işbirliğine yönelmiştir. Neden Rusya bu kadar çok telaşlanmıştır?
İnsanoğlunun teknik açıdan yaptığı atılımların hepsinin insanlığın yararına kullanıldığını söylemek mümkün değildir. Atomun parçalanması çok önemli bir gelişmedir. Fakat bunun silah haline getirilmesi herhalde insanlık açısından yaşanan acıların en büyüklerinden birisidir. Atom çekirdeği üzerinde yapılan işlemlerle özel olarak elde edilen nükleer silahlar, yıkıcı gücünü patlama ve patlama sırasında yaydıkları ısı, ışık, radyasyon, enerji ve materyallerden almaktadırlar. İlk defa II. Dünya Savaşı sona ererken Japonya üzerinde denenmeseydi belki de insanlık bu yıkımın boyutunu hayal etmekten öte geçemeyecekti. Uluslararası hukuk düzenlemeleri ışığında nükleer silahlar insani ve çevresel etkileri açısında en yıkıcı ve uzun süreli silah türü olarak bilinmektedir. Nükleer silahların en önemli özelliği, çok geniş bir bölgede canlı-cansız her şeyi tümden yok etme kapasitesine sahip olması ve zararlı etkilerinin çok uzun bir süre kaybolmamasıdır.
Irak’ta yaşanan Kuveyt işgali sonrasındaki gelişmelerde bir anda uluslararası toplumun ilgisi buraya yönelmiştir. Irak’a karşı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin almış olduğu yirmiye yakın karar içerisinde kuvvet kullanımına ilişkin 678 sayılı karar dışında herhalde 686 ve 687 sayılı kararlarıdır. Irak’ın biyolojik, kimyasal ve nükleer silahlarla ilgili barış ve güvenliği tehdit ettiğinden bahsedilmiştir. Daha sonraki Irak’a müdahalelerde de bu kararlar dayanak noktası olarak kullanılmıştır. 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında alınan 1540 sayılı Güvenlik Konseyi kararında bu silahların devletlerin dışında terörist grupların eline geçmesi halinde yaşanacak tehlikelere işaret edilmektedir. İran’la ilgili yapılan değerlendirmelerde de bu silahların tehlikeli ellere geçmesi halinde ne gibi tehditlerin yaşanacağına hep dikkat çekilmektedir. Ancak bu silahlar nedense batının elinde bulununca tehlikesiz olarak kabul ediliyor kendilerine karşı devletlerin elinde bulununca tehlikeli sayılıyor. İran bu nedenle uluslararası topluma bu silahları elinde bulundurması nedeniyle tehlikeli devlet olarak lanse edilmeye çalışılıyor. Halbuki Fransa 1996 yılında Adalet Divanı’nın danışma görüşünde verdiği kararına rağmen nükleer denemelerden vazgeçmeyeceğini açıklamıştır.
Geçtiğimiz hafta içerisinde Suriye krizinin nükleer silah boyutu öne çıktı. Muhalif güçlerin büyük oranda ülkenin hâkimiyetini ele geçirmeye başlamasıyla birlikte bir anda Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov bunların da zafer kazanma ihtimallerinin bulunduğunu kabul etti. Putin’in İstanbul ziyareti sonrasında yeni işbirliklerine açık olduğunu belirtmesi Rusya’nın Esad rejiminin gitme sinyalleri olarak algılanabilecek niteliktedir. Ancak Esad rejimi sonrasında yaşanacak gelişmeler uluslararası toplumu daha fazla ilgilendirmektedir. Çünkü Irak’ta olduğu gibi rejimin tasfiyesi sonrasında yaşanacak iktidar mücadelesi sırasında yanlış ellerde bulunabilecek nükleer silahlar sadece Suriye için değil öncelikle Türkiye, İran açısından büyük tehdit oluşturacak, sonrasında bölge devletleri ve daha sonra tüm dünya açısından çok büyük bir tehlike olacaktır. Suriye’nin elinde sadece taşınabilir değil füze niteliğinde nükleer silahların bulunduğu açıklaması karşısında tehlikenin boyutlarını ortaya koymaktadır. Batı ve Amerika kendi çıkarları için milyonlarca insanın ölmesinden hiç rahatsız olmuyor. Geçmişteki savaşlar, çatışmalar bunu açıkça ortaya koymuştur. Suriye’deki gelişmeler Filistin gibi kanayan bir yarası bulunan Müslümanları dikkatli davranma noktasında hassaslaştırmalıdır. Türkiye’ye burada büyük bir görev düşmektedir. Nükleer silahları kullanma eğiliminde bulunan iktidar ve muhalif güçlere karşı hiçbir şekilde destek vermemek ve müzakere sürecinde başat aktör olmak. Çünkü nükleer silahların kullanılması ABD’yi değil bizi doğrudan etkileyecektir.
İnsanoğlunun teknik açıdan yaptığı atılımların hepsinin insanlığın yararına kullanıldığını söylemek mümkün değildir. Atomun parçalanması çok önemli bir gelişmedir. Fakat bunun silah haline getirilmesi herhalde insanlık açısından yaşanan acıların en büyüklerinden birisidir. Atom çekirdeği üzerinde yapılan işlemlerle özel olarak elde edilen nükleer silahlar, yıkıcı gücünü patlama ve patlama sırasında yaydıkları ısı, ışık, radyasyon, enerji ve materyallerden almaktadırlar. İlk defa II. Dünya Savaşı sona ererken Japonya üzerinde denenmeseydi belki de insanlık bu yıkımın boyutunu hayal etmekten öte geçemeyecekti. Uluslararası hukuk düzenlemeleri ışığında nükleer silahlar insani ve çevresel etkileri açısında en yıkıcı ve uzun süreli silah türü olarak bilinmektedir. Nükleer silahların en önemli özelliği, çok geniş bir bölgede canlı-cansız her şeyi tümden yok etme kapasitesine sahip olması ve zararlı etkilerinin çok uzun bir süre kaybolmamasıdır.
Irak’ta yaşanan Kuveyt işgali sonrasındaki gelişmelerde bir anda uluslararası toplumun ilgisi buraya yönelmiştir. Irak’a karşı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin almış olduğu yirmiye yakın karar içerisinde kuvvet kullanımına ilişkin 678 sayılı karar dışında herhalde 686 ve 687 sayılı kararlarıdır. Irak’ın biyolojik, kimyasal ve nükleer silahlarla ilgili barış ve güvenliği tehdit ettiğinden bahsedilmiştir. Daha sonraki Irak’a müdahalelerde de bu kararlar dayanak noktası olarak kullanılmıştır. 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında alınan 1540 sayılı Güvenlik Konseyi kararında bu silahların devletlerin dışında terörist grupların eline geçmesi halinde yaşanacak tehlikelere işaret edilmektedir. İran’la ilgili yapılan değerlendirmelerde de bu silahların tehlikeli ellere geçmesi halinde ne gibi tehditlerin yaşanacağına hep dikkat çekilmektedir. Ancak bu silahlar nedense batının elinde bulununca tehlikesiz olarak kabul ediliyor kendilerine karşı devletlerin elinde bulununca tehlikeli sayılıyor. İran bu nedenle uluslararası topluma bu silahları elinde bulundurması nedeniyle tehlikeli devlet olarak lanse edilmeye çalışılıyor. Halbuki Fransa 1996 yılında Adalet Divanı’nın danışma görüşünde verdiği kararına rağmen nükleer denemelerden vazgeçmeyeceğini açıklamıştır.
Geçtiğimiz hafta içerisinde Suriye krizinin nükleer silah boyutu öne çıktı. Muhalif güçlerin büyük oranda ülkenin hâkimiyetini ele geçirmeye başlamasıyla birlikte bir anda Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov bunların da zafer kazanma ihtimallerinin bulunduğunu kabul etti. Putin’in İstanbul ziyareti sonrasında yeni işbirliklerine açık olduğunu belirtmesi Rusya’nın Esad rejiminin gitme sinyalleri olarak algılanabilecek niteliktedir. Ancak Esad rejimi sonrasında yaşanacak gelişmeler uluslararası toplumu daha fazla ilgilendirmektedir. Çünkü Irak’ta olduğu gibi rejimin tasfiyesi sonrasında yaşanacak iktidar mücadelesi sırasında yanlış ellerde bulunabilecek nükleer silahlar sadece Suriye için değil öncelikle Türkiye, İran açısından büyük tehdit oluşturacak, sonrasında bölge devletleri ve daha sonra tüm dünya açısından çok büyük bir tehlike olacaktır. Suriye’nin elinde sadece taşınabilir değil füze niteliğinde nükleer silahların bulunduğu açıklaması karşısında tehlikenin boyutlarını ortaya koymaktadır. Batı ve Amerika kendi çıkarları için milyonlarca insanın ölmesinden hiç rahatsız olmuyor. Geçmişteki savaşlar, çatışmalar bunu açıkça ortaya koymuştur. Suriye’deki gelişmeler Filistin gibi kanayan bir yarası bulunan Müslümanları dikkatli davranma noktasında hassaslaştırmalıdır. Türkiye’ye burada büyük bir görev düşmektedir. Nükleer silahları kullanma eğiliminde bulunan iktidar ve muhalif güçlere karşı hiçbir şekilde destek vermemek ve müzakere sürecinde başat aktör olmak. Çünkü nükleer silahların kullanılması ABD’yi değil bizi doğrudan etkileyecektir.
Prof. Dr. Enver Bozkurt / diğer yazıları
- Orantılılık ilkesi 2 / 16.06.2013
- Orantılık ilkesi - 1 / 15.06.2013
- Fransa’nın Mali’ye müdahalesi / 22.01.2013
- Havayolu ile taşımacılıkta yolcu hakları / 09.01.2013
- Başkanlık sistemi ve Türkiye / 25.12.2012
- Nükleer Silahlar / 18.12.2012
- Suriye sorununa uluslararası hukuk açısından bakmak / 11.12.2012
- Orantılık ilkesi - 1 / 15.06.2013
- Fransa’nın Mali’ye müdahalesi / 22.01.2013
- Havayolu ile taşımacılıkta yolcu hakları / 09.01.2013
- Başkanlık sistemi ve Türkiye / 25.12.2012
- Nükleer Silahlar / 18.12.2012
- Suriye sorununa uluslararası hukuk açısından bakmak / 11.12.2012